Rumeysa’nın kız kardeşinin Nevşin Mengü’ye söylediği söz: ‘Annem ve babam muhafazakar ama…’

26 Aralık 2025

Yaşadığımız şu filmi biraz geriye sarıp tekrar seyredelim.

Belki o zaman Ela Rumeysa Cebeci ve Mehmet Akif Ersoy olayına farklı bir açıdan da bakabiliriz.

Oraya geleceğim ama önce daha acil gördüğüm bir konuda düşündüğümü yazayım.

Ela Rumeysa Cebeci ikinci ifadesinde önemli bir şey söyledi

Şunları dedi: 

“Devletime güveniyorum. O nedenle cep telefonumun şifresini verdim. Hatta ikinci telefonumun şifresini de verdim.”

Hiç düşündük mü bu iki cümle ne anlama geliyordu?

Sizce bir vatandaş, içinde özel ve mahrem mesajlarının da bulunduğu bir telefonu savcılığa verirken ne düşünür?

Cevabı zor değil.

İçindeki, özel hayatı ile ilgili her şeyin gizli kalacağı, kimseye sızdırılamayacağından emin olmak ister değil mi.

Telefondaki hiçbir özel bilginin sızmayacağına inanır

Hele hele daha ön soruşturma aşamasındayken, bir suçlama yapılmamış, iddianame yazılmamışken…

Telefondaki özel hiçbir bilginin kullanılmayacağına eminim demek istemektedir…

Değil mi…

Bu cümle, bir vatandaş ile devleti arasındaki güven protokolunun ilk maddesidir.

O devletine güvendi ama güvendiği devlet ne yaptı?

Peki o devletine güvendi, güvendiği devlet ne yaptı? 

Devlet ne yaptı, bir şey yaptı mı bilmiyoruz.

Ama daha ifadesi bitmeden, içindeki bütün özel konuşmalar, en mahrem ifadeler medyaya sızdı.

Aslında kanunen bir suçtu bu.

Bu özel konuşmaları kim sızdırdı? Devlet mi?

Peki kim sızdırdı?

Rumeysa “Ben Devletime güveniyorum” dediğine göre, teorik olarak güvendiği devlet sızdırdı diyebilir miyiz?

Hayır kimin sızdırdığını bilmiyoruz. 

Bildiğimiz tek şey şu:

Devlet en azından sızmasını önleyemedi.

Oysa onun göreviydi.

Sadettin Saran devletine güvenerek o gece döndü

Aynı şeyi Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sadettin Saran için de söyleyebiliriz.

O da yurt dışındaydı.

“Devletime güveniyorum” diyerek geldi.

Peki güvendiği devlet ne yaptı?

En azından bir şey yapamadı.

Onun da en mahrem konuşmaları aynı yerlere sızdı. 

Bilmiyoruz. Ama bildiğimiz bir şey var.

Devlet şu ana kadar kimin sızdırdığını sormadı bile.

Oysa TUSAŞ Baskınında sızdıran anında bulunmuştu

Oysa PKK, TUSAŞ fabrikasını bastığında dışarı sızan bir görüntü  için Devlet anında harekete geçmişti.

Son bir haftadır yaşadığımız bu olaylarda maalesef vatandaşla devlet arasındaki protokol çalışmadı.

Devlet de medya da, yağlı bir direğin ucundan aşağı kayıp, Ergenekon davaları sırasındaki yanlışlıklar düzeyine indi.. 

Rumeysa’nın kardeşi Nevşin Mengü’ye ne dedi?

Geliyorum bu olayın başındaki iki kişiye…

Ela Rumeysa Cebeci ve Mehmet Akif Ersoy…

Cebeci’nin ablası önceki gün Nevşin Mengü’yü aramış ve ona çok ilginç şeyler söylemiş.

Kardeşinin ikinci ifadesi alınırken oradaymış.

‘İtirafçı olmadı’ diyor.

‘Annemle babam muhafazakar ama ailecek Rumeysa’nın arkasındayız’

Telefonlarının şifrelerini kendi isteği ile verdiğini söylüyor. Ama bu olup biteni gördükten sonra keşke vermeseydi noktasına gelmiş. 

En ilgimi çeken sözleri şu oldu:

“Benim annem ve babam muhafazakar insanlardır. Ama biz ailecek kardeşimin yanındayız…”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 yıl önce söylediği bir söz

Son bir haftadır yaşadığımız olaylar bana Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 15 yıl kadar önce söylediği bir sözü hatırlattı.

