26-05-2023
İsmet Berkan

Dolara yüzde 30 faiz verip ‘saadet zinciri’ yürüten ülke

Dolara yüzde 30 faiz verip ‘saadet zinciri’ yürüten ülke

İktisatçı Prof. Dr. Hakan Kara bir süreden beri kur korumalı mevduat hesabının devlet eliyle yürütülen bir çeşit ‘saadet zinciri’ne dönüştüğünü öne sürüyor.

Saadet zinciri, biliyorsunuz genellikle bir kişinin size olağanüstü faiz geliri vaat etmesiyle başlıyor. 

Diyelim 100 liranıza 70 lira faiz vaat ediyor. Sizden 100 lirayı alıyor ve siz vade sonunda 170 lira almayı umuyorsunuz. 

Zincirin sürebilmesi için sizin gibi onlarca kişinin sisteme girmesi lazım. Diyelim ikinci bir kişi 200 lira ile sisteme giriyor. Onun 170 lirasını size veriyor, 30 lirası cebinde kalıyor zinciri başlatanın. Eh siz de 170 lirayı sistemde tutmak isterseniz, bir sonraki adımda sisteme gireceklerin daha fazla para yatırması bekleniyor. 

Zincir, sisteme inanıp para yatıranlar oldukça devam ediyor ama bir noktasında sisteme yeterince yeni para girmez olunca veya sistemden para çıkınca çöküyor. Herkes birden parasını kaybediyor.

Bunun en son sansasyonel örneğini İstanbul’da Galatasaraylı futbolcuları ve Fatih Terim’i kendi sistemine alan bir kadın bankacı yaşattı. Dünyada en büyük saadet zincirini ABD’de Bernard Madoff adlı borsa simsarı kurmuştu.

Peki devletin Hazine ve Merkez Bankası aracılığıyla desteklediği, bankalar tarafından uygulanan kur korumalı mevduat bu sisteme benziyor mu? Dedim ya, Prof. Dr. Hakan Kara’ya göre sadece benzemiyor, tıpa tıp aynısı.

Peki nasıl?

Dün elden ele çok dolaştı, Twitter aleminde finansal yatırım konularında çok şey yazdığı ve etkili de olduğu bilinen bir hesabın şöyle bir anlatımı var:

‘1. Yatırımcı 1 yıl vadeli %40 peşin primli $1 milyon DDKKM yapar; 2. Banka hesaba peşin $400 bin yatırır; 3. Onu da DDKKM yapar; 4. Peşin $160 bin prim; 5. Onu da…; 6. Peşin $64 bin yatar; 7. Onu da…; 8. Yatırımcı yeter der; 9. Bir yıl sonra $1.649.600 geri alacak.’

Bu hesap tam doğru olmamakla birlikte teorik olarak çerçevesi doğru. Dün itibarıyla dolar dönüşlü KKM’de bazı bankaların faizi yüzde 30’a kadar yükselttiğini gördük. Bu faiz gerçekte TL’ye veriliyor ama döviz kurunun bu oranın üzerinde artması halinde aradaki farkı Hazine veya Merkez Bankası karşılıyor biliyorsunuz. Yani fiilen dolara veriliyor bu faiz.

Peki bu Twitter hesabının iddia ettiği, faizi peşin alma uygulaması var mı? Bildiğimiz şu anda yok ama kağıt üzerinde bu uygulama mümkün. Biraz sizin bankanızla yaptığınız pazarlığa bağlı. (Peşin faiz de elbette TL olarak alınıyor eğer alınırsa. Ama tabii onu o günkü kurdan hemen dolara dönmek mümkün olduğu için hesabı dolar olarak da yapabilirsiniz.)

O Twitter hesabının söylediği peşin faiz alma uygulaması yapılacak olsa saadet zinciri çok daha büyüyor, işte gördünüz hesabı koymuş zaten, yüzde 60’a varan kazanç oluşabiliyor. Ama öyle olmasa bile işte bugün 10Haber’de haberi var, yüzde 30’luk faiz uygulamasında vergiler stopaj vs düşüldüğünde 1 milyon dolara yıl sonunda toplam net 220 bin dolar almak mümkün.

Dünyanın hiçbir yerinde dolara böyle bir faiz yok. Olmadığı için de Türkiye Hazine’sinin veya Merkez Bankası’nın bu olmayan faizi nasıl garanti ettiği meçhul.

Şu ana kadar yapılanı biliyoruz: Doların fiyatını sürekli baskı altında tutmak. 

O zaman, yani dolar faiz kadar artmadığı zaman, faiz dolara değil TL’ye veriliyor ve bankanın riski oluyor. Ama o zaman da vadesi dolan TL ya dolara dönmek isterse? Faiz dahil başlangıçtakinden daha fazla dolara sahip oluyor hesap sahibi.

Merkez Bankası’nda dolar o yüzden bitiyor; vatandaşın dolar talebi o yüzden bir türlü azalmıyor.

Devlet açısından baktığınızda aşağı tükürseniz sakal, yukarı tükürseniz bıyık. Dolar yükselse bir türlü, yükselmese başka türlü, her şart altında anormal bir risk birikmesi var.

