27-01-2024
İsmet Berkan

İsrail’in Lahey’de yargılanacak olmasının derin anlamları

İsrail’in Lahey’de yargılanacak olmasının derin anlamları

Bundan tam 69 yıl önce bugün, 27 Ocak 1945’te müttefik askerleri Polonya’daki Auschwitz-Birkenau kampına girmiş, bu kampta hayatta kalan Yahudileri kurtarmıştı.

Birleşmiş Milletler bugünü Uluslararası Yahudi Soykırımı (Holokost) Anma Günü olarak ilan etti. Bugün İsrail’de de, Amerika’da da, Avrupa ülkelerinde de, Auschwitz-Birkenau Kampında da anma törenleri düzenlenecek.

2. Dünya Savaşı’nda Nazi’lerin başta Yahudiler olmak üzere Çingeneleri, homoseksüelleri, sosyalist ve komünistleri sistematik olarak öldürmesi, öldürmek ne kelime bu grupların kökünü kurutmaya çalışması savaş sonrasında özel bir hukuk yaratılmasını gerekli kıldı.

‘Soykırım’ (Genocide) adıyla özel bir suç tanımlandı, bu suç da ‘İnsanlığa karşı suç’ olarak nitelendi.

Bugün, Avrupa Yahudilerinin soykırıma uğramasıyla ilgili bu önemli anma gününde, o Yahudilerin devleti olan İsrail’in soykırım sanığı olarak yargılanmasına karar verilmiş olması bence son derece anlamlı bir tesadüf.

Güney Afrika tarafından Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Adalet Divanı’nda açılan davada ilk ara karar verildi ve dün açıklandı. Meraklısı kararın İngilizce tam metnini buradan okuyabilir.

Tabii biz Anayasa Mahkemesi’nin üst üste almak zorunda kaldığı kararların bile uygulanmadığını gören ve bu yüzden hukuka, mahkemelere, adalete güven duygusu neredeyse sıfıra yaklaşmış bir toplumuz; o yüzden bu uluslararası mahkemenin kararını önemsememek bize doğal geliyor olabilir.

Ama içimizde insanlığa dair en ufak bir ümidin kırıntısı hala duruyorsa, aslında aldığı kararı uygulatmak için hiçbir zorlayıcı yolu bulunmayan, bu anlamda belki dünyanın en güçsüz mahkemesi olan UAD’nin kararını da ciddiye almalıyız.

Çünkü bu karar alıp birini hapse atmanın ötesinde temel ahlakla, bütün insanlığın ulaştığı ahlaki seviyeyle ilgili bir karar.

İsrail’in dün alınan bu karara hiç uymaması, Gazze’de sivillere yönelik bombardımanına devam etmesi, Gazzelilerin yaşadığı İsrail sınırına yakın binaları bombalarla imha edip buralarda bir ‘tampon bölge’ kurması, yani Gazzelileri göçe zorlamaya devam etmesi hiçbirimizi şaşırtmaz. Benzer şekilde Amerika Birleşik Devletleri’nin bir yandan sureti haktan gözükmeye ve Gazze’ye barış getirmeye çalışır gibi durup bir yandan İsrail savaş makinasına kesintisiz destek vermeye devam etmesi de hiçbirimizi şaşırtmaz.

İnsanlığa, adalete, eşitliğe dair ümidimizi yitirmek için elimizde yeterince sebep olmasına rağmen bu ümidin kırıntılarına sahip çıkmamız gerekir bana göre.

Dün akşam UAD’nin kararı açıklandıktan sonra Amerikan The New York Times gazetesinde Jewish Voice for Peace (Barışın Sesi Yahudiler) adlı sivil toplum örgütünün ‘Hahamlık Konseyi’ adına bir reklam yayınlandı. Başkan Biden’a hitaben bir mektup gibi olan bu ilanda Amerika, İsrail devletinin uyguladığı soykırıma yardım ve yataklık etmekle suçlanıyor ve Yahudi soykırımıyla ilgili meşhur ‘Never Again – Bir daha asla’ sloganı hatırlatılıyor, bu sloganın ‘Never Again Anyone – Kimseye bir daha asla’ şeklinde anlaşılması gerektiği hatırlatılıyor.

İşte bu çeşit sesler insanlık için içimizde kalan son ümit kırıntılarını hayatta tutuyor.

Hiçbir somut anlamı olmadığını, hiçbir sonuç da yaratmayacağını düşünüyor olabilirsiniz bu seslerin, bence öyle düşünmeyin.

Kendimiz için değilse bile çocuklarımız, torunlarımız için ‘Bir daha asla’ şiarını yerine getirebilmeliyiz.

