07-11-2023
İsmet Berkan

Onu bırakın da, ya İsrail Türk mallarına boykot uygularsa…

Onu bırakın da, ya İsrail Türk mallarına boykot uygularsa…

Bugünkü İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın henüz Tekirdağ valiliği dönemine denk gelen bir İsrail-Hamas çatışmasında Fanta adlı gazlı içeceği içerek CocaCola adlı diğer gazlı içeceği boykot edeceğini açıklamasına ilişkin video kaydı bugünlerde elden ele geziyor.

CocaCola ile Fanta’nın üreticisinin aynı firma olması bir yana, ben bu yaşımda hala CocaCola ile İsrail arasındaki bağlantıyı da öğrenebilmiş değilim. Acaba bu içecek İsrail hükümetine mi ait? Yok, değil. Peki sahibi bir siyonist ve Filistin’i yok etme peşinde bir Yahudi mi? Hayır, onu da bulamadım.

CocaCola’yı (ve diğer markaları) Türkiye’de üreten, şişeleyen ve pazarlayanlar ise öz be öz Kayserili iki ailenin holdingi olan Anadolu Holding.

Ama ne zaman İsrail-Filistin çatışması yaşansa ve İsrail, Filistinlilerin üzerine bomba yağdırsa Türkiye’de hemen CocaCola adlı içecek boykot ediliyor. Sebebini bilen biri bana anlatsa da aydınlansam…

Mesela geçen gün bir hanım, Türk Hava Yolları’nın CIP salonunda CocaCola görünce sosyal medyadan durumu eleştirmiş. THY ise hemen gitmiş salondaki içececekleri toplatmış, yani boykota katılmış.

Dünden beri sosyal medyada ‘Köfteci Yusuf’ adlı köfte zincirine kızıyor insanlar, hala CocaCola sattığı için.

Geçen gün Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan, ‘İsrail mallarını boykot etmeliyiz’ dedi. Peki edelim ama neleri edelim?

Ben, markette veya AVM’de alışveriş yaparken İsrail’de üretilmiş bir şey pek göremiyorum.

Az önce bu ülkeyle dış ticaret rakamlarımıza baktım, Türkiye 2022 yılında İsrail’den 2,2 milyar dolarlık mal almış. Herhalde bu alınan mallar doğrudan tüketiciye hitab eden şeylerden çok ara malları ve yatırım malları olsa gerek. Türkiye pazarı öyle İsrail mallarıyla kaynamıyor.

Ama tersi doğru: İsrail pazarı Türkiye’den giden mallarla kaynıyor. Bu ülke, Türkiye’nin dış ticaret fazlası verdiği nadir ülkelerden biri. 2022’de İsrail’e 6,7 milyar dolarlık ihracat yapmışız.

Az değil, 4,5 milyar dolarlık ticaret fazlamız var.

Eh, üstüne bir de İsrailli turistleri ekleyin, bu ülkenin bizim ekonomimize yaptığı katkı sahiden hatırı sayılır seviyede.

İsrail, 7 Ekimde uğradığı saldırı sonrası Gazze’yi bombalamaya başladığında, Türkiye’de o sırada gezide olan (hatta 7-8-9 Ekimde Türkiye’ye gezmeye gelen) kendi vatandaşlarının güvenliğinden endişeye kapıldı, onlara çağrı yaptı ve ülkeye geri çağırdı. Yani şimdilik İsrail’den ülkemize turist gelmiyor.

Biz, dediğim gibi CocaCola içmeyerek, bu içeceği satanlara kızarak yüreğimizi soğutuyoruz ama aslında bu içeceğin İsrail’le bir ilgisi yok. Dün haberi vardı, bazı belediyelerimiz de İsrail mallarına boykota başlamış. Neleri boykot ettiklerini sahiden merak ediyorum.

Peki ya İsrail’de Türk mallarına boykot çağrıları yapılırsa? Pek öyle şeyler olmaz, olacaksa da ilan edilerek yapılmaz ama eğer İsrail sahiden Türk mallarını boykot edecek olursa bundan zararlı çıkanın biz olacağımız kuşkusuz.

Hatırlayın, Suudi Arabistan birkaç yıl önceye kadar adı konmamış bir ambargo uyguluyordu Türk mallarına, neler çekti Türkiyeli üreticiler… Veya Rusya zaman zaman domateslerimizi geri çeviriyor diye konunun Cumhurbaşkanları seviyesinde iki ülke arasında ele alındığını unutmayın…

Esasen baktığınızda Türkiye-İsrail ticari ilişkileri Ak Parti hükümetleri döneminde gerçek bir patlama yaşamış. 2002 yılında, henüz Ak Parti iktidarda değilken bu ülke ile toplam ticaretimiz sadece 1,4 milyar dolarmış, o zaman çok daha mütevazı (200 milyon dolar kadar) ticaret fazlamız varmış. Bugün iki ülke ticaret hacmi neredeyse 9 milyar dolara gelmiş, dediğim gibi 4,5 milyar dolar ticaret fazlamız var.

