15-12-2023
İsmet Berkan

Çöken sadece İyi Parti değil; muhalefet anlayışı kendi içine doğru patlamaya hazırlanıyor

Çöken sadece İyi Parti değil; muhalefet anlayışı kendi içine doğru patlamaya hazırlanıyor

Fizik biliminden alınma iki kavram. İngilizceleriyle vereyim:

İlki ‘Explosion.’ Türkçe’ye ‘Patlama’ diye çeviriyoruz. İkinci kavram ise ‘Implosion.’ Bunu Türkçeye nasıl çevirmek gerek? Bazı sözlükler ‘İç patlama’ diyor ama ‘Çökme’ diyen de var.

‘Explosion’ veya ‘Patlama’ adı üzerinde, bir merkezden bütün yönlere doğru bir hızlı genişlemeyi ifade ediyor. İnsanın gözünde canlandırması da kolay.

Buna karşılık ‘implosion’ veya ‘iç patlama’ tam tersi bir durum. 

Örneği fizik biliminden vereceğim: 

Bazı yıldızlar, kendi yakıtlarını tükettiklerinde ortaya çıkan daha ağır atomların etkisiyle önce dışa doğru, birer süper nova olarak patlarlar. 

Ama bu patlamanın merkezinde kalan ağır atomların kütle çekim gücü o kadar yüksektir ki, bu muazzam patlamayı kısa süre içinde ‘implosion’ izler. 

Esasında bu da bir ‘patlama’dır ama dışa doğru değil içe doğrudur. O merkeze öyle bir çöker ki yıldızın kalıntıları, başlangıç kütlesine bağlı olarak ya ortaya bir kara delik çıkar ya da nötron yıldızı.

Bugünlerde Türk siyasetinde yaşamakta olduğumuz İyi Parti olayını fizikteki işte bu mekanizmaya benzetiyorum.

Partide şu an bir dışa doğru patlama yaşanıyor, pek çok isim partiden kopuyor veya koparılıyor. Ama buna bakıp aldanmayın, en sonunda mutlaka içe doğru bir patlama da yaşanacak ve bu parti geride bir boşluk bırakarak ortadan kaybolacak.

İyi Parti’ye bak, muhalefetin sorununu anla

Türkiye’nin tarihten gelen keskin siyasi bölünmesi ‘Türkçüler’ ile ‘İslamcılar’ arasındadır. Ülkemiz bu siyasi bölünmeyi her zaman çok keskin olarak yaşamadı, çoğu zaman ara renkler, ara formlar bu bölünmede öne çıktı ama 2002’de Ak Parti’nin iktidara gelmesi bu temel bölünmeyi yeniden getirip önümüze koydu.

‘Türkçü’ akım çok zaman önce kendi içinde ikiye bölünmüştü. Daha modernleşmeci, daha Batı yanlısı kesim CHP’de temsil edilirken daha muhafazakar kesimler MHP’deydi ve bu iki parti keskin bir rekabet yaşıyordu. 

Ama Ak Parti iktidarı bu rekabeti rafa kaldırdı; 2007’den itibaren CHP ile MHP’yi sık sık yan yana gördük. Bu yan yanalık hali 2015 sonuna kadar devam etti.

Siyasi bölünmenin bam teli: Kürt meselesi

2015 Haziran seçiminde Ak Parti tek başına iktidarı kaybetti. Ama ortaya da çok ilginç bir Meclis tablosu koydu: Ak Parti dışındaki partilerin iktidar olabilmesinin yegane yolu Kürt siyasi hareketinin temsilcisi HDP’nin iktidar ortağı olmasıydı.

MHP lideri Devlet Bahçeli bu gerçeği gördü, ona göre Ak Parti’ye olan muhalefeti onun HDP ile yan yana durmasına izin verecek kadar önemli değildi. Daha büyük düşman HDP idi. Daha seçim gecesi tutumunu ilan etti Bahçeli: Hiçbir hükümet alternatifi içinde yer almayacaktı.

Bahçeli’nin bu tutumunu gören Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da seçimin yeniden yapılmasının uygulanabilir bir siyasi strateji olduğunu düşündü, gerçekten de seçim Kasım ayında yeniden yapıldı, Ak Parti bir kez daha tek başına iktidara geldi.

İyi Parti’nin MHP’den kopuşu

İşte bu şartlar altında liderlerinin Ak Parti’nin yeniden iktidar olmasını kolaylaştırmasına kızan MHP’lilerin kurduğu bir parti oldu İyi Parti.

Meral Akşener ve arkadaşları önce parti içinde muhalefeti denedi ama hukuken haklı oldukları halde kurultayın yapılmasını Ak Parti iktidarı engelledi, Devlet Bahçeli koltuğunu korudu, bunun üzerine MHP’den kopuş gerçekleşti.

İyi Parti MHP’den koparken Devlet Bahçeli MHP’si ile Tayyip Erdoğan arasındaki yakınlaşmanın da temeli atıldı. Bu yakınlaşma sonunda bugünkü başkanlık sistemine evrildi. Devlet Bahçeli olmasa bu Anayasa değişikliği gerçekleşmezdi.

