11-12-2025
İsmet Berkan

Amerika çökmekte olan bir uygarlık mı?

Amerika çökmekte olan bir uygarlık mı?

Başlıktaki soru hiç yeni bir soru değil, en baştan söyleyeyim.

Hatta o kadar eski bir soru ki, tam da bu konuda açılmış bir Wikipedia sayfası bile var. 

Bu başlığın etrafında dolaşan konuları yazan çok sayıda kitap çıkmış durumda. 

Daha da ilerisi: Amerika’da bazı siyaset bilimci/tarihçi ve stratejistler kendi aralarında Amerikan gücünün gerilemesi konusunda ikiye bölünmüş durumdalar.

Yani benim sorduğum soru daha önce yüzlerce kez sorulmuş, bizzat Amerikalılar tarafından tartışılan bir soru.

Bazı araştırmalara bakılacak olursa Amerikan halkının ciddi bir çoğunluğu zaten ülkelerinin çöküşte olduğunu, eski gücünü kaybettiğini düşünüyor. Nasıl düşünmesin ki, Amerikalıların hayat kalitesi ve genel refah algısı geçmişe göre azalmış durumda.

Amerikan halkı arasındaki bu yaygın görüş veya inanç sebebiyle zaten Başkan Donald Trump’ın seçim kazandıran sloganı ve artık ideolojisi ‘Amerika’yı yeniden büyük yap’.

Yani Trump ve taraftarları zaten Amerika’nın bir zamanlar büyük olduğunu ve bu büyüklüğünü kaybettiğini düşünüyor, ‘Bunu yeniden başarabiliriz’ diyerek ümit satıyor.

***

Üstünde genel konsensüs olan şey, ‘Amerika’nın büyüklüğü’ denen şeyin üç dayanağı olduğu: 1. Ekonomik güç; 2. Askeri güç ve 3. Kültürel dominans veya belirleyici üstünlük.

Gelin teker teker bu üçlü sac ayağına bakalım.

Göreli ekonomik gücü küçülüyor

Amerikan ekonomisi hala dünyanın en büyük ekonomisi. Fakat dün de yazmaya çalıştım, dünya ekonomisinden Amerika’nın aldığı göreli pay giderek azalıyor, çünkü başka ülkeler de zenginleşiyor.

Bugün baktığınızda dünya çapında yaratılan ekonomik büyüklüğün dörtte birini Amerika yaratıyor. Geçmişte bu oran yüzde 40 civarındaydı. Ama dediğim gibi azalmanın sebebi Amerika’nın küçülmesi değil, dünyanın geri kalanının Amerika’dan daha hızlı büyümesi. Pek çok kişiye göre bu göreli gerileme zaten geride kalmanın, düşüşe geçmenin başlıca göstergesi.

Bugün Çin ekonomisi ABD’den sonra dünyadaki ikinci büyük ekonomi ve dünya içindeki payı yüzde 20’nin üzerinde. Pek çok iktisatçı, Çin’in 10 yıl içinde ABD’yi geride bırakacağını hesaplıyor. Buna karşılık Trump yönetimi de kendince büyüme hesapları yapıyor, onlar da Amerikan ekonomisinin 10 yıl içinde 40 trilyon dolarlık büyüklüğe geleceğini söylüyor.

Trump, son Ulusal Güvenlik Strateji dokümanında Çin’i çevrelemek için ABD’nin 30 ve ‘müttefikleri’nin 35 trilyon dolarlık ekonomileri olduğunu söylüyor. Oysa aynı doküman, bu 35 trilyonun 20 trilyondan fazlasını sağlayan Avrupa Birliği’ni neredeyse Çin kadar düşman yerine de koyuyor. Bu çelişki pek çok eleştirmenin dikkatini çekti zaten.

Amerikan ekonomik gücü tek başına Amerikan ekonomisinin büyüklüğünden oluşmuyor; bu gücü esas projekte eden şey Amerikan dolarının dünya çapında hala bir ‘Dünya para birimi’ olarak kullanılıyor olması.

Doların gücünün iki yansıması var: 1. Uluslararası ticaretin dolar üzerinden yapılması; 2. Bütün yerel paraların kendi değerlerini dolara göre belirlemesi.

Bu iki yansımadan birincisi çok ciddi aşınmış durumda, artık dünya ticaretinin üçte birinden biraz fazlası doğrudan dolar üzerinden yapılıyor.

Ancak hangi para birimi kullanılırsa kullanılsın, yine de yapılan ticaretteki bütün birimlerin değerinin dolara göre belirlenmesi devam ediyor. Buna ABD’nin en büyük rakibi Çin de dahil, görece küçük bir ekonomik aktör ama siyasi düşman olan İran da dahil.

Ama tabii uluslararası ticaretin daha az dolarla yapılması doların gücünü erozyona uğratıyor.

