28-11-2023
İsmet Berkan

CHP’nin ve İyi Parti’nin içler acısı hali

CHP’nin ve İyi Parti’nin içler acısı hali

Cumhuriyet Halk Partisi, 100 yıllık bir siyasi parti.

Bana soracak olsanız, ben CHP’nin kuruluşunu 1923 yılının 9 Eylül’üne değil, 4-11 Eylül 1919’a, Sivas Kongresi’ne bağlarım. Bu kongrede Anadolu ve Rumeli Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri tek bir çatı altında birleşmiş, Kurtuluş Savaşı’nı başlatmıştır. O siyasi oluşum CHP’ye dönüşmüştür.

Yani CHP, Kurtuluş Savaşı’nın arkasındaki siyasi iradenin adıdır. Modern Cumhuriyeti kuran partidir. O Cumhuriyet Devrimlerini yapan partidir. Bugün mevcut bütün siyasi partiler, hepsi ama hepsi CHP’nin içinden çıkmıştır.

Dolayısıyla CHP’nin kendi cumhuriyetçiliğini, Cumhuriyet Devrimleri’ne olan bağlılığını, ülkenin bölünmez bütünlüğüne olan sadakatini, milliyetçiliğini kimsenin tartışmasına, sorgulamasına izin vermemesi gerekir.

Ama bu tartışma ve sorgulama 14 ve 28 Mayıs seçimlerinde yapıldı. CHP de çıkıp ‘Sizin ne haddinize bunları tartışmak’ demedi. Daha fenası da oldu: 28 Mayıs’tan hemen önce CHP’nin genel başkanı sıfatıyla Atatürk’ün koltuğunda oturan Kemal Kılıçdaroğlu, daha bir kaç ay önce kurulmuş bir siyasi partiyle protokol imzaladı, ‘Vallahi billahi Anayasanın ilk 4 maddesine dokunmayacağız’ dedi. Kendisine bu sözü yazılı olarak vermesini isteyen marjinal milliyetçi partiye ‘Sen de kim oluyorsun’ diyemedi CHP.

Türkiye’yi kuran partinin içine düştüğü bu içler acısı hal, doğal olarak onun seçimi kaybetmesiyle sonuçlandı.

Bu seçim kaybı parti içinde doğal bir kaynaşma yarattı, sonunda partinin genel başkanı kurultayda yenilgiye uğradı, yeni bir yönetim partinin başına geçti.

Ama bu yönetim göreve geleli neredeyse 1 ay olmasına rağmen CHP’nin içler acısı hali ortadan kalkmış değil.

Parti, mart ayının sonunda yapılacak yerel seçimde başarılı olmak istiyor varlığı gereği.

Ama bu başarıyı ancak diğer partilerin yardımıyla kazanabileceğini, öbür türlü bir önceki yerel seçimde kazandığı İstanbul, Ankara başta olmak üzere pek çok şehrin belediyesini kaybedeceğini düşünüyor.

Bizim seçim yasamız milletvekili seçiminde partilerin ittifak kurup seçime birlikte katılmasına izin veriyor ama benzer ittifaklar yerel seçimde yapılamıyor, çünkü yasa buna izin vermiyor. O yüzden 2019 yerel seçiminde kanuna karşı bir çeşit hile yoluyla işbirlikleri yapıldı. İstenen bugün de aynı işbirliklerini tekrarlamak.

Elbette partiler yerel düzeyde işbirlikleri yapabilir, böylece seçimden elde edecekleri faydayı maksimize etmeye çalışabilir. Ama bu işbirliklerini olmazsa olmaz görmek iki sebeple çok doğru değil: 1. Zaten rakibiniz olan partileri aday çıkartmamaya teşvik etmek sizin zayıflığınızın ifadesidir; 2. İş birliği yapmaya fazla arzulu gözükmek pazarlık gücünüzü azaltır.

İstanbul’u alın… Bu şehirde CHP’nin belli bir gücü zaten var. CHP 14 Mayıs’ta İstanbul’da yüzde 28,5 aldı. Ak Parti ise yüzde 35,8. Ancak Cumhurbaşkanı seçiminin ilk turunda Kemal Kılıçdaroğlu’nun İstanbul oyu, Tayyip Erdoğan’dan 200 bin daha fazlaydı. 

İstanbul için yapılacak büyükşehir belediye başkanlığı seçiminde de Ekrem İmamoğlu aslında Ak Parti adayını geride bırakabilir. İyi Parti ve HEDEP gibi partiler aday çıkartsalar ve yarışta olsalar dahi seçmen sandıkta İmamoğlu’na oy verebilir.

İstanbul’daki durumun aynısı Ankara için de geçerli. Burada da, İyi Parti ve HEDEP aday çıkartsalar dahi seçmen sandıkta Mansur Yavaş’a yönelebilir. 

O yüzden örneğin İstanbul’da ve Ankara’da CHP’nin aklına ‘Biz seçimi zaten kendi başımıza kazanırız’ demenin gelmemesi inanılır gibi değil. CHP kendini olduğundan çok daha aciz gözüyor. Bu aciz görme halini seçmen de görüyor ve durduk yerde seçmenin aklına ‘Galiba bunlar seçimi kaybedecek’ düşüncesi geliyor.

‘CHP’nin içler acısı hali’ derken kastettiğim şey bu. Partinin yeni genel başkanının kendisini olduğundan daha zayıf görmesi, ‘Bizimle işbirliği yapmak isteyen gelsin konuşuruz ama biz bu seçimi tek başımıza kazanacağız’ dememesi. Aksine, ‘Meral Ablaya gideceğim’ demesi.

