01-11-2023
İsmet Berkan

Anayasal düzene karşı darbe oldu, haberiniz var mı?

Anayasal düzene karşı darbe oldu, haberiniz var mı?

Yıl 2023. Türkiye, Anayasası olan bir demokratik cumhuriyet. Ülkemizdeki her şey ama her şey, Anayasaya uygun olmak zorunda. Bu uygunluğu denetleyen kurum da belli: Anayasa Mahkemesi.

Böyle her şeyi yazılı kurallara bağlanmış bir ülkede, yani bizim ülkemizde Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması mümkün olabilir mi?

Maalesef evet, mümkün oldu: Son 7 gündür Anayasa Mahkemesi’nin verdiği bir karar uygulanmıyor, uygulanmasın diye türlü çeşitli bürokratik oyunlar ve yargısal bahanelere dayalı sözde hukuk tartışmaları yapılıyor. Ama gerçekte yapılan şey, kanunlarımızda suç olarak yazılan ‘Anayasal düzene karşı darbe’ suçu. 

Evet, TİP Milletvekili Can Atalay’la ilgili karardan söz ediyorum.

Burası normal bir ülke olsa, Anayasa Mahkemesi’nin 7 gün önce aldığı karar gibi bir kararı alması hiç gerekmezdi. Çünkü mahkeme daha önce, 2021’de tam da bu konuda bir karar almış, yargılanan bir kişinin milletvekili seçilmesi durumunda mahkemelerin ne yapması gerektiğini kuşkuya yer bırakmayacak biçimde açıklığa kavuşturmuştu.

Dolayısıyla, Can Atalay 14 Mayıs’ta milletvekili seçildikten sonra kendisini yargılayan ağır ceza mahkemesine başvurduğunda, hatta belki başvurmasına bile gerek olmadan zaten hakkındaki yargılama durdurulmalı ve tahliyesine karar verilmeliydi.

Ama hayır, mahkeme bunu yapmadı. Bunun üzerine Atalay’ın avukatları Yargıtay’a başvurdu. Yargıtay da, 2021 yılında Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı hiçe sayarak itirazı reddetti ve Atalay hapiste kalmaya devam etti. Anayasal düzene karşı ilk darbe buydu.

Avukatlar 13 Temmuzda bu durumu Anayasa Mahkemesi’ne şikayet ettiler. AYM, Atalay’ın durumunu henüz görüşmemişken Yargıtay elindeki dosyayı hızlandırdı ve Can Atalay’ın da sanıklarından olduğu Gezi Davası’sı kesin hükme bağladı, Osman Kavala ile birlikte Can Atalay’ın da cezasını kesinleştirdi. Bu, darbeyi derinleştiren bir karardı.

Derken 7 gün önce AYM kararı açıklandı. Mahkeme, 2021’deki Faruk Gergerlioğlu kararını neredeyse bire bir tekrar ediyor, Can Atalay’ın vakit geçirmeden tahliyesini istiyordu.

Ama bu karar uygulanmıyor. Yerel mahkeme konuyu birkaç gün ‘düşündükten’ sonra topu Yargıtay’a atan bir karar aldı. Yargıtay ise henüz bir karar almadı. Bu arada Can Atalay haksız yere, hukuka aykırı biçimde aylardır hapiste tutuluyor. Oysa milletvekili mazbatasını aldığı gün tahliye edilmeliydi.

Burada sanki Anayasanın 83 ve 14. maddesinde yer alan bir istisnai durumla ilgili bir hukuki yorum tartışması varmış gibi davranılıyor ama gerçekte böyle bir tartışmalı durum yok. Tam tersine, yerel mahkemelerin ve Yargıtay’ın ilgili dairesinin Anayasaya karşı suç işlemesi var: Yasama organına ait olan bir yetkiyi kullanıyor, Anayasanın açıkça ‘Bu yasayla düzenlenir’ dediği bir konuda kendi kafalarına göre kural koyuyorlar.

Ama diyorum ya Anayasaya karşı işlenen yegane suç, önce yerel mahkemenin sonra da Yargıtay’ın ilgili dairesinin yasama organının yetkisini gasp etmesi değil. Bir de, son 7 gündür yaşadığımız gibi yerel mahkeme ve Yargıtay, Anayasa Mahkemesi’nin gücünü de gasp ediyor, onun aldığı bir kararı uygulamıyor.

Kolluk kuvveti veya siyasi otorite bir mahkeme kararını uygulamamaya kalksa bunu ‘Anayasal düzene karşı kalkışma’ sayar mahkemeler. Gerçekten de öyledir.

Yazının başından beri ‘yerel mahkeme’ diye andığım mahkeme, adıyla İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi. Bu mahkeme Osman Kavala ve Can Atalay dahil arkadaşlarını ‘Anayasal düzene karşı darbeye teşebbüs’ten mahkum etti. Oysa şimdi o mahkeme kendisi teşebbüs aşamasını geride bırakıp Anayasa Mahkemesi kararını uygulamayarak doğrudan kendisi anayasal düzene karşı darbe yapıyor. Birkaç ay içinde iki kez üstelik.

Devlet dediğimiz organizasyon, yasama, yürütme ve yargıdan oluşur ve Anayasada yazdığına göre bu üç temel organ arasında bir hiyerarşi yoktur, üç eşit güçtür onlar.

Darbe dediğiniz şey sadece yürütme organına karşı, hükümeti devirmek için yapılmaz. Yasama organının yetkisini gasp etmek de, yargı organının kararını uygulamamak da teknik olarak ‘darbe’dir. Teşebbüs değil, darbe!

