Küresel risklerden Türkiye’nin payına düşenler
Tarım arazileri 1948'de 15,1 milyon hektarken, 1981’de 28,5 milyon hektar ile zirveye ulaştı. Ancak 2023 yılı itibarıyla bu miktar 23,9 milyon hektara düşerek son 42 yılda 4,6 milyon hektarlık bir azalma yaşandı. Bu kaybın %42’si son 21 yılda oldu.
Tarımsal üretim, insanlığın gıda gereksinimlerini karşılamada hayati rol oynar ve bu sürecin temel taşlarından biri toprak. Günümüzde örtü altı tarımın popülerliği artsa da topraksız bitkisel üretim hâlâ mümkün değil. Dünya nüfusunun artmasıyla birlikte şehirleşme, turizm, sanayileşme, inşaat ve madencilik gibi faaliyetler tarım alanlarını daralırken, küresel ısınma, iklim değişiklikleri, erozyon, heyelan, sel ve rüzgâr gibi doğal afetler ise toprak kayıplarına yol açıyor. Bu durum tarım arazilerinin parçalanmasıyla birleşince kullanılabilir tarım alanlarının giderek azalmasına neden oluyor. Topraklarımız genişletilemediğine göre bu durumda yapmamız gereken ya verimi artırmak ya da mevcut alanları korumak.
Ülkemiz de global bir sorun olan toprak kaybından etkileniyor ve her yıl tarım alanlarımız daha da azalıyor. Su stresi ile mücadele eden ülkeler arasında yer alan ülkemiz, azalan ekim alanları nedeniyle tarımsal üretimini artırmak konusunda daha da zorlanıyor.
Ülkemizdeki tarım alanlarının korunması ilk olarak 11 Mart 1989 tarihinde Köy Hizmetleri tarafından çıkarılan yasal düzenleme ile başladı. Bu yönetmelik, 2005 yılında 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu olarak yasalaştı. Bu yasal düzenlemeye rağmen dünya genelinde tarım alanları genişlerken, ülkemizdeki tarım alanları ne yazık ki daralıyor.
Birleşmiş Milletler Tarım ve Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre, 1961 yılından 2021 yılına kadar dünya genelinde tarım alanları %7,9 oranında arttı. En fazla tarım alanına sahip ülke Çin (521 milyon hektar) olup, onu sırasıyla ABD (406 milyon hektar), Avustralya (364 milyon hektar) ve Brezilya (239 milyon hektar) takip ediyor. Ülkemiz ise 38 milyon hektar tarım arazisi ile dünyada 34. sırada yer alıyor.
Küresel olarak, dünyadaki tarım arazilerinin %33’ü orta düzeyde bozulmuş durumda. Bu nedenle mevcut tarım alanlarını korumak ve verimliliği artırmak büyük bir önem taşıyor.
Dünyada tarım alanlarının kısmen artması yanında artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için bitkisel ve hayvansal üretimde verime dayalı artışlar yaşanıyor. Yapay zeka, sensör teknolojileri ve dijital tarım uygulamaları gibi yeni teknolojilerin hayatımıza girmesiyle tarımsal üretimde daha verimli ve sürdürülebilir yöntemler kullanılacak. Değişen üretim modelleri ve teknoloji, gelecekte tarımsal üretimin insanların gıda ihtiyacını karşılayıp karşılayamayacağı konusunda belirleyici olacak.
Avrupa Birliği’nin 2021-2031 tarımsal görünüm raporuna göre, önümüzdeki yıllarda tarım alanlarının azalması bekleniyor. Bu azalmanın nedenleri arasında kentleşme, sanayileşme ve çevresel faktörler bulunuyor. Mevcut durumda OECD ülkeleri içinde tarım alanları azalmış durumda.
Peki, ülkemizde durum nasıl? Tarım alanları azalıyor mu yoksa yeni alanlar açılıyor mu? Kaybedilen tarım alanları bereketli mi, kıraç mı? Bu soruların yanıtları, gelecekte gıda ihtiyacımızı karşılayıp karşılayamayacağımızı belirleyecek.
Ülkemizdeki tarım arazileri 1948 yılında 15,1 milyon hektar iken, 1981’de 28,5 milyon hektar ile zirveye ulaştı. Ancak 2023 yılı itibarıyla bu miktar 23,9 milyon hektara düşerek son 42 yılda 4,6 milyon hektarlık bir azalma yaşandı. Bu kaybın %42’si son 21 yılda oldu.
2001 öncesinde yıllık ortalama 124 bin hektar tarım alanı azalırken, bugün bu rakam yıllık 15 bin hektara kadar düşmüş durumda. Bu düşüş olumlu bir gelişme olarak görülse de üretimden çıkan alanların verimli tarım arazisi olması endişe verici bir konu.