“İmam Hatip okullarından terörist çıkmaz” demişti.

Cumhuriyetin devlet okullarında okuyan bir çocuk olarak bu sözler bana çok koymuştu.

Aradan 15 yıldan fazla zaman geçti.

Şimdi geriye bakıyorum da…

Demek ki, İmam hatip okullarından da farklı kafa yapısında insanlar çıkabilirmiş.

İmam Hatipte okuyan kız böyle şeyler yapar mı?

Bu olaya sol muhalefetten bazı kimselerin bakışını da çok yadırgıyorum.

Özel hayat bilgilerini bol bol kullanıp, sonra  “İşte dindar kesimden  çıkanları da gördük” gibisinden bir tavır içine girmelerini hiç anlamıyorum.

15 yıl önce söylediğim şeyi tekrarlayacağım.

Devlet liselerinden de  çıkar, imam hatip okulundan da.

Üstelik daha ortada bir suçlama ve iddianame bile yok. Sadece torbacı itirafçıların sözleri  ve özel hayat tapeleri  var.

Onları yargılayan insanlara içimden şunu söylemek geliyor: 

“Bir de sizin cep telefonlarınızdaki konuşmalar, fotoğraflar ve mesajlar sızdırılsa da görsek…”

Neyse kimse için böyle bir şeyi temenni etmem.

Acaba İmam Hatip okuluna gönderirken kızlarının görüşünü sordular mı?

Olaya bir de şöyle bakmayı deneyin.

Bu iki genç insan da karakter olarak yetiştirildikleri çevreden farklı bir hayat tarzını seçmişler.

Rumeysa Cebeci’nin anne ve babası muhafazakar insanlarmış. Ama kızlarının arkasında durduklarına göre demek ki öyle çok müdahaleci insanlar değiller.

O zaman merak ediyorum. Acaba kızlarını İmam Hatip okuluna gönderirken onun görüşünü sordular mı…

Fanatik bir babanın İslamcı militan yapmak istediği oğlu

Mehmet Akif Ersoy’a gelince…

Babası basbayağı fanatik bir insan.

Çocuğunu da kendisi gibi bir fanatik olarak yetiştirmek için elinden geleni yapmış.

Hatta bugün dünyanın bir çok yerinde “Terör yuvası” olarak kabul edilen yerlere resmen militanlık eğitimine göndermiş.

Ama belli ki başaramamış.

Şimdi henüz kesinlik kazanmamış ifadelerle yerden yere vurulan bu insanın, babasının onun militan yapmasına direnmiş olduğunu da unutmayalım.

Kolay iş değil böyle fanatik bir babaya direnmek…

Kısaca iki aile de çocuklarını istedikleri kılıfa, kalıba sokamamış.

İki genç de aldıkları eğitimden farklı  bir hayat tarzı yaşamak istemişler.

Bu iki insanı ahlaken yargılayacak olanlara da iki sözüm var

Yaptıkları ahlaken güzel şeyler mi…

Mehmet Akif Ersoy’un gerçekten mobbing ve taciz anlamına gelecek eylemleri kanıtlanabilirse, bunlar tabii ki suç…

Ama şu an suç olabilecek taraftan değil, ahlaken yerden yere vuruluyorlar.

Kendi payıma kimseyi ahlaken yargılama hakkını kendimde görmüyorum.

İlk taşı kim atacak?

Yargılamaya kalkanlara ise, o malum sözü söylemek isterim.

İlk taşı aranızdaki en günahsız olan atsın.

Ama o taşı atarken şunu da unutmasın.

Bugün yapılan anketlerin neredeyse tamamı, halkın gözünde itibarı en düşük iki kuruluşun Diyanet İşleri Başkanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı olduğunu gösteriyor.

Yani iktidarın arzuladığı “Dindar nesili” yetiştirecek olan kurumlar.

20 yıllık dindar nesil çabasından sonra bugün daha mı ahlaklıyız?

Belki de bunlardan toplumca bir ders çıkaralım.

Bence özel hayatları üzerinden seçilmiş üç beş hedefe vurmak yerine, asıl sorun nerede ona bakalım.

Yapacağımız ilk iş de şu soruya gerçek cevabı vermek olabilir.

20 yıllık  “Dindar nesil” endoktrinasyonundan sonra Türkiye toplumu bugün eskisine göre daha mı ahlaklı durumda…

Cevabı en günahsızlarımız versin.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.