Şimdi bakalım İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nin gerçekleştirdiği darbeye Yargıtay da ikinci kez katılacak mı?

Önce Osman Arolat, sonra Ergun Özbudun

Önce Osman Arolat, sonra Ergun Özbudun

Osman Arolat’ı ilk tanıdığımda tıfıl bir çocuktum. 1980 yılında Cumhuriyet’in spor servisinde çalışıyordum, bizim gazetenin sokağının hemen başında, Gazeteciler Cemiyeti binasının bitişiğindeki binada da Türk Haberler Ajansı vardı. Bizim baskı saatimiz erken olduğu için pazar günleri THA’ya giderdim öğleden sonra, onların haber geçmesini beklemeden bazı maç haberlerini telefonla gazeteye bildirirdim.

THA’nın spor servisinde o zamanlar Faik Çetiner şefti, Bilal Meşe de onun yardımcısı. Ama ajansın esas haber patronu Osman Arolat’tı. Pazar günleri o da heybetli gövdesiyle ve güler yüzüyle gelir, benimle dalga geçerdi.

Dün sabah Osman’ın ölüm haberi gelince anılar gözümün önünden aktı. THA’nın da bulunduğu binanın tepesindeki Gazeteciler Cemiyeti Lokalinde içtiğimiz rakılar, o zamanlarki bacanağı Okay Gönensin’le itişmeleri…

Rahmetli Nezih Demirkent, Hürriyet’ten ayrılıp Dünya Gazetesini kıdem tazminatı olarak aldığında bu gazeteyi yaşatmak için çok çaba sarf etti. Osman Arolat Dünya’ya katıldıktan sonra Nezih beyin yükünü ciddi biçimde üstlendi, gazeteye yeni gelir kapıları yarattı.

Nezih beyin kızıyla yaşanan anlaşmazlıkta tarafını gazeteyi yayınlayan gazetecilerden yana seçti, hep birlikte Ekonomi gazetesini kurdular ve kısa sürede büyük bir başarı da elde ettiler. Arolat artık hasta ve yaşlıydı ama katkısı büyük oldu.

Türk basını bence önemli emekçilerinden birini kaybetti. Hepimizin başı sağolsun.

Osman Arolat’ın ölümünü sindirmeye çalışırken bu sabah bir başka haber daha geldi, maalesef Prof. Dr. Ergun Özbudun’u da kaybetmiştik.

Türkiye’nin az sayıdaki özgürlükçü Anayasa hukukçusundan biriydi. Yumuşak ama kararlı ses tonuyla konuşmaları kulağımda.

Toprağı bol olsun.

Dilan Polat-Engin Polat: Bir tuhaf soruşturma…

Dilan Polat-Engin Polat: Bir tuhaf soruşturma…

Sosyal medya fenomeni bir karı koca Dilan ve Engin Polat. Geçimlerini sonradan görme yeni zengin hayatlarını gözümüze sokarak temin ediyorlardı. Sosyal medya ünlerini bir dizi güzellik salonu üzerinden paraya çevirmişlerdi.

Ama bu abartılı hayat tarzları haklarında ‘Nereden geliyor bu değirmenin suyu’ tartışmasını başlattı, ardından da anlaşıldığı kadarıyla bundan 2,5 ay önce, tam olarak 15 Temmuzda haklarında savcılık soruşturması açılmış.

Soruşturmacı savcı MASAK’a sormuş. Oradan gelen rapor kısmen basına sızdı. Raporda vergi kaçırmak amacıyla vergi matrahını düşürmek için sahte faturayla mal alımı yapma iddiaları var. Raporda başka ne var, bilmiyoruz.

Ama sokakta ve sosyal medyada iddialar havada uçuşuyor. Kara para aklamadan tehditle para almaya kadar bir dizi şey.

Tuhaflık şu, soruşturmanın başlamasının üzerinden 2 ay, MASAK raporunun basına sızmasının üstünden haftalar geçtikten sonra önce bu karı kocanın işyerlerinde ve evinde arama yapıldı, dün akşam fa karı koca gözaltına alındı.

Biraz tuhaf biçimde yürüyen tuhaf bir soruşturma bu.

8 saat yer silerek tıp fakültesi bitirilir mi?

8 saat yer silerek tıp fakültesi bitirilir mi?

İkisi de 21 yaşında Diyarbakırlı genç, Ahmet Selçuk Maral ve Mehmet Caner Bahçivancı.

İki yıl önce üniversite sınavında Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazanmışlar, burada okuyorlar.

Ama ailelerinin ve kendilerinin maddi durumu yeterli değil. Üniversiteleri onlara burs da vermediği için çaresiz gitmişler devletin açtığı KPSS sınavına girmişler. Sınavda yüksek not almışlar ve öğrencisi oldukları üniversitenin hastanesinde temizlik görevlisi olarak işe girmişler.

Böyle haberleri görünce benim nefesim kesiliyor.

Oldukça zorlu bir eğitim sürecindeki iki genç insandan hem 8 saat hayli ağır bir fiziki iş gerektiren mesaiyi yapmalarını hem de onlardan okullarında başarılı olmalarını bekleyeceğiz.

Dünyanın başka ülkelerinde üniversitede çocuğu olan aileler bu denli bir geçim krizine girdiklerinde üniversiteleri o çocuklara burs verir, üniversite içinde gayet hafif ve kısa süre çalışmayı gerektiren bazı işler vererek onların cep harçlıklarını kazanmalarını sağlar.