Askeri gücü ‘verimli’ kullanma arayışı

Amerikan askeri gücüne gelince…

Hiç tartışmasız Amerikan ordusu başka hiçbir ülkenin ordusuyla kıyaslanamayacak bir güce sahip. Amerikan ordusunu belki bir tek dünyanın geri kalan bütün ordularıyla kıyaslamak doğru olur.

Daha dün Amerikan Kongresi 900 milyar dolarlık savunma bütçesini kabul etti. 900 milyar dolar, neredeyse Türkiye’nin bütün ekonomik büyüklüğüne erişen bir rakam. Düşünün Amerika bu kadar parayı bir yılda ordusuna harcıyor.

Ama bu silahlı gücün geçmişe göre daha ‘verimli’ kullanılması tartışmalarını yapıyor Amerika.

Trump’ın Ulusal Güvenlik Strateji Belgesi esasen tam da bu tartışmanın belgesi ve dediğim gibi kendi içinde çelişkiler barındıran zayıf bir belge.

Trump istiyor ki Amerikan askeri gücü Afrika’yla, Ortadoğu ile ve Avrupa ile uğraşmasın veya çok daha az uğraşsın, onun yerine çok daha hayati ekonomik çıkarları belirleyen Güney Çin Denizi ile uğraşsın, hatta daha geniş anlamda Hint ve Pasifik Okyanuslarına öncelik versin.

Hint-Pasifik bölgesinde de Güney Kore, Japonya ve Avustralya’dan destek alsın, bu ülkelerle yük paylaşsın istiyor Trump.

Avrupa’dan güçlerini çekmeyi veya çok azaltmayı, Ortadoğu’yu çok büyük sorun olmadıkça kendi haline bırakmayı, Afrika’ya ise ancak uzaktan bakmayı istiyor. Diplomatik çabaları bu söylediğim çok kaba hedefleri gerçekleştirmek için.

Neden ordusunu ‘daha verimli’ kılmak istiyor? Bu sorunun cevabı az önce yazdığım birinci maddede gizli.

Amerika dehşet bütçe açıkları veriyor ve bu açığını da sürekli borçlanarak kapatıyor. Sadece bu da değil, Amerika bir de dış ticaretinde muazzam açıklara sahip. Bu açıklarını da esasen yurt dışına borçlanarak kapatıyor.

Bu da Amerikan ekonomisini kırılgan yapıyor; özellikle bütçe açıkları Amerikan federal hükümetinin kendi halkına sunduğu hizmetleri sınırlıyor, bu da ülke içinde memnuniyetsizliği ve ‘Artık eskisi kadar büyük değiliz’ yakınmalarını besliyor.

Daha yeni yaşandı: Amerikan hükümeti iç borcunu ödeyebilmek için bütün federal memurları izne çıkardığı bir ‘hükümet kapanması’ yaşadı; memurlara maaş vermedi, yerine borç itfası yaptı.

Amerikan hükümetinin içinde bulunduğu borç krizi, bir saatli bomba niteliğinde olduğu için bütün dünyada çok yakından izleniyor.

Artık Amerika’ya çok daha az özeniyoruz

Gelelim üçüncü ayağa, kültürel üstünlük ve belirleyiciliğe…

Hayır, artık Amerika özenilen bir ülke değil. Amerikan kültürünün hepimizin üzerindeki etkisi büyük olsa da, bu etki giderek azalıyor, erozyona uğruyor.

Biraz paradoksal biçimde Amerika’nın bu gücünü en fazla sınırlayan insanların başında Donald Trump’ın kendisi geliyor. Yasadışı göçmenlikle mücadele yerine açıkça yabancı düşmanlığına geçmesi, Amerika’yı gelecek aramak için çekici bir yer haline gelmekten çok uzaklaştırmış durumda. Oysa Amerika dünyanın dört bir yanından yetenekleri kendine çekemezse sürdürülemez bir insan kaynağı düzenine sahip.

Amerikan eğlence sektörü veya sembolik ismiyle Hollywood artık eskisi kadar güçlü değil, bir tekel konumunu kaybedeli ise çok oluyor. Bu tabii Amerika’nın dünyanın geri kalanına satacak parlak ve özendirici bir şeyi kalmadığına dair Amerika içi politik atmosferle de ilgili. Amerika’nın özgürlük ve zenginlik rüyaları sattığı dönem geride kaldı Trump sayesinde.

Üstüne Türkiye dahil ama daha çok Çin ve Güney Kore gibi düne kadar ortada bile olmayan aktörlerin dünyaya kültür ve eğlence satmaya başlaması eklenince Amerikan kültürel dominansı zayıfladı.

***

Fakat tabii bütün bu yazdıklarımdan Amerika’nın yarın biraz itekleseniz yere kapaklanacağı sonucu çıkmamalı.

