24-04-2023
İsmet Berkan

Doları seçime kadar tutmak mümkün mü?

Doları seçime kadar tutmak mümkün mü?

Gelin bir kıyaslama yapalım…

Tayyip Erdoğan’ın başkanlık sisteminin Cumhurbaşkanı olarak Beştepe’de göreve başladığı Temmuz 2018’de Türkiye İstatistik Kurumu TÜİK’in tüketici fiyat endeksi 359,41’i gösteriyormuş. Bu yılın Mart ayında bu endeks 1269,75’e yükselmişti.

Yani, Temmuz 2018’i 100 kabul etsek, endeks Mart 2023’te 353,28’e yükselmiş. Başka bir deyişle enflasyon yüzde 253,28 artmış.

Bu, Tayyip Erdoğan yönetiminde geçen 5 yıldan biraz kısa sürenin toplam enflasyonu. Ortalamasını alsak ve süreyi de tam 5 yıl kabul etsek, her yıla yüzde 50’yi aşkın enflasyon düşer.

20 Temmuz 2018’de dolar kuru 4,82 imiş. Bugün resmi kurumuz 18,39 lirayı gösteriyor. Artış oranı yüzde 302,28.

Sadece bu iki rakam, son beş yılda nasıl bir ekonomik facianın içinden geçtiğimizi anlatmaya yeter aslında.

Uzunca bir süreden beri Türkiye’de bir çeşit papatya falı açılıyor: Acaba Tayyip Erdoğan ve ekonomi yönetimi doların fiyatını bu seviyelerde tutmayı başaracak mı, başaramayacak mı?

Meseleye başka hiçbir faktör yokmuş gibi baksak gördüğümüz şu: Dolar aslında enflasyondan daha fazla artmış, dolayısıyla daha da fazla artmasına gerek yok.

Ama öyle değil. Çünkü bu beş yılı ekonomik facia yapan şeyler, doları daha da yukarı gitmeye zorluyor. Mesela yurt dışından para girişinin durma noktasına gelmesi, mesela Merkez Bankası rezervlerinin erimesi, mesela Türk Hazinesinin yurt dışından yüzde 9’un altında faizle borçlanamaması ve bu arada Türkiye’nin son bir yılda 100 milyar doların hayli üzerinde dış ticaret açığı vermesi, cari işlemler dengesi açığının çok büyümesi…

Yani ülkeye dolar gelmiyor, aksine dolarla harcamamız da artıyor.

Doğru, son birkaç hafta içinde hükümet düşük faiz politikasından mahçupça geri adımlar attı, mevduat faizleri yükseldi. Ancak bankaların TL’ye daha fazla faiz vermesi dolar üzerindeki baskıyı hafifletmedi.

Merkez Bankası piyasada ikili dolar fiyatı oluşmasına izin verdi bu arada. Kendisi bankalararası ‘piyasa’da doların yükselmesine izin vermiyor ama Kapalıçarşı’dan gidip fiziki olarak altın ve dolar satın alıyor, yani ‘ayaklı piyasa’da doların fiyatı daha yüksek.

Son iki haftadır sert ve önemli hareketler yaşanıyor. Para, kendini seçim sonrasına hazırlamaya çalışıyor.

Ve seçim sonrasına ilişkin bütün senaryolar doların fiyatının yükseleceğine işaret ediyor.

Koca koca yabancı bankaların senaryoları böyle olunca, yerli para sahipleri ‘Neden seçim sonrasını bekleyeyim’ diye düşünüyor, kendini şimdiden dolar pozisyonuna geçirmeye çalışıyor. Bir büyük bölüm oyuncu ve şirket ise çareyi fiziki altın almakta bulmuş durumda.

O yüzden papatya falı açılıyor: İktidar doları seçime kadar tutabilir mi, tutamaz mı?

Sorunun sorulması bile yeterince vahim.

Hayat pahalılığı gündemin üst sırasına geri döndü

Hayat pahalılığı gündemin üst sırasına geri döndü

Şubat ayında meydana gelen büyük depremler, Türkiye’yi alt üst etti.

Şimdilik 50 bini aşkın canın ‘resmen’ kaybedildiği, kayıp olup da henüz resmi kayda geçmeyenlerin sayısının bile bilinmediği bu deprem, haliyle hepimizin başlıca konusu oldu.

Siyaset, seçim, hayat pahalılığı ve başka pek çok şey deprem gündeminin altında alt sıralara geriledi. Zaten o yüzden, siyaset hemen seçim kampanyalarını yeniden düzenledi, deprem odaklı kampanyalar devreye girdi.

