05-11-2024
İsmet Berkan

Amerikan seçimini anlama kılavuzu: Salıncak eyaletler neden salıncak?

Amerikan seçimini anlama kılavuzu: Salıncak eyaletler neden salıncak?

Amerikan seçmenleri bugün, önümüzdeki dört yıl boyunca sadece kendilerini değil, bütün dünyayı da yönetecek başkanı ve yine bütün dünya hakkında kararlar verecek Temsilciler Meclisi’nin tamamını ve Senato’nun da üçte birini seçecek.

Senato’da Demokrat Parti’nin çoğunluğunu kaybetmesine, Amerikan parlamentosu Kongre’nin bu üst kanadının Cumhuriyetçi Partili çoğunluğun kontrolüne geçmesine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Senatörlerin üçte biri yenileniyor dört yılda bir. Yani seçilen 12 yıllığına seçiliyor. Her eyalet iki Senatör çıkarıyor.

İki yılda bir yeniden seçime giren Temsilciler Meclisi’nde ise Demokrat Parti’nin yeniden çoğunluğunu geri alması bekleniyor. Bakalım, göreceğiz.

Ama Kongre ile ilgili bu iki seçim ikincil önemde herkesin gözü elbette başkanlık seçiminde ve bu seçimle ilgili öyle önden bir tahmin yok. Anketlere bakılacak olursa yarış burun buruna.

Türkiye’de biraz benim de katkım yüzünden Başkanlık seçiminde belirleyici olanın bazı taşra eyaletleri olduğu beklentisinden hareketle ‘Amerikan taşrasında yaşayan üç-beş bin kişinin oyu hayatımızı belirleyecek’ diye bir laf yerleşti. Bu laf gerçeğin hayli abartılı bir ifadesi. Elbette California’daki veya New York’taki veya Texas’taki seçmenin oyu da önemli.

Amerika’nın federasyon olduğunu unutmayın

Burada bu taşra eyaletlerine (ki onları sakın küçümsemeyin, içlerinde Pennsylvania da var, Michigan da, Arizona ve Georgia da) özel önem verilmesinin sebebi Amerikan seçim sisteminde gizli.

Çoğu zaman unutuyoruz, Amerika bizim veya çoğu Avrupa ülkesi gibi üniter bir devlet değil; burası hukuken hakları birbirine eşit 50 ayrı devletten meydana gelen bir federasyon. Zaten o yüzden Amerika Birleşik Devletleri.

50 eyaletin hukuken eşit olması demek 50 eyaletin ortak devleti olan federal devlette bunların eşit temsil edilmesi demek. Nüfusu veya yüzölçümü ne olursa olsun bütün bu devletler federal hükümette eşit temsil ediliyor. O yüzden her devletin (eyaletin) iki senatörü var örneğin.

Federal hükümetin başkenti Washington DC’nin sonundaki o iki harf buranın özel bir yönetimi olduğunu ifade ediyor. Burası bütün eyaletlerin dışında ayrı bir yönetim bölgesi ve eyalet değil. O yüzden örneğin DC’nin senatörü yok (ama Temsilciler Meclisi’ne milletvekili yolluyor).

İkincil seçmenlerin temel sebebi

Başkanlık seçimi söz konusu olduğunda her eyalet sayısı kendi nüfusuna (daha doğrusu Temsilciler Meclisi’ne yolladığı milletvekili sayısına) oranla bulunan ‘ikincil seçmenler’ seçiyor. ‘Electoral college’ adı verilen bu heyet toplamda 538 kişiden oluşuyor. Bunların 270’i bir adayı temsil ettiğinde o aday seçilmiş kabul ediliyor.

