Türk sosyetesinin “gövde gösterisi” olarak kabul edilen İstanbul Modern Yıllık Galası geçen cumartesi akşamı yapıldı.
Her yıl bu galayı “Türkiye’nin MET Galası” olarak yazmak istiyorum.
Ancak bir türlü yazacak bir açı bulamıyorum.
Önceki gecenin ayrıntılarını dün 10Haber’de Şelale Kadak’tan okudum.
Çok ilginç ve renkli ayrıntılar yazmış.
“Tamam artık bu defa yazacağım” diye düşünmüştüm…
Fotoğraflarını aradım.
Doğru dürüst bir fotoğraf yok.
Kırmızı halıda ne olmuş diye baktım…
Kapıda “İstanbul hatırası”na benzer bir İstanbul Modern hatırası türü sıradan bir dekor bile yok.
Bula bula iki kare fotoğraf buldum.
Biri Elif Dürüst’ün kendi Instagram hesabından paylaştığı bir fotoğraf.
Hemen belirteyim.
Çok sevdim.
O gece için çok cüretkar bir tasarım.
Rahatlıkla bu yılki MET Galanın kırmızı halısına yakışacak modernlikte.
Helal olsun dedim.
Elbise Cengiz Abazoğlu’nunmuş…
Paylaşımda üstüne “Hiç uslanmıyoruz ve mutluyuz” diye yazmış.
Çoğul yazdığına göre onunla birlikte uslanmayan ve mutlu olan bu azınlık kim merak ettim.
Ama içeriden fazla fotoğraf gelmediği için bulamadım.
Bu fotoğraf dışında çok uğraştığım halde yazabileceğim tek açı şu oldu:
“Beyaz Türk sosyetesinin en büyük Sanat Galası neden bir MET (New York Metropolitan Müzesi) galası gibi olamıyor?”
Bu yıl galaya kimler katılmış diye baktım.
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy katılmış.
Bu ikinci yılı oluyor.
O nedenle güvenlik önlemleri biraz görünür haldeymiş.
Ersoy’un katılması bence hem müzenin hem de galanın geleceği açısından önemli.
Tabii medyadan kimler katıldı merak ettim.
Kamuoyunca tanınan isimler pek yokmuş.
Medya katılımı genellikle masa satın alanların davet ettiği gazeteciler oluyordu.
Eskiden büyük medya grupları ikişer masa satın alır ve birini gruplarının önde gelen yazar ve televizyoncularına ayırırdı.
Bu yıl medya grubu olarak sadece Demirören grubu varmış.
Anladığım kadarı onlar da gruplarından kimseyi davet etmemiş.
Sadece Hürriyet kültür ve sanat bölümünden İhsan Yılmaz varmış.
Onun dışında Oksijen’den Elif Ergu ile 10Haber’den Şelale Kadak ve bağımsız çalışan Songül Hatusarı’nın olduğunu öğrenebildim.
İstanbul Modern galalarının bir özelliği yardım müzayedeleri…
Bazı sanatçılar eserlerini bağışlıyor ve bunların satışından elde edilen parayla yetenekli çocuklar okutuluyor.
Gecenin müzayedeyle ilgili bilgilerini Yahşi Baraz’dan ve 10Haber’de Şelale Kadak’ın yazısından öğrendim.
Müzayedeyi Maya Portakal Bitargil yapmış.
Bu yıl müzayedede iyi para toplanmış.
Taner Ceylan’ın yaptığı bir tablo milyon 9 milyon TL’ye satılmış..
Müzayede 1 milyondan başlamış 100 bin 100 bin yükselerek 9 milyona kadar çıkmış.
Tablonun adı “Cahide…” 2024 yılında yapılmış 100X85 tuval üzerine yağlıboya bir tablo.
Bir zamanların ünlü kadın oyuncusu Cahide Sonku’yu anlatan bir tablo.
Cumartesi gecesi yapılan galadan aklımda kalan ikinci kare işte bu.
Müzayedede ayrıca Ardan Özmenoğlu, Bettina Pousttchi, Burçak Bingöl, Candeğer Furtun, Chiharu Shiota, İnci Furni, İzzet Keribar, Leyla Gediz, Mona Hatoum, Rana Begüm’ün bağışladığı eserler de satılmış.
Burası Türkiye’nin dünyada en çok bilinen özel sanat kurumu.
Üstelik de adı “Modern Sanat Müzesi…”
İstanbul Modern Yönetim Kurulu Başkanı Oya Ezcacıbaşı…
Bu müzenin kurulmasında ve bugüne gelmesinde onun büyük emeği var.
Tabii müzenin kültür elçilerinin katkılarını da unutmamak hazım.
