Yılbaşına 48 saat var.
Her Türk vatandaşı gibi ben de güne Yalova’da şehit düşen 3, yaralanan 8 polisimizin acısıyla başladım.
Belki de bir çok Türk vatandaşı gibi benim kafamda da şu soru vardı:
(*) Suudi Arabistan yılbaşını ışıl ışıl kutlamaya hazırlanıyor.
(*) Dubai, bütün dünyaya “En cıvıl cıvıl yılbaşı bizim ülkemizde, buraya gelin” diye çağrılar yapıyor.
(*) Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır, Kuveyt, Ürdün şehirleri apaydınlık.
(*) İran ve Afganistan hariç neredeyse bütün İslam alemi bu yıl yılbaşını daha büyük coşkuyla kutlamaya and içmiş gibi yaşıyor.
Hiç birinde dini yetkilileri çıkıp, “Yılbaşını kutlamayın” diye fetva vermiyor.
Hiç birinde İŞİD hareketliliği yok.

Oralar öyle…
Bizde, yani İslam dünyasının en modern toplumunda ise, yine bir yılbaşı gerginliği…
Çocukluğumuzdan beri özgürce kutladığımız yılbaşında yeni icad edilmiş bir atmosfer sanki…
Günlerdir İŞİD uyarıları yapılıyor.…
Ve dün yaşadığımız İŞİD terörü…
Siz de sormuyor musunuz kendi kendinize…
Neden biz?
Neden toplumumuzun kritik günlerinde, biraz soluklanmaya ihtiyacımız olan anlarda İŞİD ortaya çıkıyor…
Mesela 2015’de huzurlu bir seçimden sonra Ankara garı önünde toplanan insanları bombalayıp katliam yapıyor…
Neden şu kapkaranlık 2025’i biraz gülerek, biraz eğlenerek geride bırakalım dediğimiz şu günde bize o üç beş günü dar etmeye uğraşıyor?
Yılda 40 milyon turisti ağırlayan, yılbaşı gibi özel dönemlerde İstanbul, İzmir, Antalya gibi şehirleri milyonlarca turisti cezbedebilecek bir ülke olarak neden biz hedefiz?
Bu soruyu sorduğum sabahın öncesindeki gece Netflix’de “Stranger Things” dizisinin beşinci sezonunun ikinci kısmını seyrediyordum.
Benim gibi aylak Instagram gezgincileri çok iyi bilir.
Bütün dünya şu sıralar bir “Stranger Things” fenomeni yaşıyor.
Geçen hafta Londra’daydım.
Bu şehrin trendlerini, Oxford Caddesi üzerindeki HMV mağazasında satılan tişörtlerden öğrenirsiniz.
Geçen yaz mağazanın neredeyse üçte ikisi “Oasis” Grubunun tişörtleriyle doluydu.
Geçen hafta ise onun yerini “Stranger Things” dizisinin kahramanlarının tişörtleri almıştı.
Londra’nın sembolü olan çift katlı kırmızı otobüslerin üstü bu dizinin kahramanları ile giydirilmişti.
Instagram bu diziden esinlenmiş AI uygulamaları ile dolu.

Ben dahil bir çok insan ne buldu bu dizide?
Kapkaranlık bir “Tersine Dünya’yı” ve oradaki kötülüklerle mücadeyi anlatıyor.
Tersine Dünya nedir?
Olayın geçtiği Hawkins kasabasının karanlık, çürümüş ve bozulmuş bir tersine yansımasıdır o paralel alem.
Evler, sokaklar, ormanlar aynı yerlerdedir…
Ama sürekli bir karanlık hakimdir o alemde.
Havası zehirli bir kül tabakası gibidir.
Çiçekleri solmuş, bitkileri çürümüştür.
Tersine dünyadaki kasaba sakinleri bildiğimiz insanlar değil, tehlikeli yaratıklardır.
Bizim dünyamızda bir Devlet laboratuvarında yapılan tehlikeli deneyler sırasında ortaya çıkmıştır.
Bu deneyler sırasında bizim dünyamızla bu tersine dünya arasında bir geçit açılmış; kötü ruhlar, yaratıklar ve onların kötü enerjisi dünyamıza geçmeye başlamıştır.

