17-01-2024
İsmet Berkan

Önünüze gündem diye konan minik kaseyi fırlatıp atın

Önünüze gündem diye konan minik kaseyi fırlatıp atın

Uzun yıllar gazetede odamdaki televizyonda gün boyu bir haber kanalı hep açık kaldı. Bunun biz gazetecilerin ‘rutin gündem’ adını verdiği gündemi izlemenin ve olan bitene de neredeyse anında tanık olmanın pratik bir yolu olduğunu düşünüyordum.

Sabahları güne diğer gazeteleri satır satır okuyarak başlardım pek çok meslektaşım gibi. Onlarda olan ama bizde olmayanlara bakardım. Ne haber atlamışız? Bizim ve onların verdiği aynı haberlerin içinde fark var mı, fazladan bir ayrıntı var mı?

Medyada rekabet çok sertti, geride kalmamak ve çeşitli mevzilerde öne geçmek önemliydi. Bunun için rakiplerinize bakıyordunuz.

Fakat bir süre sonra bunun en azından bende kısır döngü yarattığını fark ettim. Rakipleri ve bu arada gün boyu karşımda açık olan haber kanalını izlemek ister istemez dünyayı da Türkiye’yi de gözümde sınırlıyordu; bir çeşit at gözlüğü işlevi görmeye başlıyordu bu rutin faaliyetim. Oysa rekabette öne geçmenin yolu tamamen başka yerden bakmak, rakiplere benzemek değil farklılaşmaktı.

O zamanlar, yani 90’larda ve 2000’lerin ilk 10 yılında adına ‘gündem’ dediğimiz şey bugüne göre bir hayli zengin ve genişti. Aynı anda pek çok şeyi birden tartışabilirdi Türkiye ve bu renkli tartışma daha çok merkez medyada yaşanırdı.

Medya kültür savaşının tarafı olunca

Ama bugünden bakınca daha net görebiliyorum, sanırım 2006-07’den itibaren gündem daralmaya, birkaç madde içine hapsolmaya başladı. Biz gazetecilerin kafasına takılı at gözlüğünün bize gösterdiği alan daraldıkça okuyucu ve izleyicilerin bakış açısı da daralıyordu.

Bir gün geldi, daralma o seviyeye yükseldi ki bütün Türk medyası neredeyse tek bir konuyu (laiklik) tartışır hale geldi. Biz bu tartışmayı çok önemli, yegane konu sanıyor, halkın da en çok merak ettiği şey budur sanıyorduk ama öyle değildi işte. Türkiye’de ‘merkez medya’ kavramı o gün sona erdi sanırım. Artık merkez falan yoktu, siyasetteki kültür savaşının açık tarafı olan medyalar vardı.

Aradan geçen zaman, özellikle Doğan Grubu’nun medyadan tamamen çıkması ve el değiştirmesi medyayı iyice gündelik hayatın dışında yaşayan, son derece dar bir gündemde meşgul olan ve kültür savaşının propaganda aracına dönüştüren süreci tamamladı.

Makulü normalde, normali de makulde aramak

Merkez medyanın temel fonksiyonlarından biri toplumdaki tartışma konularını bir anlamda ‘modere etmek’tir. Yani tartışmayı yönetmek, düzenli ve mümkünse düzeyli bir halde tutmak. Çoğu zaman merkez medya tartışmada taraf değildir, aktarıcıdır, ama aktarırken tartışmanın düzeyini belli bir seviyede tutar. Yaygın deyişle ‘ağzı olan konuşuyor’a izin vermez, uzmanını, sahiden söyleyecek sözü olanı, söylediği sözün temsil kabiliyeti olanı konuşturur.

Medya tartışması tanımı gereği çok da derin değildir ama çok sığ bir tartışma olsun da istemezdi eskiden medya. Merkez medya toplumda varsayılan bir ortalamayı temsile çalışırdı, rahmetli Metin Toker’in deyimiyle normali makulde, makulü de normalde arardı.

Oysa bir de bugüne bakın. Medyanın at gözlüğünün bakış alanı iyice daralmış durumda. Yönettiği (modere ettiği) tartışmalar sığ olmanın da ötesine geçmiş, bir minicik kaseye dönüşmüş durumda. Bütün toplumu da o minicik kasenin içine sokmaya, oradaki ceviz kabuğunu doldurmayacak sözlerle toplumu yaşanan kültür savaşında bir tarafa çekmeye çalışıyor.

Farkında olarak veya olmayarak milyonlarca insan bu dayatılan sığlığın dışına kaçtı; medyayı izlemez oldular.

Sorun sadece Türkiye’ye özgü değil

Bu sorun sadece ülkemize özgü de değil. Daha yakın zamanda Amerikan medyası hakkında bir araştırmanın sonucunu okudum. 