Zaten ‘Saadet zinciri’ benzetmesi de buradan geliyor. Zincir, bir noktada kırılacak. Meşhur laftır, ‘Her zincir, en zayıf halkası kadar güçlüdür.’ Buradaki zayıf halka, olası bir yüksek miktarlı dolar talebi.

KKM’de biriken paranın dolar karşılığı 121 milyar dolara gelmiş durumda. Kabaca her ay bankaların 10 milyar dolar karşılığı TL hesabının vadesini yenilemeye uğraştığını ve bu hesaplara faiz ödediğini söylemek çok yanlış olmaz.

Türkiye’nin aylık ithalatını da 20-30 milyar dolar arası bir yerde kabul etsek; sadece her ay yönetilmesi gereken 30-40 milyar dolarlık dolar riski var Merkez Bankası’nın.

Sadece bu da değil. Bir de TL riski var, Merkez Bankası’nın ve Türkiye’nin. Merkez Bankası son hafta bankalarımızı yüzde 9,15 faizle 590 milyar lira fonlamış. Yani bankalar TL’yi ucuza alıyor ve KKM sahibi 1 milyon kişiye aktarıyor. Bu kuyunun suyu ne zaman bitecek?

‘Hayır, kuyuda su bitmez, Merkez Bankası’nın matbaası var, para basıyor’ diyeceksiniz hemen, ama nasıl Merkez Bankası’nın dolar kuyusu kuruduysa ve kasada para kalmadıysa TL kuyusu da kurur, çünkü bu bollaşan TL gider enflasyon olur, bir anda elimizde yeniden 5 bin liralık, 10 bin liralık banknotları görmeye başlarız. Yüksek enflasyon bizi daha fazla dolara yönlendirir ve kötü bir sarmal başlar.

Yaşı yetenler bu filmi 80’lerde ve 90’larda gördü; TL’den 6 sıfırın atılmamış halini hiç bilmeyen gençler de şimdi görecek. Aslında görmeye başladı bile.

İddiaya göre Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ‘Bu seçim çok maliyetli oldu’ demiş. Parasal anlamda ‘Pahalı oldu’ anlamına söylediğini anlıyorum ben.

Önce 2017 referandumu, sonra 2018 ve 19 seçimleri ve şimdi de bu pazar günkü seçimi kazanma uğruna hepimizin geleceği karanlığa gömüldü.

Daha fenası, seneye bir seçim daha var!

Metrekaresi 11 bin 200 dolara 1+1 apartman dairesi

Metrekaresi 11 bin 200 dolara 1+1 apartman dairesi

Rahmetli Esat Edin’le 90’lı yılların başında, o Kemer Country hayallerini kurarken tanışmıştım. Bir ‘site’ değil, bir ‘mahalle’ yapmak istiyordu İstanbul Kemerburgaz’daki dev araziye.

Evler olacaktı, evlerin arasında 2 bin dönüme yayılan İstanbul’un ilk 18 delikli golf sahası da olacaktı. Sahayı İngiltere ve Amerika’dan gelen çok önemli golf sahası mimarları ve peyzaj tasarımcıları tasarlayıp yaptı.

Zaman içinde Esat Edin’in işleri kötüye gitti, bu golf sahalarının sahibi olan şirket zora düştü, ölümünün ardından bu şirketin borçlarını Demirören Holding üstlendi ve şirketi aldı.

Demirören daha sonra Aydın Doğan’dan Doğan Medya’nın varlıklarını satın aldığında kullandığı banka kredisine karşılık bu golf sahalarını Ziraat Bankası’na teminat gösterdi. Yalnız bir sorun vardı: Araziler spor alanı ve yeşil alandı, teminat değerini karşılamıyordu.

Onun da kolayı bulundu, siyasi bağlantılarla İstanbul Belediyesi’nin golf sahalarını imara açması sağlandı. Böylece Demirören’in zamanında 50 milyon dolara aldığı arazinin değeri kağıt üzerinde 500 milyon dolara çıkarıldı, banka teminatı kabul etti.

Derken bu kredi borçları ödenmedi ve banka arazinin tapusunu aldı. Ama o arada hem belediyede iktidar değişti hem de mahkemeler karar verdi, arazinin imar durumu ortadan kalktı.

Ama arazi sahibi Ziraat burayı yeniden paraya çevirmeye ve kendi zararını kapatmaya kararlıydı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı devreye girdi, araziye yeniden imar iznini verdi, kısa zaman önce araziye iş makineleri girdi, artık orada golf sahası yok, inşaat yükseliyor.

Bugün 10Haber’de Ruhi Sanyer’in haberi var, burada inşa edilen evler sessiz sedasız satışa çıkmış bile. Brüt 62,5 metrekarelik 1+1 konutlar 700 bin dolara kadar fiyattan alıcı bulmuş, kapış kapış gitmiş, hepsi satılmış bile. Yani metrekaresi 11 bin 200 dolara.

Halen satışı devam eden daire tiplerinden biri 5+1, dubleks. Bunların brütü 401, neti ise 263 metrekare. Fiyatları ise 74 milyon lira, yani 3 milyon 700 bin dolar.

