Etik sorumluluklar, denetim mekanizmaları, kanunlar ve toplumsal farkındalık olmadan, yapay zekanın (YZ) kötüye kullanımının ve istenmeyen sonuçların önüne geçmek zor olacaktır.
On yıl önce, ‘yapay zeka nedir?’ diye sorulduğunda, çoğu kişi bu kavramı bilim kurgu filmlerinde gördükleri hayal ürünü yaratıklar ya da süper zekâya sahip makinelerle ilişkilendirirdi. Ancak günümüzde, yapay zeka yalnızca filmlerdeki hayali bir konu olmanın ötesine geçti ve hızla gerçek dünyaya adım atarak hayatımızın birçok farklı alanında kendine yer edinmeye başladı. Geçmişte hayalini bile kuramadığımız bir geleceğe doğru adım adım ilerliyoruz, peki bu dönüşüm bizim için ne anlama geliyor?
Yapay zekanın geleceği hakkında birçok farklı görüş var. Kimileri yapay zekanın insanlık için büyük fırsat olduğunu savunurken, kimileri yapay zekanın iş gücümüzü elimizden alacağını dile getiriyor. Hatta bu teknolojinin kontrolsüz ve hızlı gelişmesinin ciddi tehlikeli sonuçlar doğurması da mümkün.
Bana göre, yapay zeka (YZ), insan zekasını taklit etmeye çalışan, sistemdeki bilgileri derleyerek kendi kendine öğrenen bir yazılım. Öğrenme, anlama, problem çözme ve dil işleme gibi insani yetenekleri yerine getiren yapay zekanın gelişimi, özellikle makine öğrenimi ve derin öğrenme gibi teknolojilerin gelişmesi ile hız kazandı.
Yapay zekanın en büyük potansiyeli, insan hayatını daha verimli, kaliteli, sağlıklı ve kolay hale getirme gücünde yatıyor. YZ, sağlık sektöründen eğitime, ulaşım endüstrisinden finansal hizmetlere kadar hemen her alanda önemli faydalar sağlayan bir araç. Örneğin hastalıkları erken teşhis edebilme, genetik mühendisliği ve biyoteknoloji gibi alanlarda özel çözümler sunma ya da öğrencilerin öğrenme süreçlerini analiz ederek özel ders programları oluşturma gibi gelişmeler yapay zekanın insanlık için bir “fırsat” olduğunu savunanları haklı çıkarıyor. İnsanların yaşam kalitesini iyileştirme, yeni iş alanları yaratma ve daha etkili çözümler geliştirme gibi avantajlar bu teknolojiyi cazip kılıyor.
Bununla birlikte, yapay zekanın hızla gelişmesi bazı endişeleri de beraberinde getiriyor. Bu endişelerin başında, yapay zekanın kontrolsüz bir şekilde güç kazanması ve insanların yerine geçmesi geliyor. Tekrarlayan, rutine dayalı işler ve üretim süreçlerinde yapay zeka, ciddi iş kayıplarına yol açabilir. Özellikle iş gücü kaybı için devletler ve şirketler, yeni iş alanları yaratmak ve iş gücünü yeniden kazanmak için etkin stratejiler geliştirmezlerse, çok sayıda insan, teknolojinin ilerlemesi karşısında hayatta kalabilmek için zorluklar yaşayacak gibi duruyor. Bunun yanı sıra, gizlilik ihlalleri, veri güvenliği, etik sorunlar ve sahtekarlık gibi konular, YZ’nin potansiyel tehlikelerinden sadece birkaçı. En önemli tehlike ise, yapay zekanın insan zekasını aşarak kendi kendini geliştirmesi olacak. YZ’nın gelişme süreçlerini ve sistemlerini insanların denetleyemediği bir noktaya geldiği an YZ artık kontrol edemediğimiz bir güç olacak ve pek çok alanda bizi zorlayacak.
Bu fikir, genellikle bilim kurgu senaryolarından beslenen bir korku. Gerçek şu ki, yapay zeka şu an için insanların kontrolü altında olup, çoğunlukla insan yaşamını iyileştirmeye yönelik kullanılıyor. Yani benim temennim bu yönde. Ancak, etik sorumluluklar, denetim mekanizmaları, kanunlar ve toplumsal farkındalık olmadan, YZ’nin kötüye kullanımının ve istenmeyen sonuçların önüne geçmek zor olacaktır.
