14-06-2024
İsmet Berkan

Bahçeli’nin muhtırasını kimse ciddiye almadı, çünkü Cumhur İttifakı’nı bozarsa Bahçeli değil Erdoğan bozar ancak.

Bahçeli’nin muhtırasını kimse ciddiye almadı, çünkü Cumhur İttifakı’nı bozarsa Bahçeli değil Erdoğan bozar ancak.

Çarşamba günü, Devlet Bahçeli’nin muhtırasını yayınladığı saatlerde işten çıkmaya hazırlanıyordum, erken çıkacak, bir iki işimi yapacaktım.

Tam çantamı toplamıştım ki Hakan Çelenk muhtırayı haber verdi. Açtım yeniden bilgisayarı, MHP liderinin yazılı açıklamasının tam metnini okudum. Zehir zemberek bir metindi.

Normal zamanlarda iktidarı oluşturan siyasi bloğun bir kanadından böyle bir açıklama gelince dolar yükselir borsa düşerdi ama bizde hiçbiri olmadı. Para ve sermaye piyasalarında yaprak kıpırdamadı.

Bu yazıyı 14 Haziran sabah saatlerinde yazıyorum, Bahçeli’nin açıklamasının üstünden 40 saatten fazla zaman geçti, muhtıranın muhatabı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan tek kelime tepki gelmedi. Gelen yegane tepki Ak Parti sözcüsünün o gece yaptığı ‘Cumhur İttifakına bağlıyız’ açıklaması.

Muhtırada adı geçen CHP Genel Başkanı Özgür Özel ‘Ne söyleyecekse açık söylesin, benim bu mesajların şifresini çözmeye uğraşacak zamanım yok’ dedi.

Medyaya bakınca, öyle çok sayıda analizcinin de bu muhtıra ile ilgili yazı yazmadığını görüyoruz. Yazanlar elbette var, ben de yazdım dün zaten, ama anlaşılan konu o kadar da ciddiye alınmadı.

Bahçeli’nin kendince zehir zemberek çıkışının bu denli az yankı uyandırması, piyasaların onu ciddiye almaması, Cumhurbaşkanı’nın hala cevap vermemiş olması neye yorulmalı?

Önceki gün ve dün merakla izledim, Bahçeli’nin muhtıra verdiği haberi bizim sitemizde de, başka sitelerde de öyle çok okunan bir haber değildi. Benim dün bu konudaki yazım da çok az okundu aslında. Muhtemelen bu yazı da az okunacak.

Yani, Cumhur İttifakı’nın bozulacağına inanmayan ve Devlet Bahçeli’nin sert çıkışlarını ciddiye almayanlar sadece piyasalar, siyasi partiler ve siyaset analizcileri değil. Vatandaş da çok umursamıyor.

Peki neden böyle?

Aklıma bir tek şey geliyor: Türkiye’de kimse Ak Parti ile MHP arasındaki Cumhur İttifakı’nın bozulacağına inanmıyor. İnanmadığı için de ittifak içi sorunların tamamına ‘Gelip geçici, çözülemeyecek şeyler değil’ diye bakıyor, çok da üstünde durmuyor.

Bir yandan seviniyorum aslında, ülkede siyasete olan ilgi nihayet normalleşmeye başladı. Siyasete olan ilginin normal seviyelere, yani sadece meraklısının takip ettiği seviyeye düşmesi bence kaçınılmaz biçimde siyasetteki normalleşmeyi de teşvik ediyor.

Her gün kavga, her gün kriz, her an ‘Son dakika’dan çok sıkıldı insanlar. Hiçbir konuda anlaşamasalar bile Tayyip Erdoğan ile Özgür Özel’in birbirleriyle medeniyet çerçevesinde görüşmesi destek alıyor.

Baksanıza, Devlet Bahçeli bile o muhtırasının ilk satırlarını kutuplaşmanın azalmasından duyduğunu söylediği sevince ayırmıştı. Yani o bile kavga ortamının yumuşamasından memnun olduğunu açıklamak zorunda kaldı. Muhtırasını bundan sonra verdi.

2017-18’de Cumhur İttifakı ortaya çıktığında buna ‘organik ittifak’ diyenlerden biri de bendim. Bir çeşit ‘Milliyetçi Cephe’ oluşmuştu, merkez sağ ve onun biraz daha sağındaki iki parti önce anayasayı değiştirmek, sonra da Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı seçtirmek için koalisyon kurmuştu.

Başlangıçta beşte üçlük nitelikli çoğunluğu oluşturmak, sonrasında ise sadece yüzde 50 + 1 oy almak için kurulan bu ittifak 2023’teki seçimde Tayyip Erdoğan’ı ancak ikinci turda seçtirebildi. İttifak içine başka sağ partileri de alması sayesinde Meclis seçiminde yüzde 49’u tutturabildi.

Oysa 2017’de bu ittifak ilk oluştuğunda sadece Ak Parti ve MHP’nin toplamı yüzde 60’ın üstündeydi. Bu iki parti son yedi yılda üç seçmeninden birini kaybetti. Şimdi 31 Mart yerel seçimine baktığımızda bu kanamanın devam ettiğini gördük.