Neredeyse bütün varlık sebebini Yahudilerin uğradığı korkunç soykırımda bulan İsrail devleti bundan sonra bu utançla yaşayacak: Uluslararası Adalet Divanı’nda soykırım suçlamasıyla yargılanmış bir devlet olarak.

Bu utancı küçümsemeyin.

Tam da 'Holokost Anma Günü'nde İsrail'in 'soykırım'dan yargılanmasına karar verildiTam da ‘Holokost Anma Günü’nde İsrail’in ‘soykırım’dan yargılanmasına karar verildi

Amerika ve Avrupa ikiyüzlülük yapacak olursa…

Amerika ve Avrupa ikiyüzlülük yapacak olursa…

Rusya iki yıl önce Ukrayna’yı işgale kalkıştıktan kısa süre sonra korkunç bazı savaş suçları işledi. Bu suçlar hemen Uluslararası Adalet Divanı’na şikayet edildi, UAD de Rusya’ya hemen savaşı durdurmasını ve işgale son vermesini emretti. Rusya elbette bu karara uymadı, kararın uygulanmasını da engelledi.

Bunun üzerine Rusya’ya karşı ambargolar devreye girdi. Bu ülkenin parasına, bu ülke vatandaşlarının servetlerine Batıda elkondu. Ülkeye pek çok mal ve hizmetin girmesine kısıtlamalar getirildi, Rusya’nın petrol ve gaz ihraç etmesi de zorlaştırıldı.

Şimdi aynı mahkeme benzer bir kararı İsrail aleyhine aldı. Rusya aleyhine alınan kararı uygulamak konusunda pek hevesli olan Amerika ve Avrupa ülkeleri acaba İsrail’e nasıl davranacak? 

Gazze’ye bırakın yiyecek ve su girmesini, ilaç girmesine bile izin vermeyen İsrail’e bir yaptırımları olacak mı? 

Mesela en basiti, UAD’nin kararını uygulayana kadar İsrail’e yönelik hava yolu seferlerini durduracak, bu ülkeden kalkan uçakların ülkelerine inmesini yasaklayacaklar mı?

Peki acaba Türkiye ne yapacak? İsrail’e yaptırım uygulayacak mı?

Unutmayın, UAD’nin kararı sadece İsrail’i bir ahlaki yükümlülük altına sokmuyor, bütün diğer devletleri de ahlaki yükümlülük altında bırakıyor.

Zamanında Sırbistan’a, Ruanda’ya, Sudan’a, Rusya’ya karşı yapılan uygulamaları bakalım İsrail’e karşı yapılırken görecek miyiz?

Mehmet Şimşek’in kurduğu şu basit cümle için ne bedeller ödedik

Mehmet Şimşek’in kurduğu şu basit cümle için ne bedeller ödedik

Türkiye’de özellikle işi ihracat olanların yaygın biçimde inandığı ve bizi de inandırmaya çalıştığı bir şehir efsanesi var: Eğer TL değer kaybederse Türkiye’nin ihracatı artar.

Bu teori en çok 2021 yılında bizzat Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından da desteklendi; hatırlayın dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati ‘Çin modeli ile kalkınacağımızı’ bile söyledi.

Model şuydu: TL’nin değeri düşürülecek, böylece işçilik ücretleri azalacak, bu sayede ihracatçının rekabet imkanı doruklara çıkıp Türkiye daha fazla ihracat yapıp cari fazla verir olacak ve böylece zenginleşip kalkınacağız…

Bu deli saçması model yüzünden hepimiz derin biçimde fakirleştik, bir yıl önce modelden vazgeçtik ama hala enflasyon olarak o günlerde yaptıklarımızın bedelini ödüyor, fakirleşmeye devam ediyoruz.

Son olarak Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı aynı şehir efsanesini tekrar etti, az da değil, TL’nin değerinde yüzde 45’lik bir yeni devalüasyon istedi. Ancak bunu yaparsak ihracat artardı.

Dün ona ağzının payını Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek verdi, ‘2003-2013 döneminde nominal sepet kur yıllık ortalama yüzde 3,3; reel ihracatımız yüzde 7,1 artmıştır. 2018-2023 döneminde ise kur yüzde 36,4 artarken ihracatımız sadece yüzde 5 artmıştır. Dünya ticaretinden daha çok pay almak ve kazanımlarımızı kalıcı hale getirmek ancak verimlilik artışı, inovasyon, yüksek katma değer ve markalaşma ile mümkündür’ dedi.

Verilere dayalı şu basit cümleleri kurmak bile bu ülkenin kaç yılına, milyonlarca insanın kaybettiği hayat tarzına maloldu.