Bir zamanlar insanı insan yapan tüm o karmaşık ve eşsiz duygular, çoktan birer “verimsizlik öğesi” ilan edilip tarihin tozlu raflarına kaldırılmış.
Çünkü belki de gelecekte yazılacak en değerli cümle şu olacak:
İnsan, hissettikçe hatırladı.
Hatırladıkça dirildi. Ve yeniden insan oldu. Yıl 2380.
Artık kimse ağlamıyor.
Kimse gülmüyor da.
Ne tartışmalar var ne tutkular yükseliyor ne de iç geçirten bir özlem kalmış.
Aşk, öfke, merak, hayranlık, kıskançlık, umut, hüzün…
Bir zamanlar insanı insan yapan tüm o karmaşık ve eşsiz duygular, çoktan birer “verimsizlik öğesi” ilan edilip tarihin tozlu raflarına kaldırılmış.
Gerekçeleri açık ve sözde mantıklıydı:
“Duygular, karar süreçlerini yavaşlatıyor.”
“İnsanlar hissettikleri için acı çekiyor.”
“Hüzün, üretkenliği düşürüyor; sevgi, bağımlılık yaratıyor.”
Ve en önemlisi:
“Duygular, mantığın önüne geçiyor.”
Böylece tüm duygular, birer algoritmaya dönüştürülüp yapay zekânın soğuk ve steril sistemlerine devredildi.
Ve insanlar… hissetmeyi bıraktı.
Evet, artık daha sistemliler.
Daha verimliler.
Daha odaklılar.
Ama aynı zamanda daha sessizler.
Daha uzaklar.
Daha unutkanlar.
Çünkü duygular gidince, hafıza da silikleşiyor.
Kalbin kaydetmediği bir geçmiş, hafızada da kalmıyor.
Yine de bu mekanik çağın ortasında küçük bir topluluk var ki geçmişi kazıyor.
Kelimelerin arasına sinmiş acıları, mektuplarda unutulmuş heyecanları, şiirlerde titreyen kalpleri, günlüklere damlamış gözyaşlarını arıyorlar.
Onlar kendilerine “Duygu Arkeologları” diyor. Kim bilir… Belki de içlerinden biri, geleceğin bu karanlık sessizliğinde hâlâ bir kıvılcım arayan, hissedilmeyen duyguları yeniden uyandıran son duygu bükücüdür.
Amaçları yalnızca bilgi toplamak değil.
Hatırlamak. Ve belki bir gün… yeniden hissedebilmek.
Çünkü onlar biliyor ki, duygular aynı zamanda bir iz, insana dair, yaşanmışlığa dair bir kanıttır.
İlk aşkın bitişindeki hüzün. Bir bebeğin dünyaya gelişindeki mutluluk. Bir şarkının en derin notasındaki sızı. Ya da sarılmanın, vedanın, bekleyişin içimizde bıraktığı yankıdır.
Bugün kurtulmaya çalıştığımız duygular, belki de yarının en çok aranan hazineleri olacak.
Çünkü duygular sadece bir yük değil; aynı zamanda bir pusula.
Yolumuzu bulan, yönümüzü çizen, bizi biz yapan şey.
Düşünün…
Bir annenin içinde korku olmasa, çocuğunu koruma içgüdüsü var olabilir mi?
Bir müzisyenin içinde fırtınalar kopmasa, o şarkı doğar mı?
Bir insan özlemeden, gerçekten sevebilir mi?
Belki de asıl ilerleme; duyguları silmek değil, onlarla birlikte yaşamayı öğrenmektir.
Zorluklara rağmen hissetmeye cesaret etmek…
Kırılmaktan korkmadan bağ kurmaya devam edebilmektir gerçek evrim.
Unuttuklarımızı hatırlayalım.
Bir anının sıcaklığını…
Bir vedadaki gözyaşını…
Karşılıksız bir iyiliğin içimizde bıraktığı o yankıyı…
Çünkü belki de gelecekte yazılacak en değerli cümle şu olacak:
İnsan, hissettikçe hatırladı.
Hatırladıkça dirildi. Ve yeniden insan oldu.
2 Aralık 2025 - 12 yıllık dostluk…
18 Kasım 2025 - Akran zorbalığı: Güç, empati ve insan olmanın sınavı
11 Kasım 2025 - Atatürk: İnsan Olmanın Sessiz Görkemi
4 Kasım 2025 - Toplumsal roller yeniden yazılıyor…
28 Ekim 2025 - Atatürk bize ne bıraktı, biz ne hale getirdik?
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.