Çiftçinin enflasyonu kasımda yüzde 50,47 arttı
Veriler, bize yetmeyen hububat, baklagil, yağlı tohum ve bazı endüstri bitkilerinde ithalata bağımlılığımızı gösteriyor. Bu nedenle tarım yeniden yapılandırılmalı. Bu sadece ekonomik zorunluluk değil, ulusal güvenlik meselesi olarak da ele alınmalı.
Türkiye’nin tarım sektörü bitkisel ürünlerin üretiminde önemli bir kapasiteye sahip olmasına rağmen bazı temel ürünlerde dışa bağımlılığını sürdürüyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından her yıl yayınlanan “bitkisel ürün denge tabloları”, ülkenin hangi ürünlerde kendi kendine yetebildiğini gösteriyor. Açıklanan veriler, Türkiye’nin hububat, kuru baklagil ve yağlı tohumlar gibi bazı temel tarım ürünlerinde yıllık açığını ithalat yoluyla kapatırken, meyve ve sebze üretiminde kendi kendine yetebilen bir ülke konumunda olduğunu ortaya koyuyor.
Dün açıklanan verilerde, toplam tahıl ihtiyacımızın %92,3, kuru baklagilde %97,2, yağlı tohumlar içinde yer alan ayçiçeğinde %51,3, kolza %47,9, pamuk çiğitinde %105,9 soya %5,2 ve endüstri bitkileri olarak çay %97,9, şeker pancarı %100, patates %103,6 ve kuru soğanda %102,9 üretimle karşılandığı açıklandı. Toplam sebze üretiminde %111,1 iken meyvede toplam bir hesaplama yapılmadığından net bir rakam olmamakla beraber %100’ün üzerinde bir yeterliliğimiz var.
Meyve ve sebze üretiminde kendi kendimize yetebilirken, diğer temel tarım ürünlerindeki açığın kapatılması için sürdürülebilir ve yenilikçi çözümler üretilmesi gerekiyor.
Ancak veriler, bize yetmeyen hububat, kuru baklagil, yağlı tohum ve bazı endüstri bitkilerinde problemi çözemediğimizi ve ithalata bağımlı kalmaya devam ettiğimizi gösteriyor. Bu nedenle 2023 yılında 15,7 milyon ton hububat, 4,2 milyon ton yağlı tohum, 1 milyon ton baklagil ithalatı yapılması gerekti. Sadece bu üç ana grup ürününe 2023 yılında 8,3 milyar dolar ödendi.
Örneğin, toplam meyve üretimi, toplam yağlı tohumlar ve lif pamuk gibi bazı alanlarda yeterlilik dereceleri açıklanmayan veriler var. Yağ üretiminde kullanılan pamuk çiğiti bize yeterken tekstil sanayinde kullanılan lif pamukta yeterlilik derecemizi bilmiyoruz. Keza meyve üretimindeki genel yeterlilik oranı hakkında da net bir bilgi bulunmuyor. TÜİK’in hesaplama sistemine dahil edilmeyen verilerin eksikliği, sektördeki belirsizlikleri artırıyor ve stratejik planlamayı zorlaştırıyor. Bunun gibi başka verilerin TÜİK’in hesaplama sistemine dahil edilmesi gerekiyor.
Görüldüğü gibi ana gruplarda yıllardır bize yetmeyen ürünlerde problemi çözemedik ve ithalata bağımlı kalmaya devam ettik. Açıklanmayan bazı verilerde örneğin lif pamukta yeterlilik derecemiz kaç? Toplam yağlı tohumlarda yeterlilik derecemiz kaç? Meyve üretimimiz iyi olmasına rağmen toplam meyvede üretiminde yeterlilik derecemiz kaç, bilmiyoruz. Bunların artık TÜİK’in veri hesaplama sistemi içine girmesi gerekir.
Ürün bazında baktığımızda, buğday, arpa, mısır ve pirinçteki yetersizliklerimiz ve ayçiçeği ihtiyacımızın yarısını ithalatla karşılamamız, tarım politikalarımızı gözden geçirmemiz gerektiğine işaret ediyor. Nohutta yeterli olmamıza rağmen, kuru fasulye ve mercimekteki ithalat bağımlılığımız, kuru baklagil stratejimizin eksik olduğunu gösteriyor. Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında ekonominin lokomotifi olan şeker fabrikalarına pancar üretimi yeterli iken tüketicinin ihtiyacı olan şekerde ise %91,1 yeterlilikte olmamız artık şeker üreten ülkeden çıkıp ithalata geldiğimizi gösteren acı bir tablo.
Yüksek fiyatlar nedeniyle alınmayan kuruyemişler arasında, fındıkta %683,5, antepfıstığında %103,1 yeterlilik oranlarına ulaşıldı. Ancak ABD, Avustralya ve İran’dan ithal edilen bademde %76,5, Şili, ABD ve Çin’den ithal edilen cevizde ise yeterlilik oranı %80,6 oldu. Yeterliliğin yüksek veya düşük olması tüketici için bir anlam ifade etmiyor. Çünkü kuruyemiş fiyatları cep yakmaya devam ediyor.
TÜİK’e göre dünya fındık üretiminin %63’ünü üreten Türkiye, kendi vatandaşına 2021 yılında 1,4 kilo fındık yedirirken 2022 yılında 1,3 kilo fındık tükettirebildi. Aynı vatandaş nasıl oldu ise 2021 yılında 800 gram antepfıstığı alabilirken 2022 yılında 2,5 kilo antepfıstığı alabildi. Vatandaş fındık alımına para bulamazken daha pahalı olan antepfıstığını yiyebilmek için para harcadı. Bu size inandırıcı geliyor mu?
Yine nohut üretiminde yeterlilik %117,8 iken 2013 yılında 5,9 kilo tüketen vatandaşımız her nasıl oldu ise 4,8 kilo tüketti. Kişi başına karpuz tüketimi 2002 yılında 53,3 kilo iken 2022 yılında 33,8 kiloya, yine aynı dönemlerde kavun tüketimi 27,5 kilodan 16,2 kiloya düştü. Yine başka veri 13 milyon domates üretimi ile dünya domates üretiminde üçüncü olan Türkiye’de kişi başına domates tüketimi 119 kilodan 106 kiloya düştü.
Bu örnekleri niye verdim. Dünyanın en çok üreten ülkelerinden biri olmanız, yeterlilik derecenizin %100 üzerinde olması sizin sofranıza daha çok gıda geliyor anlamı taşımıyor.
Sonuç olarak, Türkiye’nin tarım sektörü hem yerli üretimi güçlendirecek hem de ithalata olan bağımlılığı azaltacak şekilde yeniden yapılandırılmalı. Bu sadece ekonomik bir zorunluluk değil, aynı zamanda ulusal bir güvenlik meselesi olarak da ele alınmalı. TÜİK’in veri setlerinin eksiksiz ve şeffaf olması, bu dönüşümün sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi için kritik öneme sahiptir.
8 Aralık 2024 - Avrupa’dan geri dönen ürünler: Biz ne yiyoruz?
27 Kasım 2024 - Tarım ve Orman Bakanı Yumaklı tercihini zenginlerden yana kullandı
24 Kasım 2024 - Cumhurbaşkanı Erdoğan yerli besiciden vaz mı geçti?
20 Kasım 2024 - TÜSEDAD ve USK verileri çatışıyor: Çiğ sütte kimin hesabı doğru?