29-11-2023
İsmet Berkan

Kazanın doğurduğuna inanıyorsun, öldüğüne neden inanmıyorsun?

Kazanın doğurduğuna inanıyorsun, öldüğüne neden inanmıyorsun?

Nasrettin Hoca’nın meşhur fıkrasını bilirsiniz.

Hoca bir gün komşusundan kazanını ödünç alır, birkaç gün sonra geri verirken içine bir küçük kazan da koyar.

Komşu küçük kazanı sorunca, ‘Senin kazan doğurdu’ der.

Derken yeniden kazanı ödünç alır hoca ve bu kez geri vermez. Komşu sorunca da, ‘Senin kazan öldü’ cevabını verir.

‘Kazan hiç ölür mü’ diye itiraz edecek olur komşusu ama hocanın cevabı hazırdır: ‘Doğurduğuna inanıyorsun, öldüğüne neden inanmıyorsun?’

Saadet zincirleri hep böyledir. Kazanın doğurduğuna inanır insanlar da, öldüğüne inanmak istemez.

Gelin bakın, bugün haberini koyduk, ABD’deki saygın California Üniversitesi’nin San Diego’daki iş idaresi okulundan ön MBA sertifikalı, okumuş yazmış bir genç kadın olan Melis Özsüt Şener’in öyküsüne…

Önce 150 bin dolar vermiş Seçil Erzan’a. Ertesi gün, sadece 1 günde 160 bin dolar olarak geri almış. Günlük faiz kazancı yüzde 6,6. Yıllığını varın siz hesaplayın.

Sonra gitmiş bu 160 bin doları olduğu gibi yeniden vermiş Seçil Erzan’a. Aradan aylar geçmiş, Erzan ona parasının 480 bin dolara çıktığını söylemiş ve 200 bin dolar vermiş. Yani kendi hesabına göre içeride daha 280 bin doları var.

Sonra Erzan’a içeride olduğunu hayal ettiği 280 bin doların üzerine bir de 237 bin dolar vermiş. Erzan bir süre sonra toplam parasının 700 bin doları geçtiğini söylemiş. Kazan doğurup duruyormuş yani.

Bugün bankadan veya Seçil Erzan’dan 237 bin dolar alacağı olduğu iddiasında. Ama bu doğru değil. Kazan hiçbir zaman doğurmadı, sadece bir kez öldü!

Bir başka isim Bülent ve İnci Çeviker çifti. Bülent bey bir sanayici, oto yan sanayii işinde. Belli ki başarılı.

Seçil Erzan ona yüksek faiz, hem de olmayacak bir faiz vaat ettiğinde inanıyor, gidiyor bankaya, o sırada kur korumalı mevduatta duran parasını çekmek istiyor. Banka da Denizbank bu arada.

Banka parayı vermek istemiyor, diyorlar ki ‘Vadenizin dolmasına sadece 1 gün var, bugün çekmeyin, zararınız olacak.’ Ama o dinlemiyor, çünkü Seçil Erzan ona ‘Bugün yatırdın yatırdın’ demiş, doğuran kazanı kaçırmak istemiyor.

Banka bununla da yetinmiyor, Bülent ve İnci Çeviker’in dolandırıcılık kurbanı olabileceğini düşünüp evlerine eleman yolluyor. Ama karı-koca doğuracak kazanın heyecanıyla banka memuruna yalan söylüyor, ‘Oturduğumuz evi ucuza alma fırsatı çıktı, onu kaçırmak istemiyoruz’ diyorlar. Banka çaresiz hesabı bozuyor, Çeviker’lere parasını veriyor.

Sadece bu işlem (kayıp faiz ve TL’yi dolara dönme) yüzünden Çeviker’ler 65 bin dolar kafadan zarar ediyorlar ama doğuracak kazanın çok daha büyük olacağına, verdikleri 2 milyon 198 bin doları 3 milyon dolar olarak sadece 46 günde geri alacaklarına çok eminler.

Öyle ya, sadece 46 günlük dolar faizi kazancı yüzde 36 olacak; yıllık kaça gelir? Varın siz hesaplayın, ama yüzde 400’ün üzerinde rakam bulacaksınız.

