13-09-2023
İsmet Berkan

Almadan vermek, sadece Allah’a mahsus bir özellik değil

Almadan vermek, sadece Allah’a mahsus bir özellik değil

Orta Vadeli Programın rakamlarının didik didik edilmesini beklediğimi söylemiştim, nitekim ilk veriler de ortaya çıkmaya başladı.

OVP’nin açıklandığı günlerde bu belgeyi bir temenniler dizisi olarak gördüğünü ve üzerinde yazı yazacak kadar ciddiye almadığını ilan eden eski Hazine Müsteşarı ve iktisatçı Mahfi Eğilmez, OVP rakamlarına bakarken bu yılın bütçe açığında beklenen büyük sıçramayı fark etmiş ve dayanamayıp yazmış.

Biliyorsunuz biz 2022 sonunda bir 2023 bütçesi yaptık. Bu bütçeyi daha o zaman herkes eleştirdi, gerçekçi olmadığını söyledi. Derken araya deprem gibi feci bir mücbir sebep ile en az deprem kadar büyük hasar yaratan seçim ekonomisi uygulamaları girince ben burada ‘Seçimden sonra, kim seçilirse seçilsin parlamentonun ilk işinin ek bütçe çıkartmak olacağını’ yazdım. Nitekim öyle oldu, Türkiye 1 trilyon 120 milyar liralık bir ek bütçe çıkartmak zorunda kaldı.

Tabii bir detay önemli: Bizim yasalarımıza göre bir hükümet yıl ortasında ek bütçe çıkartmak isterse, bu ek bütçede ilave bütçe açığı yaratamıyor. Yani ek bütçenin en azından kağıt üzerinde gelirinin giderine denk olması gerekiyor. Bu kuralın sebebi açık: Hükümetleri yıl ortasında ek bütçe istemekten caydırmak, yasa diyor ki: İlave harcama yapacaksan bunun kaynağını da bulmalı ve göstermelisin.

Nitekim 1,12 trilyonluk ek bütçenin kaynağını hepimiz gördük: Vergiler arttı, ilave vergiler geldi, otomobilimizin ödediğimiz vergisini bir daha ödedik vs vs.

Fakat tabii belli oldu ki, diyelim kağıt üzerinde bu ilave bütçenin (1,12 trilyon) gideri ile gelirini denkleştirseniz bile orijinal bütçenin zaten 660 milyar lira diye öngörülen bir açığı vardı, şimdi Mahfi Eğilmez fark etmiş, o açık rakamı OVP belgesinde 1,632 trilyona yükselmiş. Yani başımıza ekstradan 973,5 milyar liralık, neredeyse 1 trilyonluk yeni bir açık çıkmış.

Hepimiz zaman zaman Allah’ın sonsuzluğunu anlatmak için, üzerinde çok da fazla düşünmeden ‘Almadan vermek Allah’a mahsus’ deriz. Ben Mahfi Eğilmez’in kendi kişisel blogunda yayınladığı, bizim de 10Haber’e aldığımız yazısını okurken bu sözü düşünürken buldum kendimi.

Mesele, finansal okur yazarlığı benim gibi düşük seviyede olanlar için basitçe şu: Bu 1,632 trilyon liralık bütçe açığını nasıl finanse edeceğiz? Dikkat edin, ‘kapatacağız’ demiyorum, ‘finanse edeceğiz’ diyorum.

‘Finanse etmek’ bşr iş için gereken parayı bulmak anlamına gelen gösterişli bir söyleyiş biçimi. Şimdilik ‘Almadan vermek Allah’a mahsus’ sözünü geçerli kabul edecek olursak, bu açık kadar parayı bulmak gerekiyor. Bunun orijinal bütçedeki 660 milyarı için bir borçlanma/finansman öngörüsü vardı, esas mesele ilave 973,5 milyar.

