Aslında birçok insan tarafından çok sevilip değer verildiği maalesef ölümden sonra anlaşılmaya başlanan Ahu Tuğba’nın Miami’deki ölümü ile ilgili birçok tuhaf olay yaşanıyor.
Uzun yıllardır kızı Anjelik Calvin’in eğitimi için ABD’de yaşayan Ahu Tuğba bir trafik kazası nedeniyle zorlu bir ameliyat geçirmişti. Ameliyat sonrasında, mücadele ettiği KOAH’nın da etkisiyle toparlanamamış, uzun süre yoğun bakımda tedavi görmüştü. Ahu Tuğba 1 Eylül’de hayatını kaybetti.
Gayet tabii ki her meşhur insanda olduğu gibi bu ölümde de birçok komplo teorisi ortaya çıktı. Ölümün şüpheli olduğu iddiaları üzerine Miami otoriteleri gayet tabii ki araştırma başlattı.
Bu orada normal prosedürmüş aslında. Prosedür gereği, kişinin ölüm nedeni otopsi raporu çıkmadan ‘şüpheli ölüm’ kategorisine giriyor. Hal böyle olunca ABD’li yetkililer kişinin cenazesinin ülke dışına çıkarılmasına izin vermiyor.
Sonunda Ahu Tuğba vakasında ‘şüpheli ölüm’e yer olmadığı belirtilen otopsi raporu çıktı.
Tamam, ölümde şüpheli bir yön yoksa, kızı da annesinin cenazesinin Türkiye’ye getirilmesini resmen istiyorsa ve hatta Türkiye devleti de bu konuda her türlü desteğe hazır olduğunu belirtmişse, benim bir türlü anlayamadığım, cenazenin getirilmesinin neden bu kadar uzun sürebildiği. Ölümden sonra öyle uzun süre geçti ki, Ahu Tuğba’nın cenazesinin çok bekletilmekten dolayı Türkiye’ye çelik tabutla nakledileceği haberi bile çıktı.
Ben sanki Miami yetkililerinin Ahu Tuğba’nın cenazesini Türkiye’ye özellikle göndermek istemiyormuş gibi davranmasını doğrusu anlayamadım ve bunun nedeni araştırdım.
Belki bana inanmayacaksınız, ama gecikmenin nedeni de Miami‘deki adli tıp merkezi müdürünün izinde olmasıymış. Otopsi raporu çıksa da adli tıp merkezi müdürünün imzası olmadan resmiyet kazanmıyormuş. Bu nedenle de Türkiye Miami Başkonsolosluğu cenazenin nakli için gerekli işlemleri yapamıyormuş. Adli tıp merkezinin müdürünün tatilden dönmesi bekleniyor. Ahu Tuğba’nın cenazesi onun otopsi raporunu imzalamasından sonra Türkiye’ye nakledilecekmiş.
İşte işin bu yönü bana hayli garip geldi. Miami’yi iyi bilir tanırım, gerçi orada evi olan bizim zenginlerimiz Miami’nin bu yönünü fazla bilmez ama ben New York’ta uzun süre yaşamaktan tecrübeli olduğumdan içinde bulunduğum her şehrin karanlık yönünü de tanımaya çalışırım. Ve net olarak söylemeliyim ki Miami görüntüdeki tüm ışıltısına rağmen karanlık yönü hayli fazla olan bir şehirdir.
Ölüm yaralama, intihar olayları hiç eksik olmaz şehrin o karanlık bölümünde.
Bu nedenle durumu böyle olan bir büyük Amerikan şehrinde tüm gerekli prosedürlerin tamamlanması için tek bir adli tıp merkezi müdürü olması ve o işinde olmadığı zaman yerine bakacak bir kişinin bulunmaması hem komik hem de inanılır gibi değil.
Ben Miami şehri hakkındaki eğitimimi şehre gitmeden önce okuduğum Carl Hiaasen romanlarıyla yaptım. Hiaasen hem şehirde gazetecilik ve Miami Herald gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor, hem de şehrin karanlık yönü hakkında kara mizah yönü ağır basan romanları var. Miami adli tıp merkezinde tek bir imza yetkilisi olabilmesi Hiaasen romanlarındaki kara mizaha uygun bir gelişme bence.