Eğer bu son savaş çıkmasaydı ve Tayyip Erdoğan’ın uzun zamandır hayali olan İsrail gazını Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak boru hattı yapılsaydı, belki bu ülkeden de gaz alacaktık ve o zaman dış ticaret dengesi aleyhimize bozulabilecekti. (Bu boru hattı hala gündemde aslında, çünkü İsrail için kendi gazını Avrupa pazarına ulaştırmanın en ucuz yolu bu. Aynı şey, Kıbrıs’ınki dahil bütün Doğu Akdeniz gazı için de geçerli.)

Meşhur laf vardır, ‘Camdan bir evde oturuyorsanız, komşunuzun evine taş atarken iyi düşünmelisiniz’ diyen.

Türkiye’nin Hamas’ı terör örgütü olarak tanımadığını dünyada bilmeyen yok ama bunu Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ağzından yüksek sesle ilan etmenin ne alemi vardı? Hamas özgürlük için savaşan ‘mücahit’ bir örgütse, yarın birisi de YPG ve PKK için ‘Bağımsızlıkları için savaşan mücahit örgütlerdir’ dediğinde ne yapacağız?

İsrail mallarına boykot dile kolay ve güzel de ya İsrail de aynı boykotu bize uygularsa ne yapacağız? O 6,7 milyar dolarlık malı kime satacağız? Satamıyoruz diye kapanan şirketleri, işsiz kalanları kime anlatacağız?

Filistin davasını dile getirmenin ve savunmanın başka yolları da var. Siz CocaCola içmeyince Filistinli çocuklar daha az ölmüyor.

Blinken’in Fidan’a ayıbı, Fidan’ın Blinken’e ayıbı

Blinken’in Fidan’a ayıbı, Fidan’ın Blinken’e ayıbı

Amerikan Dışişleri Bakanı Anthony Blinken dün onu taşıyan araçla Dışişleri Bakanlığı’nın kapısına geldiğinde, Hakan Fidan onu karşılamak için kapıya kadar inmişti. Araç kapıya yanaştı ama Blinken bir türlü inmedi, çünkü telefonda konuşuyordu. Hakan Fidan’ın canı sıkıldı, içeri girdi. Neden sonra Blinken indi, Fidan’ı kucaklamak veya sarılmak istedi ama Fidan kuru bir el sıkışma ile yetindi. Bu, Amerikalı Bakanın ayıbıydı.

İki bakanın içeride hayli kapsamlı ve belki de verimli bir görüşme gerçekleştirdiği anlaşılıyor. Amerikan yönetimi, Türkiye’deki yaygın kanının tersine aslında İsrail saldırılarını durdurmaya çalışıyor. Bunu Türkiye’nin yaptığı sertlikte yapmaması kendi iç dengelerinden kaynaklanıyor ama nasıl Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, ‘Netanyahu benim için bitti’ diyorsa, Amerikan yönetimi de aynen böyle düşünüyor. 

Diplomasi, tam da böyle ince noktalar üzerinden yürümenin ve sonuç üretmenin sanatı. Hakan Fidan bu ince noktaların herkesten çok farkında. Tayyip Erdoğan’ın ‘İsrail’le bütün bağları koparmak olmaz’ demesinin ardında onun tesiri olduğunu görmek gerek.

Amerikan Dışişleri Bakanı’na ateşkes için Türkiye’nin çabalarını anlatmak ve ABD ile bir eşgüdüm sağlamak için iyi bir fırsattı dünkü görüşme. Umarım iyi kullanılmıştır.

Ama Hakan Fidan’ın ofisinin Blinken görüşmesinin fotoğraflanması için seçtiği yer bir tuhaftı doğrusu. Blinken’in hemen yanındaki sehpaya içinde Mescidi Aksa figürü bulunduğu anlaşılan bir küre konmuştu. Türkiye’nin bu konudaki hassasiyetini söylemesine bile gerek yok aslında ama zaten o küre Blinken için değil iç politika kaygılarıyla oradaydı. Bu da Fidan’ın ayıbıydı.

Prof. Recai Çoşkun’un mükemmel şakası

Prof. Recai Çoşkun’un mükemmel şakası

İşletme profesörü Recai Çoşkun, akademyamızın belki de en önemli sorunu olan kaliteli bilimsel araştırma sorununu gözümüzün içine sokuverdi.

Biliyorsunuz, YÖK kurulduğundan beri bir bilimsel makale fetişizmimiz var akademide. Bilimsel makale bilim dergisinde yayınlanır.

Peki ya dünyanın saygın bilimsel dergileri sizin akademinizde yazılan makaleleri yayınlamıyorsa?

Onun kolayını Türkler buldular: Türkiye’de özellikle sosyal bilimler alanında çok sayıda ‘hakemli’ bilimsel dergi yayınlanmaya başlandı.

Yüksek lisans, doktora, doçentlik tezlerinin parayla yazdırılabildiği servislerin sosyal medyada kendilerini reklam ettikleri cennet vatanımızda bilimsel makale yayınlama iddiasında uyduruk dergiler olmayacak mıydı?

İşte Prof. Recai Çoşkun’un yazdığı sahte ve elbette saçma sapan makalenin bir ‘bilim dergisi’nde yayınlanmış olması bize bunu gösteriyor.

Sen uyduruk bir şeyler yaz, ben basayım, sen işine devam et…

Kendi kendimizi ‘bilim yapıyoruz’ diye kandırırken geldiğimiz son nokta bu.

Hep birlikte Recai Çoşkun’a teşekkür borçluyuz.