‘Rage Bait’ 2025 Yılının Kelimesi!

'Rage bait', yani kızgınlığı tetiklemek için kasıtlı olarak üretilen içerik, bugün algoritmaların çalışmasında kritik bir rol oynuyor. Çünkü öfke, dopamin salgısını artırıyor. Dopamin, ekran süresini uzatıyor. Uzayan ekran süresi de, daha fazla reklam gösterimi ve gelir anlamına geliyor.

16 Aralık 2025
Oxford’un “rage bait”i yılın kelimesi ilan etmesi, dijital medyanın nasıl çalıştığını anlamamız için güçlü bir işaret. Bu sadece kullanıcıları uyaran bir tercih değil; markalar, medya kuruluşları ve pazarlama stratejistleri için de yeni bir sorumluluk çağrısı.

Dijital Dünyanın Yeni Gerçekliği: Öfke Üzerinden Etkileşim…

Oxford English Dictionary’nin yayınlayıcısı Oxford University Press’in “Rage Bait”i 2025’in Yılın Kelimesi seçmesi aslında bir dil tercihi değil; dijital dünyanın bugün içinde bulunduğu ruh hâlinin resmi. Bu seçim bize şunu söylüyor: Dijital dünyada öfke artık tesadüfi bir reaksiyon değil; kullanıcı davranışını yönlendirmek için stratejik olarak kullanılan bir tetikleyici.

Sosyal medya platformlarının tasarım mantığından haber sitelerinin başlıklarına, influencer ekonomisinden markaların iletişim dillerine kadar her şey “etkileşim” merkezli tasarlanıyor. Ve insan beyninin en hızlı tepki verdiği duygu ne yazık ki çok tanıdık: kızgınlık.

Dijital öfke döngüsü nasıl çalışıyor?

“Rage bait”, yani kızgınlığı tetiklemek için kasıtlı olarak üretilen içerik, bugün algoritmaların çalışmasında kritik bir rol oynuyor. Çünkü:

  • Öfke, dopamin salgısını artırır.
  • Dopamin, ekran süresini uzatır.
  • Uzayan ekran süresi, daha fazla reklam gösterimi ve gelir demektir.

Kısaca, “Öfke Ekonomisi” …

Bu noktada şunu da unutmamak gerekiyor:
Bir içerik sizi sinirlendiriyorsa aslında o içerikle değil, onu öyle tasarlayan sistemin mantığıyla mücadele ediyorsunuz.

Tüketici psikolojisi: Öfkeyi neden tıklıyoruz?

İnsan beyninin negatif içeriğe aşırı duyarlılığı, evrimsel bir miras. Tehlikeyi önce fark eden hayatta kalıyordu. Dijital çağda ise bu refleks, bizi korumak yerine istismar edilmemize zemin hazırlıyor.

Bugünün tüketicisi içerik manipülasyonu karşısında duygu öncelikli karar veren bir kullanıcı profilinde. Bu durum markalar açısından iki önemli dönüşüm yaratıyor:

1. FOMO yerini FOLO’ya bırakıyor: Eskiden “kaçırma korkusu” (FOMO) satın alma motivasyonuydu.
Bugün ise yanlış anlaşılma, dışlanma veya geride kalma korkusu (FOLO) dijital davranışı şekillendiriyor.
Tüketici, bir tartışmanın parçası olmak için —çoğu zaman nefret ettiği içeriğe bile— tıklayabiliyor.

2. Tartışma, rasyonel değerlendirmeyi gölgeliyor: Öfke temelli tartışmalar tüketiciyi satın almaya zorlamıyor; ancak satın almayla ilgili duygu yükünü değiştiriyor.
Marka hakkındaki kızgınlık, kullanıcıyı kararsız, savruk ve duygusal reaksiyona açık hâle getiriyor.
Yani mesele “nefret ettiğini almak” değil; duygusal yoğunluk sebebiyle karar süreçlerinin bozulması.

Markalar İçin Yeni Risk: Viral Olmanın Bedeli

Global pazarlama dünyasında bugün en çok konuşulan cümlelerden biri şu:
Viral olmak artık başarı değil, mayın tarlası. “Rage bait” çağında viral olmak ise;

Yanlış anlaşılmak, Çarpıtılmak, Manipüle edilmek demek.

Unutmayalım öfke pozitif içerikten çok daha hızlı yayılıyor.
Bu yüzden aşırı iddialı kampanyalar, provokatif sloganlar veya toplumu ikiye bölen mesajlar markalar için iki kat daha riskli.

Global Bakış: Dünyanın Öfke Haritası

Sosyal medya kültüre göre farklı şekillense de öfkenin yayılma hızı evrensel:

  • ABD & İngiltere: Politik polarizasyon içeriklerini ödüllendiren algoritma yapıları.
  • Asya: “Kolektif öfke” çok hızlı organize olabildiği için markalar anında hedef hâline gelebiliyor.
  • Avrupa: Tüketici aktivizmi güçlü; en küçük hata dahi boykota dönüşebiliyor.

Oxford’un kelime seçiminin mesajı çok net:
Öfke yerel değil, küresel bir davranış modeli hâline geldi.

Peki markalar ne yapmalı?

“Rage bait”in Yılın Kelimesi seçilmesi, markalar için ciddi bir hatırlatma:
Öfke üzerine kurulu etkileşim kısa ömürlüdür, uzun vadede güveni yok eder.

  • Yavaş Etkileşim Stratejisi: Hız yerine güveni, sahiciliği ve sürdürülebilirliği ödüllendiren bir iletişim modeli.
  • Duygusal Tasarımda Etik Kurallar: Kızgınlığı tetikleyen dil ve imajlardan bilinçli şekilde kaçınmak.
  • Şeffaflık: Manipülasyona izin vermeyen, açıklayıcı bir anlatı.
  • Negatif Viral Direnci: Küçük bir kıvılcımın büyük bir yangına dönüşmesini engelleyen sosyal dinleme, kriz simülasyonları ve hızlı reaksiyon protokolleri.

Sonuç: 2025’in mesajı net — Öfke bir içerik türü değil, bir endüstri.

Oxford’un “rage bait”i yılın kelimesi ilan etmesi, dijital medyanın nasıl çalıştığını anlamamız için güçlü bir işaret. Bu sadece kullanıcıları uyaran bir tercih değil;
markalar, medya kuruluşları ve pazarlama stratejistleri için de yeni bir sorumluluk çağrısı.

Artık mesele etkileşim yaratmak değil; sağlıklı etkileşim yaratmak.

Öfke kısa vadede tık getirir ama uzun vadede güveni bitirir.
Ve güven, dijital çağın en kıymetli sermayesi!

Feza Turunçoğlu Kimdir?

Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.