Farkındayım.
Ekrem İmamoğlu’na kesin aday gözüyle bakan çok iddialı bir başlık.
Bu cümlenin arkasında nasıl bir dayanağım var anlatacağım.
Önce şunu söyleyeyim.
Son anketlerde Ekrem İmamoğlu ile ilgili bir sonuç yok. Böyle bir soru da yok.
Bu benim anketleri okumamdan çıkardığım sonuç.
Dün Metropoll yöneticisi Özer Sancar da kendi anketinin sonuçlarını yayınladı.
Orada durum şöyle görünüyordu:
(*) BİRİNCİ PARTİ CHP Yüzde 32.4
(*) İKİNCİ PARTİ AKP Yüzde 32.2
(*) ÜÇÜNCÜ PARTİ DEM Yüzde 10.5.
(*) DÜRDÜNCÜ PARTİ MHP Yüzde 7
(*) BEŞİNCİ PARTİ İyi Parti Yüzde 5.8
Buna göre Nisan ayından bu yana CHP üç puan kaybetmiş. AKP ise bir puan almış.
Buna karşılık Cumhur İttifakının öteki üyesi MHP Nisan’dan bu yana bir puan kaybetmiş.
Neticede Metropoll araştırmasında da CHP bir numara. Ayrıca Cumhurbaşkanlığı seçiminde müttefiki olan İyi Parti de iki puan almış görünüyor.
Ancak bu rakamların hepsi yanılma payları içinde ve aydan aya değişebilir.
Zaten Panorama Araştırma şirketinin yöneticisi Hatem Ete de “AKP yeniden birinci parti konumuna geçerse şaşırtıcı olmaz” diyor.
Ben sonuçlara değil trendlere bakıyorum ve şu yargıyı rahatlıkla telaffuz edebiliyorum.
AKP’nin 22 yıllık “Hegemonya dönemi bitiyor…”
Artık bu ülkeyi “Her şeyin her kaynağın mutlak hakimi olarak yönetemez” diyorum.
Bana göre bugünden 2028’e geçecek süre Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın son dönemidir.
Yetmiş yedi yıllık hayatımda 1960 darbesinden beri bütün siyasi gelişmeleri takip ettim.
Bunun üç bölümü vardı.
Birincisi Demokrat Parti ve Menderes hayranı bir babanın oğlu olarak…
İkinci dönemi genç bir solcu öğrenci olarak.
Üçüncü dönemi sosyolog olarak.
Her üç halimle de şunu öğrendim.
Bir liderin ve siyasi partinin burnu aşağı doğru eğildi mi seçim yenilgisi almadan tekrar düzelmesi mümkün olmuyor.
O nedenle AKP’nin aşağı doğru eğilen gidişatının da en azından tekrar yukarı doğru kalkamayacağına inanıyorum.
Nitekim AKP’nin ve Erdoğan’ın gerileyişine bakarsanız bunun 31 Mart seçimlerinde değil, daha 2019 Belediye seçimlerinde başladığını göreceksiniz.
O günden bugüne ne oldu?
Şu oldu:
AKP büyük şehirleri geri dönüşü olmayan biçimde kaybetmeye başladı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan önce 2017 Referandumunda, sonra 2019 Yerel seçimlerinde gelen bu işareti gerçekçi biçimde değerlendiremedi.
Bu gerilemenin bir numaralı nedenine parti olarak teşhis koymaları mümkün değildi.
Çünkü bunların çoğunda ‘aşırı güçlendirilmiş başkanın’ sorumluluğu vardı ve kimse bunu söylemeye cesaret edemiyordu.
AKP’nin gerilemesinin güçlendirilmiş başkanlık sistemine geçişle başladığını birçok partili görüyor tek bir partili bile dile getiremiyor.
31 Mart’tan sonra da durum aynı…
2017’e dönelim.
15 Temmuz’dan bir yıl sonra.
Darbeyi bastırmış Erdoğan gücünün doruğunda.
Peki bir yıl sonra ne görüyoruz?
2017 yılında Güçlendirilmiş Cumhurbaşkanlığı referandumunda Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya, Aydın, Balıkesir, Çanakkale, Denizli, Edirne, Eskişehir, Manisa, Mersin, Muğla, Zonguldak gibi büyük şehirler “Hayır” oyu verdi.
Yani büyük şehirler daha 2017 yılında “güçlendirilmiş tek başkan yönetimini” istemediğini açıkça ilan etti.
Bu eğilim 2019’da devem etti. Bu şehirlerin çoğunda AKP Belediye başkanlıklarını kaybetti.
Sonra üçüncü dalga geldi.
Erdoğan 2023 Başkanlık seçimlerini kazandı ama Gaziantep Trabzon Bursa hariç en büyük şehirlerde Kılıçdaroğlu Erdoğan’dan daha çok oy aldı.
2017’de “tek adam yönetimine” hayır diyen büyük şehirler direnmeye devam ediyordu.