Ancak anlaşılan o ki araya zaman girmesiyle birlikte deprem nedeniyle arka plana düşen bazı gündemler yeniden kamuoyu araştırmalarında ön plana çıkmaya başladı. Bu gündemlerin başında hayat pahalılığı geliyor elbette.

Seçim ekonomisinin gazına fena halde basan iktidar, asgari ücrete de, memur ve emekli ücretlerine de çok ciddi zamlar yaptı. Arada EYT çıktı, çok sayıda insana ikinci bir gelir ümidi doğdu. Derken en düşük emekli aylıklarına zam yapıldı.

Bütün bunlar geniş kitlelerin alım güçlerinde yaşadıkları ciddi kayıpları yerine koymak içindi. Ama bu zamlar yapılırken enflasyon durmadı, bir yandan bu yeni gelirleri eritmeye devam etti ve edecek.

O yüzde soğanın kilosunun 30 lira olması, haber sitelerinin müjde verir gibi ‘Turfanda soğan hasadı başladı’ diye haberler yapması yeniden çok konuşuluyor.

Seçime üç hafta kala gündem bir kez daha ekonomi ve hayat pahalılığı.

Acaba iktidarın cebinden çıkaracağı yeni kartlar var mı?

Bir siyasi savaş aracı olarak medya

Bir siyasi savaş aracı olarak medya

Türkiye’de uzun zamandan beri bir büyük medya sorunu yaşanıyor. Seçimin de yaklaşmasıyla artık haber televizyonları ve web haber portalları gizleme gereği bile duymadan açıkça siyaseten taraflı haberler yapıyor, izleyici ve okuyucularını belli bir yönde hareket etmeleri için manipüle ediyorlar. İktidarı can siperane savunan medya açısından da, muhalefeti savunan medya açısından da sahiden son derece kritik bir seçim olacak bu. Çünkü muhalif medya seçimin kaybedilmesi halinde ayakta duramayacağını düşünüyor; iktidar yanlısı medya ise seçim kaybedilme ihtimalini bir çeşit ‘kıyamet’ gibi algılıyor.

Amerika’nın siyasi kutuplaşması bizimle yarışır mı?

Amerika’nın siyasi kutuplaşması bizimle yarışır mı?

Bilmiyorum ne kadar yakın izliyorsunuz ama Amerika’daki siyasi kutuplaşma ile Türkiye’deki kutuplaşma arasında hem içerik olarak ciddi benzerlikler var hem de kutuplaşma seviyesi bakımından iki ülke birbiriyle yarışır durumda. Daha birkaç ay önce ABD’de bir gaz ocağı tartışması yaşandı. Federal Çevre Koruma Ajansı EPA’dan bir yetkili evlerde yemek pişirmekte kullanılan ve gazla çalışan ocak ve fırınların hem sağlığa hem de çevreye zararlı olduğunu söyledi, yasaklanmasını istedi. Bu sersemce açıklamaya Amerikan muhafazakar sağ kesimleri ve medyası çok sert tepki verdi, ‘Solcular bize ahlak dayatıyor, gaz ocaklarımızdan vaz geçmeyiz’ diye kampanyalar yapıldı. Evet, gaz ocakları siyasi bölünmenin konusu oldu. Şimdilerde bir takım Cumhuriyetçi eyaletlerde bazı mahkemeler ve eyalet yönetimleri ‘kürtaj hapı’ olarak da bilinen ilacın yasaklanması için uğraşıyor. Kadınların istemedikleri bir ilişki sonrası kullanabildikleri bu ilacın mahkeme kararıyla veya idari kararla yasaklanıp yasaklanmaması bugünlerde Amerikan iç politikasının önde gelen gündem maddesi. Bizde de yakın zamana kadar İstanbul’daki belediye otobüslerinin karıştığı trafik kazaları siyasetin konusuydu, unutmayın.

Bayramın en acı anmaları

Bayramın en acı anmaları

Şans eseri gördüm, gördüğüme de çok pişmanım, çünkü hem kendimi o paylaşılan mesajlara bakmaktan alamıyorum hem de gözyaşlarımı durduramıyorum. Twitter’da ‘isiasortakdavamız’ adıyla bir etiket açılmış, Adıyaman’da depremde çöken ve Kıbrıslı sporcu öğrencilere mezar olan İsias Otel’de ölenler için yakınları art arda bayram paylaşımları yapmışlar. Evlat acısı başka hiçbir acıya benzemez, bilirim. Ama bu evlat acısından da fazlası. Çünkü bu masum çocuklar aslında cinayet kurbanı.