Onlar da Cem Hakko, Suzan Sabancı, Banu Çarmıklı, Esra Ekmekçi Çalıcıoğlu, Maya Portakal Bitargil, Rana Erkan Tabanca ve Şeli Elvaşvili…
Galaya katılanlardan aldığım bilgiye göre bu yıl katılımcıların çoğunluğu genç insanlarmış.
Yani Türkiye gala artık Beyaz Türk burjuvazisinin kurucu neslinden üçüncü, hatta dördüncü kuşağından insanlara geçmiş.
Tahmin ediyorum çoğu değil belki tamamı eğitimini Batı ülkelerinde yapmıştır.
Hepsi modern sanatın gelişmiş ülke burjuvazilerinin gözünde tuttuğu yerin farkındadır.
Öyleyse, Türk sanat dünyasının bu en ağırlıklı kesiminin bir anlamda sanat alanında gövde gösterisi yapacağı bu gala niye böyle sönük…
Dün baktım doğru dürüst paylaşım bile yoktu.
Dediğim gibi galadan geriye Taner Ceylan’ın 9 milyon liraya satılan tablosuyla Elif Dürüst’ün elbisesinden başka hiçbir şey yoktu.
Bana göre bu gala Türkiye burjuvazisinin durumunu da çok iyi yansıtıyor..
Ürkek bir burjuvazi bizimki…
2003 yılında AKP iktidara geldikten sonra kendini ağır bir muhafazakar muhasara altında hissetmeye başladı.
Bu da burjuvazideki ürkekliği korkaklığa çevirdi.
Sonucu da gönüllü bir muhafazakarlaşmanın sanat alanına bulaşması oldu.
İstanbul Modern Sanat Müzesi’nin adında “Modern” kelimesi var ama, o modernite, tıpkı İstanbul Bienali küratörlüğü seçimindeki gibi adı konmamış bir otosansüre dönüşmüş.
Onlardan New York MOMA gibi duvarlarına bir “Tom of Finland” tablosu asmasını beklemiyoruz elbet.
Ama en azından bir Yüksel Aslan seviyesine upgrade edilebilirdi bu müzenin modernite anlayışı.
Bu yıl müzenin 20’inci yılı.
Bu gala 2009 yılından beri yapılıyor.
Ama aradan geçen 15 yıl içinde Çırağan Palas’ta bir “wedding planner” (düğün planlamacısı) elinden çıkmış gibi olmaya devam ediyor.
Oysa aynı dönemde MET bir kostüm tasarım galası olarak başlayan MET Gala’nın kırmızısı halısını Oscar’ın kırmızı halısına nal toplattıracak seviyeye getirdi.
O kırmızı halı bugün dünya modern tasarımının showroom’u haline geldi.
MET Gala kurucu anne ve babaların popüler sanata karşı snopluğunu kırdı.
Bugün artık o kırmızı halıda Raeggeton müziğin bir numarası Bad Bunny’i görüyoruz. Lady Gaga’yı eşbaşkan olarak görüyoruz. Hip Hop’un süper starları kırmızı halının da süperstarları oluyor.
Biz niye bir Cem Adrian’ı, bir Can Bonomo’yu, Ezhel’i göremiyoruz o masalarda…
Hem galayı düzenleyenlere, hem de masaları satın alanlara soruyorum…
Geceye ait izlenimleri dinlerken aklıma şu soru geldi.
Acaba cumartesi gecesi orada bir Truman Capote olsaydı ne olurdu…
Hiç kuşkusuz onun yazacağı harika izlenimler…
Ve ondan yapılacak harika bir “Feud” dizisi çıkardı.
Bir zamanlar Selim İleri Türkiye’nin Truman Capote’si olmaya adaydı.
Cumartesi gecesi orada olsaydım hınzır gözlerim her masada onu arardı…
Tabii onu davet etmeye cesaret edecek bir Türk burjuvasını da…
Nasıl yaptı bunu?
Diana Vreeland ve Pat Buckey gibi müthiş ve etkileyici moda dahilerini bir tür küratöre, eş başkana çevirerek.
Anna Wintour gibi 90’ların başında moda dergiciliğini devrimci bir anlayışla bambaşka hale getiren cesur ve gözü kara medya yöneticilerini galanın organizasyon işine sokarak..
Ve 40 yaşında ölen Alexander McQueen’in tasarladığı kostümleri ölümünden hemen sonra inanılmaz bir küratörlük yaratıcılığıyla sergi haline getirip dünyada sanat sergisi alanında yepyeni bir dönem açarak.
Peki İstanbul Modern bu 15 yıl içinde ne yaptı?