2017 Referandumundan bu yana ortaya çıkan en çarpıcı gerçek şu:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, eğer Devlet Bahçeli olmasaydı;
(*) 2017 Referandumunu kesinlikle kaybedecekti.
(*) 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması çok zordu.
(*) 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanması imkansızdı.
Yani 2028’e kadar Bahçeli’den ayrılması beklenmemeli.
Demek ki Bahçeli olmazsa “Tek adam” sistemi o gün çöker.
Gördüğümüz trend bize şunu anlatıyor:
Erdoğan’ın 2028’de yeniden aday olması yolu büyük ölçüde kapalı.
Erdoğan olmazsa…
Cumhur İttifakı kalır mı?
Erdoğan’ın yerine kim aday olur?
Ne yazık ki, “Erdoğan aday olmayacağım” demeden bu sorunun cevabını alamayacağız.
Aday olmuyorum dediği zaman da alamayacağız.
Çünkü yerine geçecek adayı o, yalnızca o belirleyecek.
Şunu da çok iyi biliyoruz artık.
Erdoğan yerine geçecek adayı bulmada çok başarılı değil.
İstanbul Büyükşehir Belediye başkanlığında bulduğu iki aday, iki başbakanlık deneyi bunu bize çarpıcı biçimde gösterdi.
Buna karşılık CHP’nin, daha doğrusu muhalif kesimin adayı şimdiden belli.
Çok büyük faktörler devreye girmezse bu aday İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu olacak.
İmamoğlu CHP rozeti taşıyor ama dikkat ederseniz partiler üstü bir siyasi profil çiziyor.
Geldiğim yaşın ve sosyolojinin verdiği bilgilerin ışığında onda bir tür “Modern Süleyman Demirel” profili görüyorum.
Sinirlenmeyen, toparlayıcı, adaletli, esprili, liderlik aurasına sahip, gençleri etkileyen, çok güzel aile fotoğrafı veren bir kimlik bu.
Mücadeleci, yılmıyor, yatırımcı…
Daha şimdiden uluslararası platformlarda devlet başkanı itibarına sahip.
En büyük gücü de kutuplaşmış bir toplumda ideolojik duvarları kolayca yıkabilmesi.
Hep şuna inandım.
Erdoğan eğer parti genel başkanlığını düşüren bir sistemde cumhurbaşkanı olsaydı çok daha iyi bir Cumhurbaşkanlığı dönemi yaşayabilirdi.
Hakkını verelim, Devlet Bahçeli başlarda “partisiz cumhurbaşkanlığını” tercih ettiğini söyleyerek ona doğru yolu göstermişti.
Çünkü bu kadar yetkili bir başkanlık sistemi parti başkanlığı ile birleşince ortaya hesap veremez bir Tek Parti Devleti Başkanı modeli çıktı..
Oysa Ekrem İmamoğlu parti başkanı değil.
CHP’nin başında giderek gücünü ve karizmasını gösteren ve başkan adayı olmayacağını şimdiden söyleyen bir lider var.
Bu ikili yapı Türkiye’yi tek parti devleti görüntüsünden çıkaracak bir modeli ortaya çıkarabilir.
Seçime giderken İmamoğlu’nun en büyük avantajı bu olacaktır.
Çünkü seçmen tabanını genişletecektir.
Ya AKP böyle bir adayın karşısına hangi profilde bir adayla çıkacak?
Erdoğan benzeri kutuplaştırıcı, korkutucu bir profille mi?
Yoksa yepyeni bir profille mi…
Şurası kesin…
AKP büyükşehirleri kaybediyor.
Gençleri kaybediyor.
Eğitim düzeyi yüksek insanları kaybediyor.
Bana göre 2028’i bu çevreleri kucaklamayan bir adayla kazanmak mümkün olmayacak.
O nedenle şunu söylüyorum.
2028’de Ekrem İmamoğlu’nun önünü kesmek kolay olmayacak.
Onun önünü kesebilecek tek gelişme Türkiye’nin güçlendirilmiş tek adam rejiminden çıkıp tekrar parlamenter sisteme dönmesidir.
O zaman 2028 sonrasının siyasi şekillenmesi farklı olabilir.
Geride bıraktığım 77 yıllık bir hayatın ve sosyoloji eğitimimin bana çizdiği tablo bu.
4 Aralık 2024 - Yılın en güzel filminin en güzel sahnesini anlatıyorum
3 Aralık 2024 - Dün gece Türkiye’nin en prestijli ödülü tarihimizin en büyük başarısızlığına verildi
1 Aralık 2024 - Cumhurbaşkanı nerede konuşacak? Caminin avlusunda mı, minberde mi?
30 Kasım 2024 - Antakya’da 2000 yıl arayla ayakta kalan iki duvarın sırrı
29 Kasım 2024 - Master Chef sorusu: Bir Michelin şefinin tam teşekküllü kestane menüsü nasıldır?