Ama aynı Kürt sorunu İyi Parti’nin de sonunu getirdi

Artık adına ‘tarihin cilvesi’ mi demeli, yoksa ‘tarihin intikamı’ mı bilemedim, bu son seçim İyi Parti’nin sonunu getirirken Kürt siyasi hareketinin partisinin genel anlamda muhalefet saflarındaki varlığı son derece önemli bir rol oynadı.

Esasen 14 Mayıs ve 28 Mayıs seçimleri Devlet Bahçeli’nin 2015’teki temel tahlilinin hayatın pratiği anlamında doğru olduğunu bir kez daha gösterdi. Kürt siyasi hareketini dolaylı yoldan bile iktidara taşımaya çalışmak seçmen tarafından sert biçimde cezalandırılma sebebiydi. 

Dolayısıyla MHP’den o dönemde kopan parçaya siyasi yelpaze içinde aslında bir yer olmadığı ortaya çıktı.

İyi Parti kuruluşundan bugüne ‘Eski MHP’lilerin partisi’ olmak dışında bir kimlik geliştiremediği için bugün içine çöküyor, bir kara delik olmaya doğru ilerliyor.

Muhalif siyasetin en büyük sorunu İyi Parti değil

Fakat tabii, Türkiye’de ‘muhalif’ denen siyasetin sorunları içinde İyi Parti’nin bugün başından geçenler ‘sorun’ bile değil, sadece mevcut devasa sorunun dışa vurumu.

Sorun, Türkiye’nin tarihsel siyasi bölünmüşlüğünün ortadan kalkmaya yüz tutması ve bu sebeple iktidar karşısında tutarlı bir pozisyonun bir türlü alınamaması.

Ak Parti ile MHP, daha doğrusu Tayyip Erdoğan ile Devlet Bahçeli arasında 2016’dan beri devam eden işbirliği, iki partinin ideolojik olarak birbirine yaklaşması, Türkiye’de ‘İslamcılık’ın yeniden yüzde 5-7 arası eski küçük pozisyonuna dönmesini, Türkçülük ile İslamcılık arasındaki gerilimin sona ermesini sağladı.

Ak Parti aynı zamanda ‘modern’i de kapsadığı ve İslamcılığını ‘muhafazakarlık’a dönüştürüp esasen milliyetçilik yapmaya başladığı için muhalefetin altındaki ideolojik/tarihsel zemin ortadan kalkmış durumda.

Batı yanlısı olmak, Batılı değerleri savunmak ise artık otomatik biçimde örnek alınan ve ‘ileri’yi temsil eden şeyler değil, aksine teslimiyetçilik ve gayrı milli olmanın belirtileri gibi görülüyor.

Esas önemlisi CHP’nin kimlik sancısı

Bugünlerde İyi Parti’yi konuşuyoruz haklı olarak, çünkü içinde büyük bir çalkalanma var ama anlatmaya çalışıyorum ki esas sorun orada değil. Esas sorun CHP’nin uzun yıllardır yaşadığı kimlik sancısı.

CHP bu sancısının fazlasıyla farkında, o yüzden işe genel başkan değişikliği ile başladı ama yeni genel başkanın henüz bu partiyi Cumhur İttifakı’nın karşısında nasıl konumlayacağı belli değil. Şimdilik eski ezberlerle devam ediliyor ve o eski ezberin anlamlı bir başarı getirmediği ortada.

Siyasetin katalizörü Kürt siyasi hareketi

Tabii, Türkiye’de siyaseti ve iktidar-muhalefet dengesini odadaki fili konuşmadan düşünmek imkansız. Herkesin görmezden gelmeye çalıştığı odadaki fil olan Kürt siyasi hareketinde bugünlerde yeni yönelimler dikkat çekiyor.

Bu hareket artık DEM adı verilen bir partinin çatısı altında. Partinin yeni eş başkanı Tuncer Bakırhan uzun yıllarını Kürt siyasi hareketi içinde geçirmiş tecrübeli bir isim.

Bu isim son günlerde bir hayli sert söylemlerle (Kayyum valilere ‘Sömürge valisi’ demek, Güneydoğu Anadolu’yu Gazze’ye benzetmek gibi) konuşuyor.

Kürt siyasi hareketinin bir kez daha PKK söylemlerine yaklaşması Türkiye’de ciddi bir sertleşmeye de neden olur; bu alanda epeydir tanık olduğumuz göreli yumuşama sona erer.

Ama onun ötesinde, Kürt siyasi hareketinin sertlik söylemine geri dönmesi iktidar-muhalefet ilişkilerini de kökünden etkileyebilir, muhalefete milliyetçilikten başka gidecek kapı bırakmayabilir, dolaylı olarak Cumhur İttifakı’nın yeniden güçlenmesini beraberinde getirebilir.

Kısacası içe doğru patlama sadece İyi Parti’nin sorunu değil; Türk siyasetinde taşlar yerine oturana kadar bütün muhalefetin sorunu olmaya devam edecek.

Yabancılar ‘doğru faiz’i buldu mu? TL’ye dönmeli mi?

