
Türkiye Cumhuriyeti, mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır!
Başlıktaki sözler bana ait değil; Mustafa Kemal Atatürk’ün bundan tam 100 yıl önce bugün Türkiye’nin ilk Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra yaptığı teşekkür konuşmasının son cümlesi.
Atatürk’ün 3M’si bu. Sanmıyorum ki, şans eseri, orada alel acele yazılmış bir konuşma olsun bu teşekkür konuşması.
Mustafa Kemal, bizim 10Haber’deki Cumhuriyet’e 100 Gün dizisinde de okudunuz, Cumhuriyet ilan etmeye 24 Ekim günü karar vermişti; daha doğrusu o gün çok uzun zamandır zaten aklında olan Cumhuriyet’i ilan etmek için kendi siyasetçi kurmay zekasıyla bir fırsat görmüştü.
25 Ekimde tamamen yapay bir hükümet bunalımı çıkardı; bunun için Başbakan Fethi Okyar’ı ve Fevzi Paşa hariç bütün hükümeti istifa ettirdi. Bununla da yetinmedi, hepsine ‘Yeni kurulacak hükümette de görev almamalarını’ tembih etti.
Küçük bir muhalefetin kıpırdanmakta olduğu Halk Fırkası, Atatürk’ün kafasındaki bu plandan habersiz günlerce yeni hükümet aradı. Bakan olmaya heveslenenler de vardı elbette, başka hesaplar güdenler de.
28 Ekimde kriz iyice tırmandı. O gece Mustafa Kemal nihayet kafasındaki planı dar bir gruba anlattı, ‘Yarın Cumhuriyet ilan edeceğiz’ dedi.
Kimse bu sözlere şaşırmadı, itiraz eden zaten olmadı.
Dikkat edin, Türkiye Büyük Millet Meclisi, hem de içinde deve dişi gibi bir muhalefet bulunan, gayet çok sesli ve renkli bir Meclis olan 1. Meclis zamanında, 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılmış ve ‘Yeni Türkiye Devleti’ ilan edilmişti zaten.
23 Nisan 1920’de bu Meclis’in Ankara’da kurulmuş olması ve duvarına da kocaman ‘Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir’ yazması, Kurtuluş Savaşı’nın bu milli egemenlik ilkesiyle yürütülmesi zaten ortaya en azından bir ‘Meşruti Monarşi’ çıkartmıştı. Ama 1 Kasım 1922’de Saltanat kaldırılınca rejimin adı aslında otomatik olarak ‘Cumhuriyet’ olmuştu. Beklenen sadece bu ismin konulmasıydı.
29 Ekim sabahı saat 10.00’da Halk Fırkası’nın Meclis Grubu toplandığında grubun çoğunluğu hala o gün Cumhuriyet ilan edileceğini bilmiyordu. Grup uzun uzun hükümet kurmaya çalıştı, çeşitli bakanlar kurulu listeleri konuşuldu ama anlaşma çıkmadı, çıkamazdı zaten. Çünkü Atatürk bir hükümet kurulmasını istemiyor, işlerin çıkmaza girip kendisinin ‘hakem’ olarak davet edilmesini bekliyordu Çankaya’da.
Bir gece önce buna da karar verilmiş, Atatürk, Kemalettin Sami Paşa’ya, kendisini parti grubuna ‘hakem’ olarak davet etmesi için görevlendirmişti.
Beklenen oldu, Kemalettin Sami Paşa önergesini verdi, Mustafa Kemal ‘Hakem’lik yapması için Meclis’e çağrıldı. O geldi Meclis’e ve ‘Bana 1 saat verin, bir çözümle karşınıza çıkacağım’ dedi. Bir saat sonra da çözümünü açıkladı: Cumhuriyet ilan edilecek, Başbakanı Cumhurbaşkanı görevlendirecek, Başbakan kabinesini kuracak, Meclis o kabineyi toplu halde oylayacaktı.
Aynı anda iki krizi birden tam da kendi istediği şekilde çözüyordu Atatürk. Hem en azından bir yıldır beklenen rejimin adını koyuyor hem de hep sıkıntı yaratan hükümet kurma işini kolaylaştırıyordu.
O gün Cumhuriyet ilan edileceğini de, kendisinin Cumhurbaşkanı seçileceğini de önceden bilen Mustafa Kemal, elbette teşekkür konuşmasını da üzerinde uzun uzun düşünerek hazırlamıştı.
Cumhuriyet’in hedeflediği şey, mesut, muvaffak ve muzaffer olmaktı!
Olduk mu? Evet, hem mesut, hem muvaffak hem de muzaffer olduk. Üstelik bunun için 100 yıl beklemek gerekmedi; Atatürk’ün 3M hedefine çok daha erken zamanlarda vardık bile.
Ama elbette şunu da unutmayın: Bu 3M sonu olan, bir bitiş çizgisi olan hedefler değil. Her gün yeniden mesut, muvaffak ve muzaffer olmak için çalışmamız lazım.
Cumhuriyet, hepimize yapılan bu özgüven aşısının adıdır.