Hayvancılık için hayati öneme sahip olan mera alanlarımız da azaldı. 1935 yılında 44,3 milyon hektar olan mera varlığımız, 2001 yılındaki tarım sayımında 14,6 milyon hektar olarak belirlendi. O zamandan bu yana mera alanlarımızda ne artış ne de azalış gözlemlendi. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın verilerine göre, ülkemizde 13 milyon hektar mera alanı bulunuyor ve bu alanların 2 milyon hektarı ıslah edilmiş durumda.
Tarım alanlarımızdaki bu azalmanın yanı sıra erozyon nedeniyle de toprak kaybı yaşıyoruz. 1970 yılında yıllık 500 milyon ton toprak kaybedilirken, bu miktar 1982’de 299 milyon tona, 2000’de 226 milyon tona, 2018’de 154 milyon tona, 2020’de 140 milyon tona ve 2023’te 130 milyon tona düştü. Bu azalma, erozyonla mücadelede kaydedilen ilerlemeyi gösteriyor.
Son 19 yılda tarım arazilerimizde yaşanan değişiklikler, tarımsal sürdürülebilirlik ve gıda güvenliği konularında ciddi endişeler uyandırıyor. 2004 yılında 26,6 milyon hektar olan tarım arazisi %10’luk bir azalma ile 2023 yılında 23,9 milyon hektara düştü. Bu süreçte 60 ilimizde tarım alanları azalırken, 21 ilimizde artış gözlendi.
Konya 7 milyon 358 bin 760 dekarlık kayıpla en büyük arazi kaybını yaşarken, onu Diyarbakır 2,3 milyon dekar, Yozgat 1,9 milyon dekar ve Kars ile Ankara 1 milyon dekar azalma ile izledi. Bu beş il toplam kaybın yarısından fazlasını (%52) oluşturuyor.
Oransal olarak ise Zonguldak, tarım alanlarının %48,7’sini kaybederek en büyük oransal kaybı yaşadı. Bu durum, az topraklı bir il için oldukça kaygı verici ve detaylı araştırma gerektiriyor. Zonguldak’ı takiben, Karabük %34,5, Sinop %34,2, Kars %30,8, Diyarbakır %29,0 ve Konya %28,1 oranında kayıp yaşamış durumda.
Buna karşın 21 ilde tarım alanlarında artış gözlemlendi, en fazla artış %248,1 oranıyla Bingöl’de meydana geldi. Bingöl’ün tarım arazisi 388 bin dekardan 1 milyon 349 bin dekara yükseldi.
Türkiye’nin yedi bölgesinden altısında tarım alanları azalırken, sadece Doğu Anadolu bölgesinde artış gözlendi. Akdeniz bölgesi %15 ile oransal olarak en çok kaybeden bölge olurken, İç Anadolu Bölgesi 11,8 milyon dekar ile en büyük miktar kaybını yaşadı.
Dünya genelinde tarım alanlarının genişlediği bir dönemde, ülkemizdeki bu veriler, tarım arazilerinin korunması ve geliştirilmesi için acil önlemler alınması gerektiğini gösteriyor. Aksi halde gıda güvenliği ve tarımsal üretim kapasitemiz risk altına girebilir.
Bu bağlamda, tarım alanlarının korunması için sıkı bir politik duruş sergilenmeli. Tarım arazilerinin şehirleşme, turizm, sanayileşme, inşaat ve madencilik gibi faaliyetlere verilen izinler merkezi bir sistemden takip edilmeli, gerekirse önlenmeli. Eğer bir izin verilecekse üretim yapılamayacak alanlar seçilmeli. Yasayla yasaklanan hobi bahçelerinden mevcut bahçelerin kaldırılması için çalışma yapılmalı. Çiftçilerimizin topraklarına sahip çıkabilmeleri ve üretimde kalabilmeleri için modern tarım teknikleri ve teknolojileri kullanılarak verimlilik artırılmalı ve böylece gelir elde etmeleri sağlanmalı. Toprağı en iyi koruyacak kişi ondan para kazanan çiftçidir. Hiçbir çiftçi ata toprağını satıp şehir hayatını seçmek istemez.
Bugün gerekli adımları atmazsak, gelecek nesillerin gıda güvenliğini tehlikeye atmış oluruz. Bu konuda herkesin üzerine düşeni yapması büyük önem taşıyor. Benden söylemesi.
20 Kasım 2024 - TÜSEDAD ve USK verileri çatışıyor: Çiğ sütte kimin hesabı doğru?
17 Kasım 2024 - Mütevazı sofraların vazgeçilmezi tavuk ve yumurta artık lüks mü olacak?
15 Kasım 2024 - Süt üreticileri deli para kazanıyor (!)
13 Kasım 2024 - Ekim ayında yağış azaldı, tarımsal üretim için tehlike çanları çalıyor