Araştırmacılar gazetelerde, web sitelerinde ve görsel işitsel medyada yer alan on binlerce haber metnini yapay zekaya taratmış ve bu haber metinlerinde kullanılan kelimelere bakmışlar. O kelime ve kavramların yüzde 60’tan fazlası ‘ilerici liberal’ adı verilen Demokrat Parti’nin sol kanadının kullandığı kelime ve kavramlar çıkmış. 

Yani Amerikan medyası açık biçimde Cumhuriyetçi seçmenden uzaklaşıp Demokrat Partili, onun da solunda yer alan seçmene yönelmiş. Bu yönelim ülkenin diğer yarısını oluşturan seçmen ve okurlar için medyanın hem geçerliliğini (relevant), hem de inanılırlığını eritmiş. 

Sonuç: Düşen tirajlar, düşen izlenme ve okunma oranları. 

Ama bir sonuç daha var: Bir tarafın aşırı uç görüşleri diğer tarafın aşırı uç görüşlerini de keskinleştirmiş. Amerika’da Trump ve onun gibi düşünenlerin yükselişiyle ‘ilerici liberal’lerin yükselişi arasında paralellik var. Bu ülkenin siyasi tartışma gündemi de giderek sığlaşıyor, giderek çok daha az maddeli bir gündeme dönüşüyor.

Bundan sekiz yıl önce Donald Trump Iowa eyaletindeki önseçimde komik seviyede oy almış, alay konusu olmuştu. Bugün yüzde 50’nin üzerinde oy aldı, eyaleti sildi süpürdü. Bu derin siyasi değişimin arka planında Amerikan medyasının tartışmaları yönetmekte giderek daha geçersiz (irrelevant) olmasının ciddi payı var.

10Haber farkıyla sığlıktan çıkış

Geçen yıl bu vakitler 10Haber’i bugün gördüğünüz formatına çevirmeye hazırlanırken yaptığımız temel tahlil de buydu: 

Medya toplumdaki kültür savaşında tarafların destroyerlerine dönüşmüştü. Biz ise bu savaşta taraf olmayacak, savaşı aktaran, savaşın yer yer düştüğü komik seviyeleri anlatan olacaktık.

Ama sadece bu değil. Önümüze gündem diye konan o minicik kaseyi elimizin tersiyle itecek, hayatın bütün alanlarını kapsamaya çalışan çok daha zengin bir haber içeriği sunacaktık.

Bu uzun yazıyla zaten çok vaktinizi aldığımın farkındayım, ama sizden biraz daha vakit isteyecek, bugünkü 10Haber’den bazı örnekler, başka medyaların hiçbir biçimde gündeminde olmayan örnekler vereceğim.

-Türkiye’nin ilk astronotunun uzay yolculuğuna bu akşam çıkacak olması neredeyse her yerde var haber olarak. Ama bizdeki habere bir bakın, bu kadar zengin ve doyurucusunu başka yerde görecek misiniz? Sadece haber de değil, bu yolculuğun neden önemli olduğunu bir uzmanın kaleminden okuyun.

-Laboratuvar ortamında üretilmiş et küresel iklim krizi nedeniyle bütün dünyanın gündeminde. Türkiye’den bir şirketin de laboratuvar ortamında et üretmek, et üretimini desteklemek için çalıştığını biliyor muydunuz?

-Yaralandınız, diyelim eliniz kesildi. Yara bandını yapıştırdınız ve yaranın kabuk tutup iyileşmesini bekliyorsunuz. Bu süreçte beyninizin, beyninizdeki zaman algısının ne kadar önemli rol oynadığını biliyor muydunuz? Müthiş bir deney yapılmış, gerçekte aradan sadece 28 dakika geçtiği halde bazı denekler bunu 14 dakika, bazı denekler ise 56 dakika gibi hissetmiş. 56 dakika geçti sananların yaraları iyileşmiş, 14 dakika geçti sananlarınki ise iyileşmemiş. Beynimizin oynadığı güzel bir oyun.

-Performans sanatının dünyadaki en önemli ismi Marina Abromovic ülkemizde de çok ünlü. O Abromovic şimdi kozmetik işine girdi, kendi adıyla cilt bakım ürünleri satmaya başladı. Peki ama bu bir sanatçının ticarileşmesi mi, yoksa aynı sanatçının bir başka performansı mı? Bu konuyu tartışan bir yazıya ne dersiniz?

-Türkiye, yaygın efsanenin tersine çok kitap okunan ve satılan bir ülke. Peki neler okuyoruz? Buyrun Türkiye’nin bir okur olarak portresine.

-Kamikaze kavramını hepimiz biliriz. Peki ama ölmeye giden bu genç Japon pilotları robot değil de insan olarak ne kadar tanıyoruz?