İttifak organik olmasına organikti, hatta aradan geçen zamanda iki parti arasında neredeyse fark kalmamış gibiydi. Ama gelin görün ki o organik ittifakın fikirleri seçmenden artık iltifat görmüyordu.

İki parti ittifaklarına aynen eskisi gibi devam edecek olursa kayıplarının daha da artacağı, bir sonraki seçimde iki parti toplamının artık yüzde 40’ı bile bulamayacağı belli. Gidiş o yönde.

Bu yüzden Tayyip Erdoğan kafasında kendisinin bile tam şekil veremediği bir arayış içinde. Devlet Bahçeli ise görece daha rahat, ona yüzde 10, hatta yüzde 8 yettiği için herhangi bir şey aramıyor, kazandığı mevzileri korumak ona yetiyor. Ve bu rahatlıkla ortağına rest çeker gibi ifadelerde muhtıra verebiliyor.

Bahçeli ve MHP’ye yüzde 8-10 yetebilir ama Tayyip Erdoğan ve Ak Parti’ye yüzde 30 yetmez. Parti 14 Mayıs 2023’te yüzde 35’e, 31 Mart’ta ise yüzde 30’un altına geriledi.

O yüzden, ne söylüyor ve neye itiraz ediyor olursa olsun Cumhur İttifakı’nı bozan taraf Devlet Bahçeli olmaz. İttifakı bozarsa ancak Tayyip Erdoğan bozar. Çünkü ittifakın kazanan tarafı MHP, kaybeden tarafı ise artık Tayyip Erdoğan da dahil Ak Parti.

Erdoğan ittifakı bozacak olsa bile, bunu dün anlatmaya çalıştım, pasif agresif yöntemlerle, ortağını ayrılmaya zorlayarak yapar. Bakın dün CHP açıkladı, Ak Parti onlara söz vermiş, yargı paketi adı verilen yasada ‘etki ajanlığı’ adı verilen madde yer almayacakmış. Oysa Devlet Bahçeli bu maddeyi ne çok sevmişti… Alın size pasif agresivizm işte.

Önümüzdeki dönemde Ak Parti’nin ve Tayyip Erdoğan’ın işleri eskisi gibi yapmadığına dair çok şey göreceğiz ama Erdoğan her konuşmasında Cumhur İttifakı’na olan sadakatinden söz etmeye de devam edecek.

‘Ne diyor bu adam’ diye merak edip yazıyı buraya kadar okuduysanız size bir tavsiyem var:

Siyaseti bundan sonra böyle okuyun, Ak Parti ile MHP arasında yaşanacak sürekli ve kontrollü gerginlikler süreci olarak…

28 Şubat’ı hortlatan müdüre hızlı müdahale

28 Şubat’ı hortlatan müdüre hızlı müdahale

Kızım bu yıl ortaokuldan mezun oldu. Benim sersemliğim, bu mezuniyeti hiç ciddiye almadım. Öyle ya, esas olan liseden mezun olmak.

Ama büyük hata ediyordum. Kızım bu mezuniyetin kutlamalarına inanılmaz büyük önem verdi ve heveslendi. Onun hevesini kırmak olmazdı. Kıyafetler alındı, saçlar için kuaförlere gidildi, makyaj yapıldı…

Dün sabah medyayı tararken gördüm, önceki gün Gebze’de bir Anadolu Lisesi’nde de mezuniyet töreni vardı. Bugünlerde Türkiye’nin dört bir yanında var zaten.

Gebze’deki törene bazı kız öğrenciler çok heveslenmişti ve belki ailelerinin şartlarını da zorlayarak son derece güzel giysilerle gelmişlerdi. Saçları yapılmıştı. Ayakkabıları şıktı. Hafif makyajları yakışmıştı, dikkat ettim, bu genç kızların bazılarının aileleri muhafazakardı belli, annesinin başı kapalı bir genç kız dikkatimi çekti.

O aileler çocuklarının hayatındaki bu önemli kutlama gününde onların hevesini kırmamış, belki maddi imkanlarını da zorlayarak kızlarının bir dediğini iki etmemişti işte.

Ama lisenin kapısında, Ertuğrul Özkök’ün yerinde tabiriyle bir ‘ahlak zaptiyesi’ vardı. ‘Olmaz’ demişti kızlara, ‘Bu kıyafetler açık saçık, onlarla mezuniyet törenine giremezsiniz.’

Hatırlıyor musunuz, neredeyse 30 yıl önce oğlunun harp okulundaki mezuniyet törenini izlemesine izin verilmeyen başörtülü bir anneyi konuşmuştuk. O zamanın ahlak zaptiyeleri başka bir ahlakı savunuyordu, bugünün zaptiyeleri başka bir ahlakı.

Değişmeyen tek şey var: Gücü eline geçirenlerin bize kendi tercih ettikleri ahlakı zorla dayatması.

O zaptiye kızları okula almadığı gibi kapıya bir de jandarma çağırmıştı, kızları içeri sokmamaları için.

Neyse ki önce İl Milli Eğitim Müdürü, ardından vali devreye girdi, hem kızlar doya doya mezun oldu, hem de o ahlak zaptiyesine soruşturma başlatıldı.

Umarım soruşturma ‘ayrımcılık’ suçlamasıyla yapılıyordur.