Ortada bir sürpriz yok. Ben ki, bu konularda cahil biri sayılırım, ben bile seçim öncesinde bütçe açığının 1,5 trilyona gittiğini söylemiştim. Ele kağıt kalem alıp seçim için vaat edilenleri alt alta yazıp toplayınca ve deprem için bu yıl yapılacak harcamaları ekleyince çıkan rakam kabaca buydu çünkü. Mehmet Şimşek’in yaptığı bu gerçekleri gizlemekten vaz geçmek ve her şeyi yazmak oldu; yoksa Nurettin Nebati kalsa OVP’de bütçenin fazla vereceğini bile söyleyebilirdi.

Peki, bu para nereden bulunacak? Devletin önünde çeşitli seçenekler var. Bunları tek tek de kullanabilir, hepsini bir arada da. Örneğin devlet varlık satışına giderek bu açığın bir bölümüne para bulabilir; vergi artışı ve fiyatı devlet tarafından belirlenip sübvanse edilen ürünlerin fiyatlarını (doğal gaz ve elektrik bunların en başlıcası) piyasa fiyatı haline getirmek yoluyla, yani zamlarla ilave para bulabilir. Yeni yeni vergiler getirebilir, mevcut vergilerin oranlarını arttırabilir.

Ancak bunların hiçbiri 1,632 trilyonluk finansmanı sağlamaz. O yüzden devlet yurt içinden ve dışından borçlanmak zorunda.

Yurt içinden borçlanmanın kaçınılmaz bir daraltıcı etkisi var; piyasadaki TL’yi azaltıyor devlet borçlanması, bu da faizi arttırıyor. Nurettin Nebati-Şahap Kavcıoğlu ikilisi zorla bankalara yüzde 9-10 faizli Hazine kağıtları satarak devleti ucuza finanse ettiler ama bu artık sürdürülemez.

Peki ama beklenen enflasyon bu yıl için yüzde 65, gelecek yıl için de (eğer inanıyorsanız) yüzde 33 olan bir ülkede devlete mesela 5 yıl vadeyle borç verecek olsanız yüzde kaç faiz istersiniz? Bu kadar uzun vadeli borç verir misiniz bu devlete?

Vade kısaldıkça faizin yükseleceğine kuşku yok, o yüzden Hazine iç borçlanma ihalelerine yakından bakmak lazım.

Ama devletin tek yolu iç veya dış borçlanma değil. Devletin bizden aldığı bir başka gizli vergi daha var: Enflasyon.

Mahfi Eğilmez çok kibarca yazmış, ‘Türk Lirası’nın iç değer kaybı, dış değer kaybından yüksek olduğu sürece gelirler yükseliyor’ demiş. Tarif ettiği şey enflasyon vergisi.

Devlet, bu bütçe açığını finanse etmek için enflasyonu dolar kurunun artış hızından daha yüksek tutarsa, zaman içinde bütçe açığı finansmanı da ucuzlar.

Mahfi Eğilmez açık açık söylemiyor, ben söyleyeyim: Enflasyonu düşürmemek, aslında hükmetin ve devletin işine geliyor. Nitekim bu yüzden aslında enflasyonla mücadele etmiyoruz, eder gibi yapıyoruz.

Biz bu filmi 80’li ve 90’lı yıllarda gördük, o filmin içinde yaşadık. Enflasyon vergisi yoluyla siyasetçilerimizi yıllarca finanse ettik, onların bize hayaller satmasını kolaylaştırdık. Bu sarmala yeniden girildiğini, Tayyip Erdoğan’ın sözde ekonomik büyüme için enflasyonu öncelik olarak görmemeye başladığını iki yılı aşkın süredir yazıyorum.

Bir Amerikalı iktisatçının, hafızam beni yanıltmıyorsa Milton Friedman’ın enflasyonla alkolizmi birbirine benzeten meşhur bir sözü var: ‘Enflasyon, alkolizm gibidir. Her iki durumda da, içmeye başladığında veya çok fazla para basmaya başladığında önce kendini çok iyi hissedersin, kötü etkiler ancak çok sonra gelir. O yüzden her iki durumda da, yeniden içmeye başlamak veya yeniden paraya basmak için çok güçlü bir baştan çıkarıcı arzu vardır.’