-Tutkularının peşinden git… Bu sloganı hayata geçiren Kayseri’deki Abdullah Gül Üniversitesi’nden dokuz genç mühendisle tanışmak ister misiniz? Burs parasını tutkularına yatıran ve sonunda bir bilgisayar oyunu startapı kuran gençlerle ilgili o haberimiz.

-Cihatçı bir terörist, Kuveytli Hakem Al Mutairi pek çok ülkenin aradığı bir isim. Ama Türkiye’den süresiz oturma izni almış, burada kitaplar yayınlamış.

-Türkiye’nin hukuk devleti uygulanmayan bir Anayasa Mahkemesi kararı nedeniyle ciddi krizden geçiyor. Peki krizin çözümü için siyaset cephesinde ne gibi öneriler konuşuluyor?

-Bu hafta gösterimde rekor sayıda yerli film var ve hafta sonu bu filmler için sinemaları doldurduk. Bakın geçen hafta sonu hangi filme kaç kişi gitti?

-Kızıldeniz’de İran’a yakın Husi korsanlar Süveyş kanalından geçen ticari trafiği etkiliyor. Türkiye’ye petrol taşıyan bir gemi de kaçırıldı. Bu korsanlardan biri, genç bir Yemenli ise tuhaf biçimde yakışıklılığıyla dünya çapında viral bir kahramana dönüştü. Yaşadığımız dünyanın tuhaflığına bir örnek.

Daha uzatmayacağım. 10Haber’e eğer abone değilseniz her gün böyle çok sayıda haberi ve tartışma konusunu kaçırıyorsunuz.

Meclis Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürecek olursa…

Meclis Can Atalay’ın milletvekilliğini düşürecek olursa…

Türk siyasetinde bugünlerde en zor seçimlerden biriyle karşı karşıya olan isim, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Numan Kurtulmuş.

Gerek Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve gerekse MHP lideri Devlet Bahçeli, Kurtulmuş’tan Türkiye İşçi Partisi Hatay milletvekili Can Atalay ile ilgili Yargıtay’ın mahkumiyeti onama kararını Meclis kürsüsünden okutmasını istiyor. Karar okunacak olursa Can Atalay’ın milletvekilliği sona erecek.

Numan Kurtulmuş ise kararı Meclis Başkanı seçildiği günlerde masasında bulduğu halde aylardır bunu yapmıyor. Ama son haftalarda Kurtulmuş üzerindeki baskı ağırlaştı.

Geçmişte benzer bir durum HDP milletvekili Haluk Gergerlioğlu ve CHP milletvekili Enis Berberoğlu için geçerli olmuş, bu iki ismin milletvekilliklerine son verilmiş, ama sonra onlar Anayasa Mahkemesi kararıyla bu sıfatlarını geri kazanmıştı.

Şimdi ise Can Atalay için Anayasa Mahkemesi’nin bir değil iki kararı birden var neden hala milletvekili sıfatı taşıdığına dair.

Can Atalay’ın milletvekilliğinin düşürülmesi Meclis Başkanlığının da Anayasal düzene karşı darbeye katılması anlamına gelecek.

Türk yargısı kan parasının geçerliğini kabul mu etti?

Türk yargısı kan parasının geçerliğini kabul mu etti?

Biliyorsunuz, Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu Mohammed Hassan Shekh Mohamud İstanbul’da trafik kazası yaptı, bir motokurye olan Yunus Emre Göçer’e çarptı. Kazadan sonra Göçer günlerce komada kaldı, sonunda da hayatını kaybetti. Somali Cumhurbaşkanı’nın oğlu ise poliste ifade verdikten sonra salıverildi, elini kolunu sallaya sallaya Türkiye’den ayrıldı (O sırada Yunus Emre Göçer henüz ölmemişti).

Daha sonra tartışmalar yaşandı ve açılan kamu davasında motokurye Yunus Emre Göçer’in ailesi şikayetçi olmaktan vazgeçti. Resmen açıklanmadı ama Somali Cumhurbaşkanının oğlunun aileye ‘kan parası’ verdiği anlaşılıyor. Bu adet Türkiye’de de var, bazı Arap ülkelerinde ise hukukun da parçası. Ama Türkiye’de hukuken geçerli bir şey değil.

Sonuç olarak Somali Cumhurbaşkanının oğlunu yargılayan mahkeme de dün kararını verdi, Mohamud’a “taksirle ölüme neden olmak”tan 2 yıl 6 ay hapis cezası verildi. Bu ceza da adli para cezasına çevrildi. Böylece Mohammed Hassan Sheikh Mohamud 27 bin 300 lira adli para cezasına çarptırılmış oldu. Yani neredeyse kan parası hukuken geçerli bir şeye dönüştü.