Bu tamamen bize bağlı. Yapay zekanın geleceği, insanlığın onu nasıl şekillendirileceğine, bilinçli ve etik bir yaklaşım sergileyerek nasıl denetleneceğine ve topluma fayda sağlamak için nasıl kullanacağına bağlı. Aynı zamanda toplumların bu teknolojiye nasıl uyum sağlayacağı da önemli. İnsanlık, bu teknolojiyi kendi yararına kullanabilirken, aynı zamanda onu kontrol etmek ve denetlemek için gerekli adımları atmalı. Bu, bizi gelecekte olası tehlikelerden koruyacak, aynı zamanda yapay zekanın sunduğu fırsatları da en iyi şekilde değerlendirmemize olanak sağlayacaktır.
Sonuçta, teknolojinin gelişme sürecinde hem fırsatları hem de tehlikeleri göz önünde bulundurmak, yapay zekanın insanlığın iyiliği için en iyi şekilde kullanılması adına kritik bir önem taşıyor. Bu teknolojiyi doğru bir şekilde yönlendirebilirsek, yapay zekanın gücünden faydalanarak daha adil, sürdürülebilir ve verimli bir dünya inşa etme fırsatına sahip olabiliriz. Ancak bu yolculukta, etik değerleri, toplumsal sorumluluğu ve insan haklarını her zaman ön planda tutarak, geleceğimizi şekillendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, onun nihai kontrolü bizim elimizde olmalı. Ve sadece iyilik için kullanılmalı.
18 Mart 2025 - Özel hastaneler
11 Mart 2025 - Yaşasın cemreler düştü
4 Mart 2025 - Urla’da birkaç güzel gün…
Feza Turunçoğlu Kimdir?
Feza Turunçoğlu, Türkiye’de marka, pazarlama ve reklam sektöründe uzun yıllarını geçirmiş deneyimli bir profesyoneldir. Marka yaratma, spor pazarlaması, marka yönetimi ve iletişim konularında derin bilgi birikimine sahiptir.
Reklam ajanslarında yönetim ekibinde çalışmış, yürütme kurullarında yer almış, ülke için önemli birçok markanın büyüme süreçlerine katkıda bulunan ekipleri yönetmiştir.
Feza Turunçoğlu’nun kariyeri boyunca edindiği deneyimler ve sektördeki bilgisi, markaların stratejik iletişimini yönetme yeteneği ve kriz dönemlerinde markaların nasıl yönetilmesi gerektiğine dair görüşleri sektörde önemli bir referans niteliği taşır.
Bu dönemde; finanstan otomotive, gıdadan içecek markalarına, kamu projelerinden kişisel bakıma Türkiye’nin en önemli ve büyük bütçeli markaları ile çalışma, stratejilerinde söz sahibi olma ve değer yaratma şansı yakalamıştır.
Daha sonra Türkiye’nin bilinirliği ülke dışına da taşan ve ülkenin en değerli markalarından biri olan Vestel’de 10 sene boyunca Vestel Pazarlama iletişimi ve Perakende Pazarlama Liderliği yaparak; pazarlama iletişimi ve sponsorlukların yanı sıra, markanın stratejisi ve bütçe yönetiminde de söz sahibi oldu.
Vestel döneminde en sevdiği işlerinden biri “Biz Voleybol Ülkesiyiz” stratejisinin oluşturulması ve hayata geçişinde üstlendiği rolü oldu. ‘Biz Voleybol Ülkesiyiz’ iletişimi ile marka, hem tüketicinin gönlünü kazanırken hem de sayısız ödül kazandı.
Türkiye’de ‘Spor Pazarlaması’ denince, akla ilk gelen isimlerden.
Feza kendisini; reklam, pazarlama ve iletişim stratejisi alanlarında 30 yıllık deneyimi ile “ marka danışmanı” olarak tanımlıyor.
Vestel sonrası, bağımsız marka danışmanı olarak farklı projelerde ‘sevdiği ve inandığı’ markalara katkı sağlamaya keyifle devam ediyor.
Ve halen en çok voleybol izlemeyi seviyor.