Türkiye de, bunca yılın ardından yeniden ‘Şöyle tatlı tatlı bir enflasyonun kimseye zararı olmaz’ hayaline geri döndü. Alkoliklerin iki kadeh için orada duracağını sanması gibi bir şey bu.

Şimdi gelin bu ‘Almadan vermek Allah’a mahsus’ sözünü bir kez daha düşünelim: Enflasyon, biz sıradan ve sabit gelirli vatandaşların almadan verdiği düzenin adıdır. Aldık zannederiz ama her zaman verdiğimiz aldığımızdan çok fazla olur. Zaten bu sayede devlet ‘enflasyon vergisi’ tahsilatı yapar.

Allah’a atfedilen ‘Almadan vermek’ eylemi bir cömertliği ifade eder. Biz almadan verirken bunu cömertliğimizden değil çaresizliğimizden yapıyoruz.

Atina’daki 6 ölülü mafya infazı

Atina’daki 6 ölülü mafya infazı

Birkaç ay önce Türkiye’de Barış Boyun adlı bir kişi tarafından yönetildiği söylenen bir suç çetesi ortaya çıkarılmıştı.

Bu çete, sıradan organize suç konularından çok bir nevi ‘kiralık tetikçiler’ çetesiydi.

Örneğin, Karadağ mafyasının bazı önemli isimleri, Adriyatik kıyısındaki kendi ülkelerinde barınamadıkları için Türkiye’ye kaçmış, burada vatandaşlık da alıp Avrupa’daki işlerini buradan yönetir olmuşlardı.

Bu durumdan bizim haberimiz yoktu ama onların yerel rakipleri onları tespit etmiş ve iddiaya göre Barış Boyun’un kiralık tetikçilerini kiralayıp Türkiye’de çeşitli infazlar yaptırmıştı.

Anlaşılan bu çete yerli yabancı pek çok suç örgütü adına parası karşılığı cinayet işliyordu.

Polisin bu çeteye operasyon düzenlemesi sonrası Barış Boyun yurt dışına kaçtı. Adamlarının bir bölümünün de kaçtığı anlaşılıyor.

Önceki gün Atina’nın bir kenar semtinde onun 6 adamı infaz edildi. Edenler kim? Yine Türk mü? Bu bilgilere henüz sahip değiliz ama infazı gerçekleştirenlerin de Türk çıkması herhalde kimseyi şaşırtmayacak.

5G beklerken 3G’ye geri dönmek

5G beklerken 3G’ye geri dönmek

Dünyanın neredeyse tamamı 5G’ye geçmeye başlamış durumda. Bugün eğer paranız yetiyorsa satın aldığınız bütün yeni akıllı telefonlar aslında 5G uyumlu. Ama bir sorun var: Türkiye’de 5G servis yok.

Olması için gerekenleri anlatması çok uzun ama şunu söylememe izin verin: 5G’den 5G gibi yararlanabilmek için ülke çapında çok yaygın ve dev bir fiberoptik ağına, o yetmez uyduya, o da yetmez onbinlerce yeni baz istasyonuna ihtiyaç var.

Bu milyarlarca dolarlık yatırımı da operatör şirketler yapacak ama önce 5G frekans ihalelerinin tamamlanması lazım.

Şu anda Türkiye’de operatörler beklemede. Bu bekleme yüzünden mevcut teknolojiye de yatırım yapılmıyor, yani 4G diye de adlandırılan (Biz nedense 4,5G diyoruz) LTE teknolojisine kimse para koymak istemiyor, çünkü çok kısa sürede bu teknoloji 5G ile değişecek.

Yeni yatırım yapılmayınca, bu kez mevcut altyapı yetersizlikleri başlıyor ve telefonunda 5G görmek isteyen kullanıcılar bırakın 5G’yi 3G’ye kadar geri düşüyorlar, ben zaman zaman GPRS ağına kadar aşağı düştüğüme de tanık oldum.