Çeviker’ler o kadar eminler ki kazanın doğuracağından, paralarını sokak ortasında daha önce hiç tanımadıkları birine, Ali Yörük’e teslim ediyorlar.

Sonuç: O kazan da ölüveriyor. ‘Kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyelim’ derken, tavuk da gidiyor. Veya bir başka atasözü: Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan da oluyorlar.

Bir üçüncü kişi, Atilla Baltaş.

O zaten para verirken işkillenmiş ama kazanın doğurma ihtimali o kadar heyecanlandırmış ki, şüphelerini unutmuş. Para teslim ettiği çantadaki GPS cihazı futbolcu Semih Kaya’ya ve ta Bodrum’a ulaşmış. Hatta Semih Kaya onu telefonla arayıp ‘Beni mi takip ediyorsun’ diye çıkışmış.

Ama Atilla Baltaş’ın aklına, ‘Yahu bu futbolcu benim telefonumu nereden buldu’ diye sormak gelmemiş, ‘Benim para çantam niye bu adamda’ diye de merak etmemiş, bu olanlardan birkaç gün sonra Seçil Erzan’a 1 milyon doları daha vermiş.

Onun kazanı da ölmüş. Şimdi inanmak istemiyor. Oysa kazanın doğuracağından çok emindi.

Dolandırılan, parası buhar olup uçan herkesin öyküsü böyle. Hepsi kazanın doğuracağına inanmış, bugün kazanın öldüğünü duyunca şaşırıyorlar.

Ama bu sistem içinde kazanın doğuracağına hiç inanmamış, o yüzden de yine Nasrettin Hocanın deyimiyle ‘Eşeğini sağlam kazığa bağlamış’ olanlar da var. 

Onlar sistemden kazançlı çıkanlar. Tefeci usulü çalışan, para verirken riskin farkında olan ve o yüzden Seçil Erzan’ın mal varlığına haciz koymaktan, Nur Erkasap gibi isimlerden senet almaya kadar önlem alan veya bilek gücüyle tehdit sallayanlar var. Savcılık bugün onların da peşinde, yakında iddianamesi ortaya çıkar.

Arda Turan, telefonda Seçil Erzan’a ‘Benim paramı kime verdin’ derken doğru soruyu soruyor. Erzan ondan aldığı parayı sistem içinde yer alan ve kazanın doğurmayacağını bilenlere, yani tefecilik yapanlara veriyor.

Şunu biliyoruz mesela: Emre Belözoğlu’nun parası herhalde onun da ‘Nur Abla’ diye hitab ettiği Nur Erkasap’a gitmiş. Atilla Baltaş’ın parası eski futbolcu Semih Kaya’ya Bodrum’da yazlık ev olmuş.

Arda da merak ediyor: Acaba onun sağdan soldan borç harç topladığı ve doğuracağına inandığı kazan parası kime gitti?

Soruyorum size: Bankadan 3 milyon dolar alacağınız olsa ve banka aylardır bu parayı ödemese ne yaparsınız?

Kendi adıma cevap vereyim: Elime bir pankart alır o bankanın kapısına çadır kurarım en azından.

3 milyon dolar, dünyanın her yerinde çok büyük para. İnsan bu parasını almak için çalmadık kapı, denenmedik çare bırakmaz.

Fatih Terim’in bunca aydır o alacağını geri istemek için hiçbir şey yapmaması, en basitinden bankaya bir alacak davası açmaması nedendir?

5 aylık 10Haber, rakiplerine fark atarken

5 aylık 10Haber, rakiplerine fark atarken

Ülkemizde kurumsal anlamda gazeteciliğin tamamen çöktüğüne kanaat getirmemek elde değil. Evet, hala kalmış iyi gazetecilerimiz var ama gazetecilik kurumlarımız maalesef çok kötü bir sınav veriyor bu son dolandırıcılık hadisesinde.

Oysa iddianame çoktan alenileşti. İddianamenin ek klasörleri haftalardır avukatların ellerinde.