Alexander Mc Queen, John Galliano, Hüseyin Çağlayan, Stella McCartney gibi 90’ların devrimci tasarımcılarını çıkaran St.Martin mezunu Rıfat Özbek’in bir retrospektifini yapmak aklınıza gelmedi mi…
Londra’nın en elit kesiminin üyesi olduğu özel kulüpleri inanılmaz bir şekilde tasarımlayan Rifat Özbek’e bir galanın küratörlüğünü teklif etmeyi düşünen bir vizyoner çıkmadı mı…
Böyle olmadığı için de çok iyi niyetlerle yapılan sanat müzayedeleri mason localarındaki “dul kadın kesesi” görüntüsünden kurtulamadı.
Oysa İstanbul Modern Türkiye’nin sanat alanındaki en büyük başarı hikayelerinden biri.
Eski binayı Renzo Piano gibi bir tasarımcıya emanet ederek dünyanın dikkatini çekmeyi başardılar.
Onu gerçekleştiren başta Oya Eczacıbaşı olmak üzere herkese benim de bir teşekkür borcum var.
Türkiye’nin modern sanata ve onun bize vereceği açık ufka her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Bu bina yapısı itibariyle benim gözümde New York’taki MOMA’dan daha güzel.
Önünden her geçişte “İçeriği itibariyle de niye onun kadar güzel olamasın” diyorum.
Tabii içine konacak eserler itibariyle demiyorum.
Bir MOMA’nın, bir MET’in yanına finansal olarak yaklaşmak bile çok zor.
Ama anlayış olarak onlar geçilebilir.
O nedenle Türkiye burjuvazisinin bu tek gövde gösterisine daha iyi hazırlanması gerekir.
Konuşulmalı bu gala…
Bugün Türkiye’nin kendine zorla giydirmeye çalıştığı kötü elbisenin üzerimizde durmadığını hem kendimize, hem dünyaya anlatmaya ihtiyacımız var.
Bunun için de yaratıcı yeni nesil insanlara ihtiyacı var İstanbul Modern’in.
Onun artık kurucu anne ve kurucu babaların dar çevresinden çıkıp Türkiye burjuvazisinin iyi okumuş üçüncü kuşaklarının etkisinin hissedileceği bir açılım yapma zamanı geldi.
Çünkü kurucu anne ve babalar artık sanatta “Müesses nizam”ın temsilcisi olmaya başladı.
Bu başarılı kurum moderniteyi törpüleyen bir muhafazakarlaşma tehlikesinden kendini korumalı.
Siyasi alanda tamamen teslim olmuş bir Türk burjuvazisinden hiç olmazsa modern sanat konusunda daha cesur olmasını bekleyebilir miyiz?
Sanmıyorum ve onlardan bunu bekleme hakkımız yok.
Zaten o nesil İstanbul Bienali küratörlüğü konusundaki ürkek tavrıyla miadını doldurduğunu kendisi de kabullendi.
Böyle bir geceye bu hikayeyi iyi anlatacak yeni nesil bir medya da girmeli..
Onların davet edilmesi masa sahiplerine bırakılmamalı.
Doğan Hızlan-Yekta Kopan gibi müesses nizamın hiç şüphesiz yetkin isimlerinin yanında modern sanatın yeni yönelimini kavramış medya da orada olmalı.
Mesela son iki yılda modern sanat üstüne iki harika kitap yayınlayan bir Serdar Turgut…
Dünya modernitesini en modern eleştirel gözle izleyen bir Oray Eğin…
Mesela modern sanatı en iyi takip eden medya olan Aposto’nun yazarları…
Mesela Ömer Koç’un modern sanat koleksiyonundan derlenen sergisini çok farklı ve cesur bir anlatımla yazan Elif Soyseven gibi yeni nesil sanat yazarları…
O gecede böyle insanlar da olmalı…
Ve şu modern bir gerçek…
Artık temasız hiçbir sergi ve gala dikkat çekmiyor…
MET geçen yıllardaki bir galasında sanatta unutulmuş olan “Camp” kavramını yeniden gündeme taşıdı.
Bu yıl “Uyuyan Güzel; Uyanan Moda” temasını yerleştirdi merkeze…
Kısaca vasatlık zincirinin kırılma zamanı geldi.
Kimse inkar edemez…
İstanbul Modern bugün “Eski Türkiye” diye küçümsenen bir dönemin yarattığı eserdir.
Adında “Modern” kelimesi var.
Dolayısıyla “Yeni Türkiye”nin muhafazakar zihniyetine ayak uydurmak zorunda değil..
Tam aksine “Yeni Türkiye”nin yeni insanlarını da içine alıp modernleştirmeyi sürdürmelidir.