Ancak CHP Genel Başkanının kapısını çalacağı ‘Meral Abla’nın partisi İyi Parti de bir başka içler acısı halde.

Bu parti kurulduğu günden beri bir kafa karışıklığının partisi. Her siyasi parti gibi bir reaksiyon olarak kuruldu İyi Parti. MHP’ye ve Ak Parti’ye oy vermeyen milliyetçi, muhafazakar, kısmen de eli CHP’ye oy vermeye gitmeyen eski merkez sağ seçmenin ilgisini çekti.

Esasen 100 yıl önce CHP de bir reaksiyon olarak doğmuştu; işgale, esir düşen padişahın kişiliksiz tutumuna, teslimiyetçiliğe bir reaksiyon olarak. Ama CHP daha ilk günden bu reaksiyoner negatif kimliğini pozitif bir kimliğe dönüştürdü. İyi Parti ise kurulalı 6 yıla geliyor, henüz bir pozitif kimlik geliştirebilmiş değil, hala o eski reaksiyonun partisi. O yüzden Türkiye’ye ne söylediği ve ne vaat ettiği meçhul.

Bu yetmezmiş gibi, ama aslında temel sebep bu fikirsizlikken, parti içinde de özel bir karışıklık çıktı. Çok sayıda iddia havada uçuşuyor ama görülen şu: 

Meral Akşener, seçime girilirken mevcut kurucu milletvekillerinin çoğunu listeye yazmadı, tamamen yeni bir liste yaptı. O listeye girenlerin beklentisi ile partinin aldığı sonuç arasında da ciddi bir mesafe oldu. 

Şimdi çıkan akçeli veya belden aşağı dedikodulu iç karışıklık, esas olarak partinin yeni milletvekillerinin hiç değilse bir bölümünün seçim öncesindeki beklentileriyle partinin ne olduğu tam bilinmeyen hedef ve amaçları arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanıyor.

Kibar ifadesiyle ‘İyi Parti bocalıyor’ denebilir ama ben ‘İçler acısı durumda’ demeyi daha doğru buluyorum.

CHP ve İyi Parti kendi bu içler acısı hallerinin seçmen tarafından görülmediğini düşünüyorlarsa fena halde yanılıyorlar.

Adliyedeki MHP-Ak Parti gerginliğinin bir başka dışa vurumu mu?

Adliyedeki MHP-Ak Parti gerginliğinin bir başka dışa vurumu mu?

Ülkü Ocakları, Milliyetçi Hareket Partisi’nin gençlik örgütünün adı. Bu örgütün eski genel başkanı Sinan Ateş, Ankara’da sokak ortasında bir suikaste kurban gitti, biliyorsunuz.

Bu cinayet, özellikle polis ve adliye kadrolarında bulunan MHP sempatizanları içinde bir duygusal karmaşaya neden oldu. Çünkü cinayeti işleyen şebeke de bu partiye hiç de uzak olmayan insanlardan oluşuyordu. Hatta yardım yataklıkla suçlananlar arasında bir MHP milletvekili de var, tutuklular arasında ise bir MHP Genel Başkan Yardımcısının etrafındaki isimler.

Bu cinayetin soruşturmasının yürütülmesinde ne kadar hassas davranıldığı konusu ilk günden beri tartışılıyor. Cinayetin tam sebebi hala aydınlatılmadı ama sebebin basit bir husumet olmadığı ortada.

Cinayeti soruşturan savcılar arasında sık sık değişiklikler oldu, bunların soruşturmanın selametini ne kadar etkilediği konusu da hep konuşuldu.

Geçenlerde bir olay yaşandı: Bir ‘Orhun Haber’ adlı sosyal medya adresinden cinayeti soruşturan savcıya ve Ankara Cumhuriyet Başsavcısına ‘FETÖ’cü’ suçlaması yöneltildi. Derken bu sosyal medya hesabının Ülkü Ocakları Genel Başkan Yardımcısı Mert Kerim Ejder ve kardeşi Servet Ejder’e ait olduğu ortaya çıktı. Ankara’da savcılık bu iki ismi gözaltına aldırdı, ardından da tutuklandı iki kardeş.

Şimdi bu olay, MHP ile Ak Parti arasında seçimden beri yaşandığı öne sürülen büyük yargı kavgasının bir unsuru olarak niteleniyor.

İktidarı oluşturan iki parti arasındaki bu çatırdama ilginç bir yere doğru gidiyor.

Siz hiç ölmek üzere olan birinin son mesajlarını okudunuz mu?

Siz hiç ölmek üzere olan birinin son mesajlarını okudunuz mu?

Türk sivil denizcilik tarihinin en büyük facialarından birini 19 Kasım günü yaşadık. Kafkametler adlı gemi Karadeniz’deki fırtınada parçalanarak battı.

Bugün 10Haber’de Hazar Dost’un haberinde bu geminin en genç personeli olan 24 yaşındaki üçüncü kaptan Berke Çamurtaş’ın annesiyle olan mesajlaşmaları var.

Bu mesajları okuduğumdan beri gözyaşlarımı tutamıyorum. Gencecik ve belli ki pırıl pırıl bir adamın ölüme adım adım yaklaşması, ‘Korkuyorum anne’ diye yazması, daha önce tanık olmadığım türden bir insan dramını anlatıyor.

Kafkametler gemisi, içindeki 12 kişiyle battı. Kurtarma ekipleri hala Berke’nin cesedine ulaşmaya çalışıyor.