Ekrem İmamoğlu olimpiyat nedeniyle şu anda tüm dünyanın ilgi odağı durumunda olan Paris’te bana çok hoş gelen bir adım attı.
Paris’in moda dünyasında çok önemli bir konuma sahip olan ve moda tarihiyle ilgili sergileriyle tanınan prestiji çok yüksek Palais Galliera müzesinde 7 ve 8 Ağustos’ta İBB’nin girişimi sonucunda İstanbul’un spor ve olimpiyat geçmişini anlatan bir sergi olacak. Bunun yanında Paris’te yaşayan Türk sanatçılarının eserlerinin sergilendiği bir sergi de yer alacak. İmamoğlu sergi bağlamında İstanbul’un altyapı sürecini anlatan ayrı bir bölüm de olacağını söyledi.
Şehri devamlı gezen bir İstanbullu olarak belediye çalışmalarından zaten çok memnunum, kızlar grubumdaki bütün arkadaşlar İmamoğlu geldiğinden bu yana sanki İstanbul’da daha rahat, daha keyifli daha özgür yaşıyormuş gibi hissediyoruz.
Bunun yanında ben İBB’nin dış ilişkilerini yöneten biriminin çalışmalarını da daima heyecanla izliyorum. Benim bu işlerden anlayan arkadaşlarım belediyenin genelde medyada fazla konuşulmayan bu dış dünya aktivizminin çok önemli olduğunu düşünüyor. Arkadaşlarım İstanbul’un bu dış bağlantılarının ve global önemli noktalarda daima görünmesinin Türkiye’nin son yıllarda oldukça bozulan global imajının düzeltilmesinde sahip olduğumuz en büyük koz olduğunu da vurguluyor. Arkadaşlarımla daima aynı fikirde olmam, ama bu konuda onlarla tamamen aynı fikirdeyim.
Olimpiyat düzenlemeyi yıllardır bir türlü üstlenememiş olan İstanbul’un şu an müthiş bir olimpiyata ev sahipliği yapmakta olan Paris’in göbeğinde İstanbul’un olimpiyat geçmişini anlatan bir sergi düzenlenmesi birçoğunuza çelişkili gelebilir. Ama bence değil.
Bu kritik adımı atarak bence İmamoğlu kendisi gibi özgürlükçü dünya görüşüne sahip birinin başında olduğu şehrimize olimpiyat ev sahipliğinin çok yakışacağını anlatmaya girişiyor aslında.
Ne alakası var diyenler, bu yorumu abartılı bulanlar çıkacağını biliyorum ama biraz sabrederseniz dediğimin anlamını açacağım.
Paris aslında açılış töreninde olimpiyata ev sahipliği yapmayı hak etmek için o şehirde, o ülkede kadın haklarına, farklı cinslerin rahat ve özgür yaşama hakkına saygının ve ifade özgürlüğüne inancın bulunmasının gerektiğini anlattı bize ve tüm dünyaya.
Bence İstanbul ve Türkiye’nin olimpiyat ev sahipliğini bugüne kadar bir türlü alamamış olması bu konularda ülkemizin medeni dünyada oldukça geriye düşmüş olmasıyla bağlantılı. İmamoğlu kendi düşünce yapısında olan bir insanın başında olduğu bir şehrin kadınlara ve farklı cinsel tercihlerin haklarına gereken saygıyı göstereceğini ve bu nedenle olimpiyat ruhuna uygun bir şehir olarak ev sahipliğine yakışacağını anlatıyor bu sergi girişimiyle. Nitekim 2036 olimpiyatı ev sahipliğini İstanbul’a isteyen İmamoğlu’nun bu teorik müdahalesi aslında Paris’in anlayacağı bir dilden konuşarak İstanbul’u yeniden tanımlamak için yapılan çok güzel, farklı bir girişim bence.
Bunları düşünürken 1894 yılında inşa edilmiş Palais Galliera’yı iki yıl önce gezerken ne kadar da mutlu olduğumu ve 18. yüzyıldan günümüze kadar uzanan geniş bir moda koleksiyonuna ev sahipliği yapmakta olan ve ünlü tasarımcıların eserlerinden nadir bulunan vintage parçalarına kadar geniş bir yelpazede eserler sunan bu müzenin insanın içini zaten daima güzel duygular ile doldurduğunu ve bu nedenle İstanbul’u dünyaya spor bağlamında yeniden hatırlatmak için müzenin bu hoş ortamının çok güzel bir tercih olduğunu da düşündüm. Bu aktivizmi için İmamoğlu bence kocaman bir bravoyu hak ediyor.
(İzine çıkıyorum. Daha önce 8-15 Ağustos arası Bodrum’da olacağımı yazmıştım. Bodrum’da evlerinde kalacağım arkadaşlarım bu sürenin yeterli olmadığını, birlikte gezip görecek çok fazla yer olduğunu ve ayrıca Bodrum’un geleceği dahil konuşacak birçok konumuz olduğunu söyleyerek daha uzun kalmam için ısrar etti. Ben de tatilimi bu cumadan başlatıp ayın 16’sında geri dönmeye karar verdim. Bu sürede kısa da olsa yazılarımdan mahrum kalacaksınız. Eminim bu sizi çok üzecek ama şunu bilin, bu sadece bir tatil değil, aynı zamanda çalışıyor da olacağım).