Gazeteci, bu belgeleri gerek savcılıktan gerekse avukatlardan temin eden, sonra da o belgeleri okuyup haberleştiren insana verilen isim. Amaç, kamuoyunun büyük ilgisini çeken bu konuda kamuoyunu bilgilendirmek elbette.

Benim gazetecilik diye bildiğim şey, gazete, televizyon veya web sitesi, haber kurumunun böyle bir olaya anında refleks vermesini ve hemen bu haberleri yağmur gibi yağdırmasını gerektirir.

Nitekim, Hakan Çelenk’in yönettiği 10Haber bu refleksi bir an düşünmeden verdi, önce dava iddianamesi, ardından ek klasörler derken bu davayla ilgili her türlü belgeye ulaştık. İddianamede ve ek klasörlerinde o kadar çok haber konusu var ki, yazmaya yetişemiyoruz desem yeridir.

Bu sayede kurulalı ve yayına başlayalı sadece 5 ay olan 10Haber, uzun yıllardır, bazıları 70 yıldır, 100 yıldır var olan bütün o habercilik kurumlarına tur bindirmiş durumda. Bizden çok daha geniş ekiplerle çalışan koca gazeteler, bu olayın öneminin ve kamuoyunda çektiği ilginin farkına günler sonra vardılar ve hala kaybettikleri zamanı telafi edebilmiş değiller.

Ha, kimsenin hakkını yemek istemem: Bazı bireysel gazeteciler (mesela İsmail Saymaz) başından beri bu konuda bizimle yarışıyor, hatta bazen bizi geçiyor. Ama o bir bireysel gazeteci, gazeteciler arasında her zaman bu haber rekabeti olur, her zaman biri diğerini atlatır.

Benim kastettiğim şey kurumsal rekabet. 10Haber, bu olaya anında gazetecilik refleksi vererek bence rüştünü ispat etti.

Spekülasyon şehveti gazeteciliğin önüne geçince…

Spekülasyon şehveti gazeteciliğin önüne geçince…

Bu Seçil Erzan olayından hareketle yaptığım bir dizi gözlemi paylaşmama izin verin.

10Haber’in muhabirleri Masum Gök ve Ersin Eroğlu, Caner Taşpınar’ın koordinasyonunda ve Hakan Çelenk’in yönetiminde somut dava dosyasını haberleştiriyor.

10Haber ilk günden itibaren spekülasyondan, dava dosyasında var olduğunu gördüğü boşlukları kendi varsayımlarıyla doldurmaktan, tahmin yürütmekten ve kişi ya da kurumları suçlamaktan kaçınıyor.

Avukatların iddialarını da hep bir süzgeçten geçiriyoruz ve her seferinde özellikle vurguluyoruz: Bu, avukatın iddiası, bu falancanın iddiası.

Havada uçuşan milyonlarca dolar var. Toplam paranın hesabını yapabilen yok. Daha birkaç gün önce haberleştirdik, üç ayrı toplam para var, iki ayrı kayıp para miktarı. Mahkemedeki iddianameye göre ‘kayıp’ olan para 26 milyon dolara yakın, Mali Polis’in bulduğu bir belgeye göre 10 milyon dolardan biraz fazla.

Tek başına bu bile, ne bu olayın şüphelisinin ne de şikayetçilerinin verdiği rakamların kesin kabul edilemeyeceğini bize söylüyor. Gerçek şu ki, mesela Arda Turan’ın toplamda 13,9 milyon dolar verdiği, şu an için onun iddiasından ibaret. Ortada bu paranın verildiğine dair başka bir kanıt yok, sadece söz var.

Oysa ‘haber’ televizyonlarında konuşanlara, kimi köşe yazarlarına, hatta ‘haber’ kılığında karşımıza çıkanlara baksanız spekülasyonun, somut dayanağı olmayan ama kimliği belirsiz kişilere dayanan iddiaların haddi hesabı yok.

Güvenilir haber okumak istiyorsanız, 10Haber’i izleyin. Hakan Çelenk liderliğindeki bu ekip sayesinde belgesi, somut dayanağı olmayan tek satır burada çıkmıyor.