Su uyur, terör uyumaz: Bir saldırının anatomisi
Pazar sabahı çalışıyordum, Ertuğrul Özkök aradı. ‘Ankara’da bir patlama olmuş, bilgin var mı’ diye sordu. Ona da eşi Tansu Özkök haber vermiş ve sormuştu.
Hayır haberim yoktu, daha telefon açıkken önümdeki bilgisayardan sosyal medyayı taradım. Evet uzaktan, Meclis’in binalarının da tepeden gözüktüğü bir kısa video vardı, uzaktan bir patlama görülüyordu. Ama ne olduğunu anlamak imkansızdı.
Neyse, birkaç dakika içinde durum ortaya çıktı. Zaten bazı TV’ler canlı yayına da geçmişti, İçişleri Bakanlığı’nın nizamiyesine yönelik bir terör saldırısı vardı. Kısa süre içinde sizin de bildiğiniz bir sürü detay ortaya çıktı.
Kayseri’nin Develi ilçesinin Adana il sınırına hayli yakın bir bölgesinde, cumartesi gecesi bir cinayet işlenmiş, genç bir veteriner öldürülmüş ve aracı gasp edilmişti. Ankara’daki saldırıda kullanılan araç buydu.
Aracı gasp edip veterineri öldürenler bakanlık kapısında biri parçalanarak ölen iki terörist miydi? Bu sorunun cevabını bilmiyoruz henüz. O teröristler, yanlarında onca silah, patlayıcı ve intihar yelekleriyle mi Develi’ye gelmişlerdi? Buna da pek ihtimal verilmiyor.
Şunu söyleyeyim: Veterinerin öldürülmesi, cesedinin saklanmak istenmesi ve aracının gasp edilmesi, teröristlerin kendilerince ‘temiz araç’ istemesinden kaynaklanıyor.
Bu şu demek: Türkiye’de kırsal alanda her jandarma karakolu bölgesinde, ayrıca geri kalan yerlerde karayolları üzerinde her ilçe giriş çıkışında plaka tanıma sistemi kameraları var. Bu sistem gayet sofistike çalışıyor. Diyelim bir araç geçiyor, kamera onun plakasını okuyor, sistem o plakanın hangi marka ve ne renk araca takılı olduğunu biliyor, bunu karşılaştırıyor en önce. Ardından elbette o plaka ve sahibine ilişkin bir adli, hatta istihbari kayıt olup olmadığına bakıyor. Siz aracınız havaalanı girişinde veya şehir giriş çıkışlarındaki kontrol noktalarında rast gele çevrildi sanıyorsunuz ama değil, plaka tanıma sistemi sayesinde oluyor o çevirme, polisler boş atıp dolu tutmaya çalışmıyor.
Peki Develi’de cinayetle gasp edilen araç Ankara’ya kadar yüzlerce kilometrelik yolu nasıl hiç çevirilmeden geldi? Teröristler, cinayetin ve araç gaspının en azından sabaha kadar ortaya çıkmamasını ümit ediyordu ama öyle olmadı, cumartesi gecesi jandarma hem öldürülen veterinerin cesedini bulup cinayet soruşturmasına başladı, hem de aracın gasp edildiği tespit edildi.
Peki buna rağmen gasp edilen aracın plakası sisteme girilmedi mi? Jandarma girildiğini söylüyor ama sonuç da ortada, o araç sabaha kadar yüzlerce kilometre yol yaptı, Ankara’nın göbeğine kadar geldi.
Acaba sistem içine konan yeni sorgu verilerini kaç saatte bir ‘update’ ediyor? Yani veri tabanı ancak belirli aralıklarla yenilenip merkezi sisteme aktarıldığı için mi araç bu aslında atlatması hayli zor olan elekten geçip Ankara’da Kızılay’a kadar gelebildi?
Bu sorunun cevabını da soruşturma sonunda öğreneceğiz.
Ancak bundan çok daha kritik, çok daha az teknik bir soru var: Teröristler o intihar yeleklerini ve diğer patlayıcıları nereden aldı? Ankara’ya intihar eylemine gelip aslında başarısız olan iki terörist belli ki ciddi bir lojistik ve taktik destek aldı.
Develi’de bir köy yoluna ‘Ne çıkarsa bahtımıza, bir araç gasp edelim’ diye rast gele çıkmadılar herhalde.
‘Yolda bomba ve silahı nasıl olsa temin ederiz’ diye bir iyimserlik içinde de değillerdi. Onlar, artık hangi yöntemle Suriye’den Türkiye’ye doğru geçtilerse, o sırada kendilerinin eylemi için geniş bir hazılık olduğunu, kendilerini Ankara’ya taşıyacak ‘temiz’ aracı ve eylemde kullanacakları patlayıcıları, eylemin yapılacağı yeri vs önceden hep biliyorlardı. Onlara yardım eden bir ‘ağ’ vardı Türkiye’de.
Polis şimdi o ‘ağ’ı ortaya çıkartmanın peşinde. Bugünkü gizliliğin sebebi bu.
Terörle mücadele öyle bir şey ki, sizin bir anlık boşluğunuzu bile affetmiyor. Tabir yerindeyse, su uyuyor ama terörist uyumuyor.
Yaşadığımız ülkenin acı şartlarını hiç unutmamalıyız.