Eyaletler bu ikincil seçmenleri veya delegeleri genellikle ‘kazanan hepsini alır’ metoduyla, yani çoğunlukçu sistemle belirliyor. Yani diyelim Wisconsin eyaletinin 10 delegesi bu eyalette hangi aday diğerinden en az bir oy fazla alırsa o adayın delegesi oluyor (Ama bu çoğunluk sistemini uygulamayan, delegeleri adayların aldığı oya göre orantılı dağıtan eyaletler de var, ama sayıları az).

1000’den fazla anket şirketi

Amerika siyasi rekabette modern pazarlama tekniklerinin kullanılmasının icat edildiği ve yoğun biçimde uygulandığı ülkenin adı. O yüzden bu ülkede ‘davranış bilimleri’ adı verilen bilimsel disiplin dünyanın geri kalanına göre çok daha gelişmiş durumda. Modern pazarlamanın olmazsa olmazı olan anketler yoluyla pazar araştırması yapmak da Amerika’da gündelik hayatın sıradan normallerinden biri. Oldukça büyük bir anket endüstrisi var bu ülkede (The New York Times’ın bütün seçim anketlerini toplu halde aktardığı sayfasında 1000’den fazla anket şirketinin sonuçları yer alıyor örneğin).

Bu anketlere bakınca daha bugün, henüz Amerikan seçmeni sandık başına gitmemişken Kamala Harris’in 226, Donald Trump’ın ise 219 delegeyi cebine koyduğu neredeyse kesine yakın biçimde tahmin ediliyor.

Sonucu tahmin edilemeyen yedi eyalet kalmış durumda. Wisconsin (10), Michigan (15), Pennsylvania (19), North Carolina (16), Nevada (6), Georgia (16) ve Arizona’da (11) toplam 93 delege için kıran kırana savaş var. Bu seçimde ‘salıncak eyalet’ diye adlandırılan eyaletler bunlar.

Bu salıncak eyaletlerdeki anketlere baktığımızda ‘tayin edici’ diyebileceğimiz yegane sonuç aslında Arizona’da. Burada Trump yüzde 50, Harris 47 gözüküyor. Kalan altı eyalette iki aday arasındaki fark ya yüzde birin altında ya da eşit.

Pennsylvania’yı alan başkanlığı kapar

Peki tahmin yapacak olsak bu eyaletleri kim kazanır? Bu soruya üç olası cevap var.

Birinci cevap görece basit: The New York Times’in yayınladığı anketler bire bir doğru çıkarsa Kamala Harris 251, Donald Trump 268 delegeye ulaşıyor. Gazete Pennsylvania’da oyları bire bir eşit gözüken iki adaydan hangisi kazanırsa o eyaletin 19 delegesini alıp seçimi net biçimde kazanacağını söylüyor.

Gazeteye göre iki senaryo daha var: Bunlar, ya anketler yanıldıysa senaryoları.

Ya Trump’ı eksik ölçtülerse?

Bu senaryoların birincisinde anketlerin Trump’ın oylarını ölçerken hafifçe yanılması, yani Trump’ın oylarını olduğundan biraz olsun az göstermesi ihtimali anlatılmış. Bu durumda Trump toplam 312 delegeyle ezici bir üstünlükle seçimi kazanıyor, Harris 226’da kalıyor.

Ya Harris’i eksik ölçüyorlarsa?

Bir de tabii tam tersi durum var: Ya anketler Harris’i ölçerken onu az da olsa küçümsediyse, onun oylarını olduğundan düşük ölçtüyse? O zaman da Harris 308 delegeye ulaşıyor, Trump ise o salıncak eyaletlerden sadece Arizona’yı kazanıp 230 delegede kalıyor.

Bu üç senaryodan hangisi gerçek olacak? Onu muhtemelen yarın sabah bu saatlerde bile tam olarak bilemiyor olacağız. Çünkü Amerika’da oy sayma işlemi bir hayli karmaşık ve uzun sürüyor. Ayrıca unutmayın iki adayın da bütün bu eyaletlere kamp kurmuş yüzlerce avukattan oluşan itiraz ediciler orduları var. Onlar elbette seçim sonuçlarına yoğun biçimde itiraz edecek, bazen oylar yeniden sayılacak. Hatta mahkemelere gidilecek.

