‘Kendini cüce sanan dev’ ile ‘Kendini dev sanan ülke’nin arasında sallanıp duruyoruz işte
Geçen gün bir sohbet sırasında çok da iyi tanımadığım biri bana eski bir yazımı hatırlattı, hatta sonra bu yazının kupürünü de gönderdi.
90’lı yılların sonuydu, Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’le o sırada harıl harıl Avrupa Birliği’ne üye olmaya uğraşan Romanya’ya gitmiştik, orada Türkiye’nin etkisini tanık olunca şaşırmış, Türkiye için ‘Kendini cüce sanan dev’ başlıklı bir yazı yazmıştım.
Yazıyı Demirel çok beğenmiş, ertesi sabah telefon edip kutlamıştı. Yazı o internetin yaygın olmadığı dönemde elden ele çok okunmuş, çok yerden de ses getirmişti.
Şimdilerde söyleniyor ya, ‘Eski Türkiye’ diye. Bana göre ‘Eski Türkiye’yi iyi anlatan tanımlardan biri bu ‘Kendini cüce sanan dev’ benzetmesi. Türkiye’de hepimiz şu veya bu kadar aşağılık kompleksiyle malûldük, ‘Onu yapamayız, bunu yapmamıza Batılılar izin vermez, şöyle yaparsak IMF ne der’ gibi kaygılarımız gündelik konuşmalarımızdı.
Tayyip Erdoğan’ın sırrını merak edenler, Türkiye’nin bu aşağılık kompleksinden nasıl kurtulduğuna bir baksın. Hiç etrafınızda, ‘Ama onu yaparsak Batılılar izin vermez’ diye lafa giren kimse kaldı mı? Kaldıysa bile onun lafı dinleniyor mu?
Ama bu sefer de ters uca sürüklendik sanki. Şimdi de kendimizi dev aynasında görebiliyoruz. Amerika’ya ayar veren, Avrupa’yı titreten, Suriye’yi, Libya’yı ve hatta bütün Doğu Akdeniz’i askeriyle kontrol eden ülke imajını az yaşamadık. (Bugünlerde bu gazın dozu çok azaldı ama yeniden aynı fütühat ruhunun geri gelmeyeceğinin bir garantisi yok elbette.)
Oysa gerçekçi olmak lazım. Ülkelerin siyasi/askeri gücü ile ekonomik gücü arasında ve bu siyasi/askeri güç kullanılmaya kalkıldığında o gücün meşru ve ahlaki bir sebeple kullanılıp kullanılmadığı arasında sıkı bir bağlantı var.
Geçen gün bir haber vardı, bundan neredeyse 200 yıl önce Almanya’da kurulmuş bir terlik ve sandalet markası olan Birkenstock, Fransız ve Amerikalı yatırımcılar tarafından 4,7 milyar dolara satın alındıktan iki yıl sonra 8 milyar dolara halka açılmaya hazılanıyordu.
Bizim rekor üstüne rekor kırdığı söylenen borsamıza baktık; koca Sabancı Holding veya Türkiye’nin dev petrol rafinerisi ve alım satımı şirketi Tüpraş’ın piyasa değeri bu terlik firması kadar değildi. Bizim ‘dev’ şirketimiz Arçelik’in yıllık satış cirosu, bu terlik şirketinin satışının ancak üçte ikisi kadardı.
Bir terlik firması iki yıl önce 4,7 milyar dolara el değiştirmişti ama bizim Togg adlı elektrikli otomobilimizi üretmek için bir araya gelen ülkenin en büyük şirketleri ancak 1 milyar dolar sermayeyi koyabilmişti. Oysa elektrikli araç yapmak isteyen firmalardan biri olan Volkswagen’in tek başına elektrikli yatırımı 100 milyar Euro’yu bulacaktı!
Bakın dün başka bazı rakamlar geldi. Apple ile Amazon, borsa için üç aylık bilançolarını açıkladı. Bu iki şirketin son bir yıldaki satışları, yani cirolarının toplamı 920 milyar dolar. Oysa bütün Türk ekonomisinin 2022’deki büyüklüğü sadece 905 milyar dolar. Üstelik biz bu rakama hep birlikte çok sevindik, uzun yıllar sonra ekonomimiz dolar bazında da büyüdü diye düşündük.
Farkında değilim ABD’li market devi WallMart bilançosunu açıkladı mı, onların tek başına cirosu Türkiye’nin milli gelirinden fazla olabilir. Nitekim mesela Apple’ın sadece iPhone satışlarından elde ettiği gelir, Türkiye’nin toplam ihracatı kadar neredeyse.
Bütün bunları yeniden kendimizi cüce sanmaya başlayalım diye anlatmıyorum; şunu bilelim biz Türkiye’de ne cüceyiz ne de dev. Kendimizi hep gerçekçi bir gözle görmeyi başarmamız lazım.
Kendimizi cüce sandığımızda bir sürü fırsatı kaçırıyoruz; dev sandığımızda ise olmadık cezalara muhatap oluyoruz. Bugünkü ekonomik zorluklarımızın arkasında kendimizi dev sanmamız da yatıyor, unutmayın.