Kimdir bu kötü yaratıkların başındaki lider?
Bir “Mind Flayer’dır.”
Yani “Zihin Yiyici” adlı varlık,
Tersine Dünya’nın baskın ve kolektif bilincidir bu varlık.
Yaratıkları kontrol eder, insanları etkisi altına alabilir.
Tersine Dünya sadece bir “korku mekânı” değildir:
Bilinçaltı korkuların; baskı altındaki duyguların; Soğuk Savaş paranoyasının ve bilimsel kibirin sembolü olarak da görülebilir…
Bu diziyi isterseniz sıradan bir bilimkurgu olarak görebilirsiniz.
Ama istemeseniz de, bugün kendi dünyamızda yaşadıklarımızı hatırlatan bir yanı olduğunu da hissedersiniz.
Öyle bir 2026 yaşadık ki…
Bu diziyi seyreden insanın aklına şu soruyu sokuyor:
“Acaba dünyayı yöneten dev ülkelerin popülist liderleri kendi savaş deneylerini yaparken, karanlık bir tersine dünyanın kapısını mı açtılar?”
Tabii Türkiye’de yaşıyorsanız, aklınıza şu soru da geliyor.
Acaba o tersine dünyanın kapısı Orta Doğu’da mı açıldı?
Önce Suriye…
Sonra İsrail ve Gazze…
Açılan o geçitten şimdi Orta Doğu dediğimiz ve 2000 yıldan beri insanlığın başına dert açan karanlık bir tersine coğrafyanın bütün kötülükleri ülkemize mi akmaya başladı…

Stranger Things dizisinde o kapıyı açanları, gerçek dünyamızda o tehlikeli deneyimleri yapan yaşlı devlet yetkilileri sembolize ediyor.
Tersine dünyada ise “Zihin yiyici” ve kötü yaratıklar…
Her iki dünyanın kötüleri ile mücadeleyi ise çocuk denebilecek cesur gençler veriyor.
Bugünlerde HBO Max’da gösterime sokulan “Welcome to Derry” adlı Stephen King dizisinde de, kasabanın kanalizasyonlarında yaşayan katil palyaço ile yine kasabanın çocukları savaşıyor ve kötü palyaçoyu tekrar tersine dünyasına hapsediyor.
İki dizide de gençler, “Tanrının güzel bir hayat için yarattığı bu güzel dünyayı, karanlık tersine dünyadan bizler kurtarabiliriz” diyor bize…
Yani umut “Stranger Things” ve “Welcome to Derry” dizilerinin gözü pek çocuklarında…

48 saat sonra yeni bir yıla giriyoruz.
Bitirmekte olduğumuz yıl, tersine dünyanın kapılarının açıldığı bir “Annus Horribilis’ti…”
Bir felaket yılı yani…
Ne yazık ki 2026 için de pek umudumuz yok.
Oysa Allahın bize bahşettiği çok güzel bir Akdeniz ülkesinde yaşıyoruz.
Neşeli insanların ülkesiydi burası…
Bu neşemizi korumak bir anlamda vatanımızı korumaktır.
Güzel ülkemizin kapısını Orta Doğu’nun tersine dünyasından gelecek kötülüklere karşı korumamız gerekiyor.
Onun için de iktidarı ve muhalefeti hep birlikte başta sorduğumuz soruyu sorup, ülkemizin menfaatine olan gerçek ve gerçekçi cevabı bulmamız şart oldu.
Neden birkaçı hariç bütün İslam alemi güzel bir yılbaşına hazırlanırken, İŞİD, bizim Akdeniz neşemizi darmadağın etmeye uğraşıyor…
Şehit polislerimize Allah’tan rahmet, yaralı polis ve bekçilerimize şifa diliyorum.
Ailelerine de en içten başsağlığı dileklerimi iletiyorum.
Şu kadere bakın ki, hepimize iyi bir yıl dilemeye hazırlanıyorduk.
Oysa yılımız matemle bitiyor, matemle başlayacak…