Ortada artık yeşil alan falan da kalmadığına göre bu apartman dairelerine ve az sayıda villaya neden bu kadar çok para verilir? Ve kim verir bu paraları?

İlk yazıda anlattığım TL bolluğunun ve beklenen yüksek enflasyonun bazı sonuçları bunlar. Bugün 74 milyon lirayı 3 milyon 700 bin dolar diye hesaplıyoruz ama belki yarın o fiyatın karşılığı 2 milyon küsur dolara düşecek, çünkü alış veriş TL ile ve 36 ay vadeyle yapılıyor, dolar değer kazandığında ev sahibi daha evini teslim almadan dolar bazında para kazanmayı umuyor.

Popülizm yarışında artık yumruk saymayı bıraktık

Popülizm yarışında artık yumruk saymayı bıraktık

Bazı vatandaşlar dün Kemal Kılıçdaroğlu’ndan cep telefonlarına bir SMS aldılar. Kılıçdaroğlu aynı mesajı sosyal medyasında da paylaştı zaten. Bu mesajda, vatandaşın kredi kartı borçlarının Hazine tarafından devir alınacağı, faizlerinin silineceği ve ana paranın da 36 taksite bölüneceği söyleniyordu. Bu Kılıçdaroğlu’nun son seçim vaadi.

Devlet kesesinden seçim vaadi konusunda Kılıçdaroğlu elbette Tayyip Erdoğan’la yarışamaz. Tek başına 1 yıllığına doğal gazın ilk 25 metreküpünü bedava yapmakla Erdoğan dünya çapında bir rekora imza attı bile. Üstelik yegane para dağıtma vaadi bu da değildi, daha pek çok şey yaptı.

Bu seçimde bir iktidar değişimi olur mu olmaz mı bilinmez ama seçimin kendisi bu popülist vaatleri nedeniyle daha şimdiden dünya tarihine geçmiş durumda.

Bizim KVKK diye bir yasamız yok mu?

Bizim KVKK diye bir yasamız yok mu?

Seçim dönemi boyunca cep telefonlarımıza kah Süleyman Soylu’dan, kah Tayyip Erdoğan’dan, kah Ekrem İmamoğlu’ndan SMS’ler yağdı. Şimdi bu kervana Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı.

Oysa Türkiye’de kısa adı KVKK olan, ‘Kişisel Verilerin Korunması Kanunu’ diye bir kanun var. Bu kanun, bizim şu veya bu sebeple bir şirkete veya devlete verdiğimiz kişisel verilerimizin amacı dışında kullanılmasını önlemek için çıkarıldı.

Ama görüyoruz ki bizi korumuyor. İçişleri Bakanlığı bütün cep telefonu numaralarını biliyor; bu numaraların bakanın siyasi propagandası için kullanılmasına da göz yumuyor. Aynı şey Cumhurbaşkanı için de geçerli.

İstanbul Belediyesi de, diğer belediyeler de ciddi büyüklükte cep telefonu havuzuna sahip. Onlar da kandil kutlamaktan başka şeylere kadar her vesileyle bu numaraları siyasi propaganda amacıyla kullanıyor.

Şimdi merakım Kemal Kılıçdaroğlu bu SMS havuzunu nereden aldı? Çünkü bütün bu saydığım isimler arasında (belki CHP üyelerinin numaralarına sahiptir) en küçük SMS havuzu ona ait.

ANKA’lar meğer oldukça pahalıymış

ANKA’lar meğer oldukça pahalıymış

Türkiye’de insansız hava aracı denince hepimizin aklına önce Baykar’ın ürettiği TB2 Bayraktar İHA ve SİHA’lar geliyor ama aslında başka üreticiler de var. Bunların başında ASELSAN’ın ürettiği ANKA adlı insansız hava aracı geliyor.

Bayraktar’ın TB2’si ve onun yeni versiyonu Akıncı çok sayıda yabancı ülkeye ihraç edildi. Uluslararası basında ve savunma sanayii basınında büyük övgü alan bu İHA ve SİHA’lar için söylenen en büyük avantaj, bunların ucuz olması. Ukrayna savaşı sırasında bu araçların tanesinin 2,5 milyon dolara satıldığına dair haberler çıktı, yalanlayan da doğrulayan da olmadı.

Buna karşılık dün bir haber geldi, ASELSAN tarafından üretilen ANKA’lardan 3 tanesi, herhalde yer kontrol sistemleriyle ve yapılacak eğitimle birlikte toplamda 100 milyon dolara Malezya’ya ihraç edilmiş; daha doğrusu anlaşması yapılmış.

TB2 ve Akıncı’ya göre çok daha yüksek irtifada uçan ve çok farklı yetenekleri olan ANKA’ların değerinin TB2’den çok daha yüksek olduğunu da böylece öğrenmiş olduk.

Bu insansız hava araçları, Türkiye’nin çok önemli bir yeteneği haline geldi. Bu alandaki üstünlüğü hep korumak ve daha ileri götürmek gerek.