Yabancılar ‘doğru faiz’i buldu mu? TL’ye dönmeli mi?

Son bir hafta içinde Türkiye’ye neredeyse 1,5 milyar dolar ‘sıcak para’ girdi. Bu paranın aslan parçası (neredeyse 900 milyon doları) devlet iç borçlanma senetlerine (DİBS) yatırıldı.

Piyasanın gösterge faiz diye gördüğü iki yıllık bononun faizi bir ay önce yüzde 41,68’di, dün 38,38’e indi. Yani bononun fiyatı artıyor. Bundan bir ay önce bu bonoyu alanlar dün akşam itibarıyla 330 baz puan faiz karı elde etmişti bile.

Hatırlayacaksınız, DİBS faizi yüzde 41’in üzerine çıktığında ben burada ‘Doğru faiz kaç’ diye sormuştum. O sırada bankalar Hazine ihalesinde bu kağıtlara yüzde 41 faiz vermişlerdi.

Mehmet Şimşek ve Gaye Erkan daha önce benzerlerini gördüğümüz bir ‘krizden çıkış’ ve anti-enflasyonist program uyguluyor. Bu tür programların doğası, bir noktada TL faizlerin getirisinin diğer alternatiflerin getirisinden yüksek olmasını gerektiriyor. İşte o yüzden ben de ‘O noktada mıyız’ diye merak ediyorum.

Şimdi yabancıların DİBS’e başlayan hücumundan anlıyoruz ki, en azından bu paranın sahipleri enflasyonun ve dolar kurunun artışının bu faiz rakamının altında kalacağını hesaplıyor. İlk ay hesaplarında yanılmadılar; dolar kurundaki artış 330 baz puanın altında kaldı, faizdekiler dolar bazında para kazandı.

Ukrayna, Moldova, Gürcistan AB’ye, Türkiye kenara

Ukrayna, Moldova, Gürcistan AB’ye, Türkiye kenara

Avrupa Birliği liderler zirvesinden beklenen karar çıktı: Ukrayna ve Moldova ile tam üyelik müzakereleri başlatılıyor; Gürcistan’a ise aday üye statüsü verildi ama müzakerelerin başlamasına karar verilmedi henüz.

Türkiye, biliyorsunuz 2005 yılından beri tam üyelik müzakereleri açık duran bir ülke ama yıllardır ne müzakere var ne başka bir şey. Türkiye-AB ilişkileri donmuş durumda.

Daha ilginci, ne Türkiye ne de Avrupa bu ilişkileri buzdolabından çıkartmak için bir arayış içinde.

AB ile Türkiye’nin ilişkileri bırakın ilerlemeyi ciddi bir gerileme içindeyken birlik başka ülkeleri üye olarak almaya devam ediyor. Batı Balkanlar buna örnek.

Eskiden ‘Biz istiyoruz ama Avrupa bizi almıyor’ derdik kolayca ama bence şunu kabul etmeliyiz: Artık biz de AB üyesi olmayı istemiyoruz, bize üyeliği altın tepsi içinde sunsalar bile bizim itirazlarımız olacak, egemenlik haklarımızdan ve bağımsız dış politika yürütmekten vazgeçmeyeceğiz.

Bu haliyle Türkiye bir ölçüde Britanya’ya benziyor. Bu ülke nihayetinde AB’nin ayrıksı üyesi olmaktan vazgeçti ve birlikten tamamen ayrıldı. Dünya da sona ermedi.

Bakalım Türkiye ne yöne ilerleyecek…

Meğer atalarım Neanderthal imiş…

Meğer atalarım Neanderthal imiş…

Bugün 10Haber’de bir haber var, özellikle ilgimi çekti: Almanya’dan bilim insanlarının yaptığı bir araştırmaya göre ‘sabah insanı’ olarak tanımlanan, akşamları erken yatıp sabahları da güne erkenden başlayanların genlerinde Neanderthal atalarımızdan kalma bazı genler varmış.

Ben kendimi bildim bileli ‘sabah insanı’ oldum. Erken kalkmayı hem de çok erken kalkmayı severim ve kalkarım. Kafam sabahları daha iyi çalışır. 

Düne kadar şunu bilirdim: Uzak ataları (yani insan olmazdan önceki ataları) geceleri avcılardan korunmak için uyuyan, gündüzleri kendi avlanan türlerden gelenlerimiz ‘sabah insanı’; aksine geceleri avlanmaya çıkıp gündüzleri uyuyan veya saklananlarımız ise ‘gece insanı’ oluyordu.

Bilmiyorum bu teori hala geçerli mi, ama Neanderthal’lerin gündüz insanı olduğu belli.

Biliyorsunuz, modern insanın esas atası ‘Homo Sapiens’ adı verilen tür. Bu tür, Afrika’dan çıkıp Kuzey’e yöneldiğinde kendisinden bin yıllar önce Afrika’dan çıkıp daha Kuzeye yerleşmiş olan Neanderthal’lerle karşılaştı.

İki türün birbirine karıştığı ve Neanderthal’lerin zamanla yok olduğu düşünülüyor. Yani bazılarımızda Neanderthal geni olması çok da şaşırtıcı değil.