19-05-2023
İsmet Berkan

Stratejiniz yoksa, taktikleriniz hiçbir işe yaramaz

Stratejiniz yoksa, taktikleriniz hiçbir işe yaramaz

En önce muhalefetteki liderlerin ve kadrolarının ama belki de kendini muhalif hisseden herkesin şu soruya samimi cevap vermesi lazım:

‘Biz, Tayyip Erdoğan’a neden karşıyız?’

Hayır, uzun nutuklar veya uzun uzun yazılmış paragraflar halinde değil; onları Tayyip Erdoğan’a karşı yapan duygu ve düşünceleri kendilerine karşı da dürüst olarak tek bir cümlede özetlemeleri gerekse ne diyorlar acaba?

Hiç kuşku yok, ülkeyi 20 yılı aşkın süredir yöneten Tayyip Erdoğan gibi bir siyasetçi söz konusu olduğunda bütün muhalefetin aynı cümlede birleşmesi beklenemez ama bu önerdiğim egzersiz herkese faydalı olabilir.

Sonuç olarak neye neden karşı olduğunuzu eğer kendi kafanızda net biçimde bilmiyorsanız, onu seçimde yenmek için gereken temel fikri de bulamazsınız.

‘Uyumsuzluğumuz çok fazla, Tayyip Erdoğan Mars’tan, biz Venüs’teniz ve bu seçimde Venüslülerin çoğunluğu oluşturacağına inanıyoruz’ cümlesi sadece temennidir; ne bir temel fikirdir ne de Venüslülerin sayısının Marslıları aşmasının nasıl olup da mümkün olacağını izah eden bir şeydir.

Daha önce de söylemiştim, seçim kampanyası dediğiniz şey bir anlamda devasa bir pazarlama/reklam kampanyasıdır. Seçmenin bir adayı bir anlamda satın almasını hedefler.

Şimdi 28 Mayıs’ta bir kez daha sandık başına gideceğiz. Günlerdir yazdığım gibi bu evet tamamen ayrı bir seçim, oylar sıfırdan başlanarak sayılacak. Ne Tayyip Erdoğan için yüzde 49,5 ne de Kemal Kılıçdaroğlu için yüzde 45 çantada keklik. Ama öte yandan, 14 Mayıs için söylenen sözler de, yapılan kampanyalar da hatırlanacak, o kampanyalardan birinin diğerinden 2,5 milyon az oy aldığı da hep akıllarda duracak.

Dolayısıyla bu 28 Mayıs’ın sıfırdan yep yeni bir seçim olduğu konusu çok da abartılmamalı.

Kemal Kılıçdaroğlu da, Tayyip Erdoğan da 14 Mayıs’a belli bir iletişim stratejisi ve o stratejiyi hayata geçirmeyi hedefleyen taktiklerle gitti.

Genel bir bilgi, hatta bir nevi ‘kanun’ gibi söyleyeyim: Strateji esnek değildir, kısa dönemde değiştirilmez, değiştirilse de etkisi olmaz. Ama taktikler esnektir; stratejik hedefe hizmet ettiği düşünülen bütün taktiksel değişimler süreç içinde yapılabilir, onlardan kısa dönemde sonuç da ümit edilir. Ama taktiksel değişim eğer temel strateji ile çelişecek olursa faydadan çok zarar getirir; çünkü ortaya tutarlılık ve inandırıcılık sorunları çıkartır.

Şimdi 28 Mayıs’a giderken hem Tayyip Erdoğan’ın hem de Kemal Kılıçdaroğlu’nun taktiksel değişiklikler içine girdiğini görüyoruz.

14 Mayıs’a gelene kadar son derece sert bir dil kullanan, Kılıçdaroğlu’nun dinsizliğini, LBGT’ciliğini ve vatan hainliğini ima eden Tayyip Erdoğan, kısmen bu söylemini sürdürürken şimdi Kılıçdaroğlu’nu ‘Zehirli bir dil kullanmak’la da itham eder oldu.

Erdoğan’ınki kendi stratejisi içinde tutarlı bir ön alıcı hamle.

Kemal Kılıçdaroğlu da, seçim süreci boyunca kalp işaretleri yaparak, ‘kavgayı bitirmeyi’ vaat ederek ve Tayyip Erdoğan’a yönelik en sert eleştirilerini bile yumuşak bir dil kullanarak yapmıştı, bu onun taktiğiydi. Çünkü muhtemelen stratejistleri ‘Toplumun kavgadan ve kutuplaşmadan bıktığını, barışçıl bir dil istediğini’ söylemiş, belki 2019 İstanbul belediye seçim kampanyasını örnek göstermişti. Şimdi o taktik değişti ve Kılıçdaroğlu sert bir üslup kullanmaya başladı.

Bu taktik değişimi, orijinal stratejiyle çeliştiği için doğal olarak ortaya bir tutarlılık sorunu çıktı. Bugün itibarıyla bu tutarsızlığa dikkat çeken yazılar ve görüşler iktidara yakın medyada yayınlandı bile. Bunlar içinde kendini en iyi ifade edeni Sabah gazetesinde Burhanettin Duran’ın yazısıydı, buradan okuyabilirsiniz.

Fakat Kılıçdaroğlu’nun esas tutarlık sorunu üslubunun sertleşmesinde yaşanmıyor ve yaşanmayacak.

Esas mesele, Kılıçdaroğlu’nun kendisiyle terör arasında mesafe koymaya çalışmasından kaynaklanıyor ve kaynaklanacak.

