Oxford’un 2025 yılı için seçtiği kelime “rage bait”, öfke tuzağı uzmanlara göre insanları kızdırarak etkileşimi artırmak için tasarlanmış her türlü içerik.
Bu içerik, akla gelebilecek sonsuz biçimde olabiliyor. İğrenç veya tamamen yanlış yapılan yemek videoları, absürt ve tartışmalı açıklamalar, provoke edici mem’ler… Amaç her zaman tepki almak.
Bu aslında “clickbait”in en yeni versiyonu. Mem’ler, makaleler, görseller veya videolar insanların merakını uyandırdığı ve duygularına — iyi ya da kötü — dokunduğu için viral oluyor.
Bunların hepsi bizleri duygusal bir yerden yakalıyor ve bu duygular arasında yakalanması en kolay olanı öfke.
Bence bu kavramın gerçek ustaları sosyal medya fenomenleri değil, ilişkilerde yaşayan biziz.
Günlük hayatımızda öyle cümleler, öyle susuşlar, öyle küçük dijital hamleler yapıyoruz ki… sanki partnerimizin sinir uçlarına doğru atılmış görünmez oltalar gibi.
Amaç çoğu zaman kötü niyet değil; tepki almak, fark edilmek, o ilişkinin hâlâ canlı olduğunu hissetmek.
Tıpkı sosyal medyada olduğu gibi: Tepki eşittir etkileşim.
İlişkilerdeki “duygusal öfke tuzağı” aslında çok tanıdık. Gereksiz kıskandırmalar, pasif-agresif mesajlar, “Bakalım ne diyecek?” diye atılan story’ler… Partneri sinirlendiren ama sonra “Şaka yaptım yaaa” diye geçiştirilen o küçük provokasyonlar.
Bir düşünün, partnerinize kaç kere bir tartışma sırasında kasıtlı olarak incitici yorumlar yaptınız? Geçmişteki hataları uygunsuz zamanlarda gündeme getirdiniz?
İnsan bazen duygusunu açıkça söylemek yerine öfke tetikleyerek ilgi toplamaya çalışıyor. Çünkü öfke de bir tür yakınlık. En azından karşımızdakinin hâlâ bizimle “ilgilenmesini” sağlıyor.
Cinsellikle ilgili alan da bu tuzaklardan muaf değil. Yakınlığı başlatmadan suçlayıcı cümleler kurmak, tam güzel bir an yakalanmışken partneri aşağılayan ya da moralini bozan yorumlar, sınırları zorlayarak tepki ölçme çabaları… Bunlar birer cinsel öfke tuzağı davranışı.
Belki bilinçsizce yapılıyor, belki güç arayışı, belki onay ihtiyacı, belki de sadece kırgınlık. Ama sonuç hep aynı: Arzunun üzerine ince bir öfke örtüsü seriliyor ve çift kendini “öfke–çekilme–soğuma” döngüsünün içinde buluyor.
Sosyal medya ise işin yangınına benzin döküyor. İlişkiler artık iki kişi arasında yaşanan bir bağ olmaktan çıkıp, görünmez bir izleyici kitlesine karşı performansa dönüşüyor. Partnerle konuşmak yerine story’e yazılan “Bazıları değer bilmez” cümlesi, aslında kamusal bir rage bait; hedefi tek kişi.
Dolaylı mesajlaşmalar, ima dolu paylaşımlar, kalabalığa atılan ama belirli bir kişiyi hedefleyen laflar… Modern ilişkilerde sessiz bir “öfke ekonomisi” yaratıyor.
Peki neden bu tuzağa düşüyoruz?
Çünkü öfke kolay. Çünkü tepki almak, yok sayılmaktan daha iyi hissettiriyor. Çünkü duyguları doğrudan söylemek zor; ip ucuyla tetiklemek daha “güvenli”.
Bazen de öfke, çiftlerin birbirine dokunabildiği tek ortak duygu hâline geliyor. Yorgunluk, iletişim eksikliği, güvensizlik… Bu duyguların hepsi rage bait’i besliyor.
Öfke tuzağı ilişkilerde göründüğünden çok daha derin bir psikolojik mekanizmaya dayanıyor. Bu davranış sadece “şaka”, “takılma” ya da “ufak provokasyon” değil; çoğu zaman karşı tarafın duygularını test etme, kontrol etme veya yakınlığı yeniden doğrulama ihtiyacından besleniyor.
Öfke tuzağını kuran taraf tepkiyi ilgi ile karıştırıyor. Bazı insanlar için öfke bile bağ kurmanın bir yolu gibi hissettirebiliyor. Sessizliğe dayanamıyor, uzaklaşma onları paniğe sürüklüyor.Karşı taraf sinirlenince “Demek ki hâlâ önemsiyor” diye düşünüyor. Özellikle kaygılı bağlanma stilinde sık görülüyor. Güç ve kontrol duygusunu da unutmamak lazım.
Provokasyonu yapan kişi, partnerinin duygularını manipüle ederek kontrolü ele aldığını hissediyor. Bu bir tür “duygusal kumanda” hissi.
Özellikle açıkça duygularını ifade etmekte zorlananlar. Yakınlığı konuşarak değil, kriz yaratarak test ediyor. Bir anlamda şöyle düşünüyor: “Beni gerçekten sevse kızar, tepki verir, peşimden gelir.”
Bu da aslında çocukluk döneminde öğrenilen bir dinamiğin yetişkinlikte tekrarı. Siz bu tarz bir dinamiğe ses çıkarmıyor olabilirsiniz. ‘Bunu takmazsam sorun büyümez’ düşüncesi ile çatışmadan kaçınabilirsiniz ya da ilişkiyi kaybetmekten korktuğunuz için tepkinizi bastırabilirsiniz. Buradaki kilit nokta, susmayı veya idare etmeyi seçmeniz provokasyonu yapan taraf için “Demek ki işe yarıyor” mesajı olabiliyor.
Kimi zaman kişi, kendini korumak için yaşadığı rahatsızlığı küçümsüyor.”Abartıyorum herhalde”, “Şaka sonuçta”, “Biraz takılma işte” diye düşünüyor. Ama beden gerçeği biliyor. Şaka değil, görünmez bir baskıdan bahsediyoruz.
Bu döngü bir süre sonra güveni aşındırıyor, partnerlerden birini “duygusal ebeveyn”, diğerini “duygusal çocuk” rolüne itiyor, cinselliği geriyor.
Ve ilişki, “şefkat üzerinden bağ kuran iki kişi” olmaktan çıkıp öfkeden beslenen iki yalnızlığa dönüşüyor.
Öfke tuzağı ilişkilerde bağları sessizce eritiyor. Ve çoğu zaman, provoke ederek aldığımız tepki, aslında konuşarak alabileceğimiz ilginin kötü bir kopyası.
Belki de 2025’in kelimesi bize şunu hatırlatmak istiyor: Öfke tetiklemek bir iletişim biçimi değildir. Yakınlık, tepkiyle değil, açıklıkla başlar.
3 Aralık 2025 - Öfke tuzağı esas sosyal medyada değil ilişkilerde
30 Kasım 2025 - Cinsel Boşanma
29 Kasım 2025 - Evlilikte Fantezi Krizi: Ben Hazırım, Eşim Değil
27 Kasım 2025 - Sessiz devrim: Kadınlara testosteron ne kadar lazım?
23 Kasım 2025 - Seks Mitleri Çöküyor: Ne Kadar, Ne Zaman, Nasıl?