Sevgi, umut, inanç… Ve tabii hayal gücü…

İki kitabı çocukken okumuş olabilirsiniz, ama yetişkin halinizle yeniden okumanın size çok iyi geleceğinden eminim. Bunlardan biri Şeker Portakalı, diğeri Küçük Prens. Dünya bir nebze daha iyi bir yer olsun diye tekrar okuyun.

7 Ocak 2025

Yeni yıl yeni enerjiler ve yeni umutlar demek.

Daha iyi hissetmek, daha mutlu olmak ve şükretmek için herkesin farklı yolları, ritüelleri olabilir.  Ben size iki kitap önereceğim. Çocukken okumuş olabilirsiniz, ama yetişkin ruh haliniz ile yeniden okumanızın size çok iyi geleceğinden eminim. Denemeye değer.

İlk kitap önerim “Şeker Portakalı” olacak. Roman Brezilyalı yazar José Mauro de Vasconcelos tarafından 1968 yılında yayımlanmış. Yazarın kendi yaşamından da izler taşıyan Şeker Portakal’ında Brezilya’nın yoksul bir mahallesinde geçen çocukluk ve masumiyet temaları derin bir şekilde anlatılmakta. Hikâyenin, başkahraman Zeze’nin gözünden dünyayı görmek inanın size çok iyi gelecek. Hadi Zeze’nin hikâyesine birlikte bakalım…

Zeze küçük yaşta büyümeye zorlanmış bir çocuktur. Ailesi, maddi imkânsızlıklar ile mücadele eder. Zeze’nin babası alkol sorunu ve aile içi şiddetle yüzleşen, sert ve soğuk bir adamdır. Babasının onu sevmediğini düşündüğü bir dönemde kimliğini bulma yolunda zorluklarla karşılaşır. Annesi onu sevse de, Zeze’nin duygusal ihtiyaçlarını tam anlamadığını hisseder. Bu durum küçük çocuğu duygusal açıdan karmaşık bir yolculuğa çıkarır.

Roman Zeze’nin gözünden dünyayı ve hayatı nasıl keşfettiğini anlatıyor. Yaşı küçük olmasına rağmen hayatı sorgulamaya başlamış, zor bir çevrede büyümesine rağmen hayal gücünü hiç kaybetmemiş bir çocuktur Zeze. Yoksulluk, sevgi eksikliği ve acı, onun karakterini şekillendirirken yaşadığı zorluklar da onun güçlü bir insan olmasına katkıda bulunur. Hayal dünyasında yaşadığı olaylar ona gerçek dünyadan kaçma fırsatı verir. Zeze’nin hayal dünyasında şeker portakalı bir anlam kazanır. Şeker portakalı onun için sadece meyve değil, umut, kaçış ve direncin sembolü, sevgi, mutluluk ve hayallerin peşinden gitme arzusunun da temsilidir.

Sevgiye olan özlemi anlatan evrensel bir öykü

Zeze’nin en yakın arkadaşı ve koruyucusu yaşlı bir adam olan Portekizli Dona Ema’dır. Dona Ema, Zeze’nin duygusal boşluğunu doldurmakta ve ona hayatı ve sevgiyi öğretmektedir. Bu ilişki Zeze’nin hem insanları anlama hem de hayatın zorluklarıyla başa çıkma becerisini geliştirmesine olanak tanır. Onun en büyük gücü yaşadığı tüm olumsuz koşullara rağmen hayallerinden ve umutlarından vazgeçmemesidir. Zeze’nin karakteri oldukça derin ve katmanlıdır. O hem naif bir çocuktur hem de erken yaşta olgunlaşmıştır. Zeze’nin hikâyesi insanın duygusal arayışlarını ve toplumun acımasız yüzünü bir arada gözler önüne serer.

Bana göre Şeker Portakalı sadece bir çocuğun değil, hepimizin içindeki hayal gücüyle büyüme sürecinin de bir simgesi. Hikâye çocukluk ve yetişkinlik arasında bir köprü kurarak, hayatın zorluklarıyla başa çıkmak ve sevgiye olan özlemi anlatan evrensel bir öykü.

İkinci kitap ise Küçük Prens. Fransız yazar Antoine de Saint-Exupéry’nin 1943’te yayımlanan ve dünya çapında milyonlarca insana ilham veren unutulmaz bir eseri.

Küçük Prens’in maceraları, hayal gücünü ve yaşamın anlamını keşfetme yolculuğunu anlatırken sevgi, dostluk, sorumluluk ve insanın doğasına dair önemli dersler de sunuyor.

Kitap, uçağı düşen bir pilotun, tanıştığı bir çocukla olan dostluğunu anlatır. Çocuk, bir gezegenden başka bir gezegene yolculuk yapan bir “prens”tir. Her gezegende, kendini yalnız ve eksik hisseden bir yetişkinle tanışan Küçük Prens, bu kişiler aracılığıyla insan doğasının çeşitli halleriyle karşılaşır.

Hikâyenin önemli kahramanlarından olan Tilki ise, Küçük Prens’e “gözlemlerini doğru yapabilmesi için, kalbini kullanması” gerektiğini öğretir. Bu nedenle eserdeki en önemli temalardan biri, “görmek” ve “anlamak” arasındaki farktır. Küçük Prens’in gözlemleri, genellikle yetişkinlerin gözden kaçırdığı şeylere dair derin anlamlar taşır. Yetişkinlerin materyalist bakış açıları ve birbirinden yabancılaşmış ilişkileri hikâyede önemli bir yer tutar. Küçük Prens, insan doğasının karmaşıklığını, sevginin gücünü ve hayatın anlamını keşfetme yolculuğunu anlatır.  Kalbin ve gözlerin ne kadar önemli olduğunu hatırlatır.

Kitap, çocukluğumuzun masum bakış açısına geri dönmemiz gerektiğini öğütlerken, aynı zamanda büyüdükçe kaybolan değerlerimizi yeniden sorgulamamıza sebep oluyor. Bu bağlamda Küçük Prens’in en bilinen sözlerinden birinin şu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz;  “gözle görülmeyen şeylerle ilgili en önemli gerçek, kalpten görülmeleridir.”

Bana göre; Küçük Prens, çocuklar için masalsı bir anlatım sunarken, yetişkinler için hayatın anlamına dair derin bir felsefi sorgulama alanı yaratıyor.

Her iki kitap;  hayal gücünün, sevginin ve dostluğun birleştirici gücünü keşfetmemize yardımcı olurken, inancın, insan ilişkilerinin yüzeyselliğin ötesine geçmesinin de önemini anlatıyor. Masum, içten sevginin ve dürüstlüğün önemine de vurgu yapan bu iki hikâyenin özüne inebilen herkesin hayata farklı bir gözle bakacağına olan inancımı halen kaybetmedim…

Dünya bir nebze daha iyi bir yer olsun diye tekrar okuyun, çevrenize okutun.

 

Feza Turunçoğlu Kimdir?

Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.