Kurmayları, 14 Mayısta milliyetçi oylarda artış olmasında ve Kılıçdaroğlu’nun umulan oyu alamamasında Tayyip Erdoğan’ın ‘Onlar PKK ile kol kola girdiler’ söyleminin etkili olduğu sonucuna varmış olmalı, şimdi Kılıçdaroğlu ‘Ben terör örgütüyle masaya oturmam’ diyor.

Acaba Kılıçdaroğlu strateji (ve siyaset) değiştiriyor ve Kürt meselesinde İyi Parti gibi düşünmeye başladığını mı söylüyor, yoksa PKK ve FETÖ’nün adını anmayarak bir takım kelime oyunları mı yapıyor?

Hangisini yapıyor olursa olsun sonuç değişmez aslında: Her iki durumda da ortada ciddi bir tutarlık ve inandırıcılık sorunu var.

Kılıçdaroğlu açısından strateji bu kadar kolay feda edilebilir bir şeyse, yarın ülkeyi nasıl yöneteceğine dair duyulan endişeler haklı çıkar. Yok basit taktik değişiklikleriyle oy kazanacağını düşünüyorsa, o zaman da seçmeni küçük görüyor demektir, yine sorun çıkar.

Görüyorsunuz, yığınakta yapılan hata muharebe sahasına nasıl yansıyor…

Hükümet eliyle banka paniği çıkartmaya kalkışmak

Hükümet eliyle banka paniği çıkartmaya kalkışmak

Merkez Bankası’nın artık kimsenin ilgisini çekmeyen meşhur politika faizinin gerçekten etkili olduğu tek bir konu vardı: Kredi kartı gecikme ve nakit avans faizleri.

Piyasada en düşük tüketici kredi faizi bile yıllık yüzde 30’ları bulmuşken faizi sadece yüzde 1,39 olarak kalan kredi kartı nakit avans faizinin yarattığı tatlı kazanç imkanı gözden kaçamazdı, nitekim kaçmadı da.

Cebinde yüksek limitli kartı olan vatandaş bu faizle nakit avans çekip borç almaya ve çektiği paranın üzerinden para kazanmaya başladı. Bunun için birkaç yolu vardı: 1. O parayı aynen bankaya aylık vadeyle faize koymak; 2. O parayla döviz veya altın almak.

Genellikle piyasa uyanıkları bu arbitraj farklarını görür ve iki kurumun oranları veya fiyatları arasındaki uyumsuzluktan yararlanıp para kazanır. Bizde vatandaş da fena uyanık değil.

Hatırlayın, sıfır kilometre otomobil bulma sıkıntısı başlayıp otomobil bir nevi karaborsayı düştüğünde yine böyle uyanıklar çıktı, bayiden satın aldıkları otomobili daha kapının önünde ciddi kazançla sattı. Onu gören bayiler kendileri otomobil stoklamaya ve karaborsa fiyatıyla satmaya başladı.

Devletin bu konudaki önlemi polisiyeydi: Sıfır araçların alındıktan sonra 6 ay boyunca satılması yasaklandı. Ama bu karaborsa bugün bile devam ediyor.

Kredi kartından nakit avans çekme konusunda da devletin tepkisi polisiye önlem almak oldu. Merkez Bankası, bu çeşit nakit avanslar için bankalara ilave Hazine bonosu alma yükümlüğü getirdi. Bu yükümlüğün gelmesinin ertesi sabahı bankalar kredi kartından nakit avans çekimini durdurdu. Vatandaşa bu spekülasyon kapısı kapandı.

Kapandı ama bankalar üzerinde yaptığınız her hareketin, hele bugün ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ortamı göz önüne alınca, çok farklı psikolojik etkileri olabilir.

Nitekim dün Türkiye’nin bankaları ve bankacılık sistemi tam da bu sebeple gün boyu sosyal medyanın konusu oldu. Tabii her türlü paniği körükleyen provokatörler de eksik kalmadılar.

Türkiye, kendi hükümeti eliyle bankacılık paniği çıkartmaya çalışan bir ülkeye dönüştü. Anormallik o seviyede.

Eh bu anormallik de bir yere kadar. Bu sabah haber vardı, Merkez Bankası iki gün önce aldığı kararından vaz geçti, kredi kartı nakit avansları için bankaların Hazine bonosu alma zorunluğunu kaldırdı.

Başladığımız yere geri döndük, bir yanda devlet eliyle birilerine haksız kazanç yaratıyoruz, bir yandan da durduk yerde bankacılık sistemini tartışılır hale getirdik.

Aferin bize.

Şantiye şehri Bodrum

Şantiye şehri Bodrum

Bir işim için bir günlüğüne Bodrum’a gittim; gördüklerim beni dehşete düşürdü.

Şunu diyebilirim: An itibarıyla Bodrum’da koca yarım adanın tamamı büyük bir şantiye gibi. Her tarafta yeni inşaatlar yükseliyor.

Mayıs ayındayız ama Bodrum’da trafik şimdiden çok sıkışmış durumda; bazı yerlerde adım adım gidiliyor. Yaz aylarını, okullar kapandıktan sonra olacakları hayal bile edemiyorum.

Bir zamanlar, ‘Burada çok inşaat yapıldı, Bodrum çok bozuldu’ dediğimde, ‘Sen asıl Bodrum Havaalanının bitmesini bekle, bak ondan sonra ne oluyor’ cevabını almıştım.

Sahiden de haklılarmış. 

Bu dünya güzeli yarım adanın bu kadar çok eve ve inşaata boğulmasına karşı çıkmak artık yersiz. Çünkü henüz mandalina veya limon bahçesindeki ağaçları söküp oraya bir site yaptırmamış arazi sahiplerinin kusuru ne öyleyse?