Amerika evet eski gücünden uzak belki ama hala en büyük ve belirleyici güç dünyada.

Soru, Trump ve onun MAGA anlayışının sahiden Amerika’yı ‘Yeniden büyük’ yapıp yapamayacağı.

Gelin, bu konuya yarın çok çarpıcı ve esasen gelecek üzerinde de belirleyici bir araştırma sonucuyla devam edelim.

Çünkü yarın siz de göreceksiniz, belki de Amerikan gücünün son dönemlerine tanıklık ediyoruz.

Savcılar rakamları nasıl okuyor: Ahmet Çakar’ın banka hesaplarını biz niye biliyoruz?

Savcılar rakamları nasıl okuyor: Ahmet Çakar’ın banka hesaplarını biz niye biliyoruz?

Baştan söyleyeyim: Hayatımda Ahmet Çakar’la hiç karşılaşmadım, TV programlarından bir tanesini bile baştan sona izlemedim, Çakar’ı bir tek yıllar öncesinden hakemliği döneminden futbol sahasında uzaktan görmüşlüğüm var.

Kendisi çok kendime yakın hissettiğim, görüşlerini beğendiğim biri de değil. Ama zaten böyle bir mecburiyet de yok.

Türk futbolunun altını üstüne getiren bahis soruşturmaları konusunu herkes gibi ben de izliyorum. Futbolcu, antrenör, kulüp yöneticisi gibi futbolun paydaşı isimlerin yasal dahi olsa bahis oynaması feci bir ahlaki çöküntü örneği.

Bu işe kalkışanların futboldan uzaklaştırılması da eğer bu alanda yeniden ahlakı hakim kılmak istiyorsak mutlaka yapılması gereken bir şey.

Ama tabii şu da var: Ülkemizde futbol maçlarına bahis oynamak suç değil, yasal bahis sistemimiz var ve bu sistem için devletimiz hem lisans parası alıyor hem de oradan gelen vergiler ve diğer kazançlar bütçemize katkıda bulunuyor.

O yüzden ahlaken büyük kusur olan bir şeyin ceza kanununa göre suç olmadığını düşünüyorum. Sonuçta yasal bahisten söz ediyoruz.

(Ama eğer bahis oynayan futbol paydaşları kendileri bahisten para kazanmak için maçların sonucunu belirleyecek şike yaptılarsa o ayrı elbette, o TCK’ya göre de suç olmalı.)

Ha elbette bir de yasa dışı bahis konusu var. Adı üzerinde yasadışı olduğu için vergi hukukundan TCK’ya kadar pek çok yasanın suç olarak belirlediği sınırlara girebilir yasadışı bahis.

Bu söylediğim ilkeler yüzünden, Futbol Federasyonu’nda süregelen disiplin işlemlerini genel olarak onaylıyorum ama savcılığın sürdürdüğü soruşturma konusunda şüphelere sahibim.

Bugün 10Haber’de de haberi var, örneğin Ahmet Çakar meselesi.

Çakar, futbolun doğrudan paydaşı değil, dolaylı paydaşı, yorumcu çünkü. Onun bahis oynayarak ahlaki sınırların ötesine geçtiğine kuşku yok ama onun bu ahlaki kusurunu cezalandıracak bir kurum da yok, kamuoyundan başka.

Peki Çakar suç da işledi mi? Şu ana kadar yasadışı bahis oynadığına veya şike organizasyonlarında rol aldığına dair bir suçlama görmedim ama savcılığın bütün dosyasını da bilmiyorum elbette.

Buna karşılık Çakar’ın ve eşinin banka hesaplarını biliyorum; çünkü savcılığın bu konuda MASAK’a hazırlattığı rapor medyaya sızdı.

2017 yılından bugüne Çakar’ın banka hesaplarına toplam 60 milyon liradan biraz fazla para girmiş. Sekiz yıllık banka hesap dökümünden söz ettiğimiz unutulmasın, bu para mesleği tıp doktorluğu olan ve yıllardır TV’de yorumculuk/programcılık yapan birisi için öyle büyük bir para değil. Yıllık ortalama 7,5 milyon lira gibi bir şey yapar.

Çakar’la ilgili çarpıcı olan, onun bahis oynayarak sürekli para kaybetmiş olması. Çünkü aynı MASAK raporuna göre bu 8 yılda bir bahis sitesine 17 milyon liraya yakın para göndermiş, karşılığında sadece 3,5 milyon liradan az para almış.

Bahisleri bu kadar tutmayan bir adamın futbol yorumculuğu ne kadardır, siz düşünün bence…

Ama tabii bu durum, bizim onun özel hayatının bütün bu detaylarını öğrenmiş olmamızın vahameti yanında minik bir ayrıntı olarak kalıyor.