Heyecanlı bir gece bizi bekliyor.

Bugünkü CHP 2016’da Anayasa Mahkemesi’ne gitmediği için pişman mıdır?

Bugünkü CHP 2016’da Anayasa Mahkemesi’ne gitmediği için pişman mıdır?

Kayyım atamalarını tartışıyor siyaset doğal olarak. Tartışmanın odağında da henüz hakkında mahkumiyet kararı kesinleşmeden insanların belediye başkanlığı sıfatını kaybetmesi, hukuken durumla hiçbir bağı olmadığı halde belediye meclislerinin feshedilmesi var.

Peki İçişleri Bakanlığı bir belediye başkanını, hatta olduğu gibi bütün belediye meclisini görevden alma yetkisini nereden alıyor?

Bu sorunun cevabı 2016 yılında 15 Temmuz darbe girişiminden sonra çıkarılan bir OHAL kararnamesinde gizli. Bu kararname 1 Eylül 2016’da çıkarıldı, izleyen dönemde de başka pek çok OHAL kararnamesi gibi Meclis’e gönderilip yasalaştı.

CHP aslında o zaman OHAL kararnamelerine karşı Anayasa Mahkemesine genel bir başvuru yaptı, ama AYM bu başvuruyu ‘Benim OHAL kararnamelerinin içeriğini inceleme yetkim yok’ diyerek reddetti.

Fakat aynı kararname Meclis’ten yasa olarak geçince bu kısıt aslında AYM açısından sona erdi. Ama hakkında terör suçundan dava açılan belediye başkanının görevden alınmasına imkan sağlayan yasa o dönem CHP tarafından Anayasa Mahkemesine götürülmedi.

Neden götürülmedi? Çünkü o sırada Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP iktidarın onu ‘PKK yanlısı’ gibi göstermesini göze alamadı, evrensel bir hukuk ilkesini savunmak yerine gündelik siyasetini sürdürmeyi seçti.

Hepimiz biliyoruz ki, CHP o zaman bu madde aleyhine AYM’ye başvurmuş olsaydı bugün bu çapta bir kayyım sorunu yaşamıyor olacaktık. Esenyurt’un CHP’li belediye başkanı tutuklanmış olsa bile belediye başkanı sıfatını koruyacaktı, başkanlığı sona erecek olursa yerine gelecek başkanı da Esenyurt Belediye Meclisi saptayacaktı (Aynen zamanında cezası kesinleştiği için belediye başkanlığı düşen Tayyip Erdoğan’ın yerine Ali Müfit Gürtuna’nın seçilmesi gibi).

Ama CHP sekiz yıl önce o fırsatı kullanmadı. Dolayısıyla bugün bu yasa maddesinin Anayasaya aykırılığını sadece ve sadece mahkemeler öne sürebilir. AYM’ye gitmenin yegane yolu bu artık. Fakat sekiz yıldır Türkiye’nin tek bir mahkemesi bile bunu yapmadı, bundan sonra yapar mı, şüpheli.

Sekiz yıl önce Kürt siyasi hareketinin haklarını savunmaktan kaçınan CHP dün tamamen farklı bir tutuma girdi, Özgür Özel koşa koşa Mardin’e gidip Ahmet Türk’le birlikte miting düzenledi.

CHP açısından bu yeni siyasetin nasıl sonuç vereceğini hep birlikte göreceğiz, ama bu yazı siyasi taktikleri sorgulamak değil, o siyasetin üstünde yapıldığı hukuki zemini anlatmak için yazılıyor.

O hukuki zeminin bugün bu denli adaletsiz olmasında elbette yasayı çıkaranların önemli payı var ama CHP’nin o dönemdeki günahını unutmak da doğru olmaz.