07-03-2024
İsmet Berkan

Ak Parti, Ankara’da havlu attı gibi, İstanbul’da da atar mı?

Ak Parti, Ankara’da havlu attı gibi, İstanbul’da da atar mı?

Kendi kendimden şüpheye düştüm: Benimki mi algıda seçicilik, yoksa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sahiden savunmada mı?

Yerel seçime kaldı şurada üç hafta. Bu seçimde rekabet kimle kim arasında? Herkes ana rekabetin Ak Parti ile Cumhuriyet Halk Partisi arasında olduğunu düşünüyor ama yegane gerçek bu değil.

Evet, İstanbul, Ankara, Antalya gibi CHP’nin eline geçen kentleri Ak Parti geri almaya çalışıyor. Bu anlamda sert bir rekabet var iki parti arasında.

Ama tabii bir yandan bu büyükşehirlerde rekabeti Ak Parti açısından olumsuz etkileyen faktörler var, bir yandan da elbette Türkiye’nin geri kalanı.

Ak Parti ve onun genel başkanı Tayyip Erdoğan açısından baktığınızda seçimin odak noktasında kaymalar var.

Önemli faktör, Kürt siyasi hareketinin partisi DEM’in CHP ile işbirliği yapmaktan kaçınması, daha doğrusu bu işbirliğini birkaç yerle sınırlı tutması. Bu, Ak Parti açısından da Tayyip Erdoğan açısından da ezber bozucu oldu. ‘Demleniyorlar’ diye bir söylem var ama sahadaki somut durumla her yerde üst üste oturmadığı için geçmişe göre etkisiz kaldı bu eleştiri. Veya eleştiri belki hala geçerli ama aynı şeyi duymaktan kulaklarımız artık bunu işitmez hale geldi.

Bir başka önemli nokta, Ak Parti’ye kendi sağından, Yeniden Refah’tan gelen tehdit. Pek çok ankette de görülüyor zaten, Yeniden Refah yükseliyor. Ama bu yükseliş nereye kadar? Sanırım yüzde 6-7’ye kadar olacak en fazla. Yani eski zamanlar olsa çok önemsenmeyebilirdi ama bugün Ak Parti açısından yüzde bir bile önemli.

Ak Parti’den kopan İslamcı seçmenin Saadet’e değil Yeniden Refah’a yönelmesi ayrıca incelenmesi gereken bir durum, ama bu yazının konusu değil. Ama anlaşılan Ak Parti lideri Tayyip Erdoğan’a göre Saadet’in başarısızlığının sebebi CHP’ye payanda olmasıydı; şimdi Yeniden Refah’ı aynı şeyle suçlamaya başladı. Erdoğan dün Malatya’da “Partimizin eski belediye başkanlarını, vekillerini aday göstererek bize kaybettirmek için çalışan partiler ortaya çıktı. Bize kaybettirmek için çalışıp hem çeşitli imalarla gölgemizde yürümeye kalkanlara da müsaade etmeyiz” dedi. Hedefi Yeniden Refah’tı.

Ak Parti’nin Genel Başkanvekili Efkan Ala daha açık sözlüydü, “Yeniden Refah Partisi’nin girdiği yerlerde seçimleri kazanma ihtimali yok ama kendisi orada seçime girdiği için CHP’nin kazanma ihtimalini artırıyor. Aslında oy o partiye de verilmiş olmuyor, doğrudan CHP’nin, muhalefet partisinin belediyeyi kazanmasına yardımcı olmuş oluyor” dedi.

Yeniden Refah’ın lideri Fatih Erbakan’ın ise keyfi yerinde, dün seçim meydanında “Bu iktidardan nasıl kurtulacağız?” diye soruyordu. Yani muhalefete geçmişti artık.

Ak Parti’nin işi gücü ve ana rakibi CHP’yi bırakıp Yeniden Refah’la uğraşması, bu parti açısından bir çeşit dönüm noktası.

Siyaseti iyi izleyen isimlerden biri olan Murat Yetkin’in dünkü yazısı aslında çarpıcıydı, benim bu yazının başlığında sorduğum soruyu o da sormuş, cevabı da özetlemişti: ‘AK Parti Ankara’da havlu atmak üzere, İstanbul’da DEM’den ümitli.’

Gerçekten de Ankara’da Ak Parti ve adayı Turgut Altınok’un herhangi bir varlık gösteremediği ve Mansur Yavaş’ın neredeyse hiç konuşmadan, sadece reklam kampanyasıyla seçimi kazanmaya doğru gittiği anlaşılıyor. Önümüzdeki kısıtlı zamanda çok ekstra gelişmeler olmazsa Mansur Yavaş seçimi sorunsuz kazanacak gibi duruyor. Nitekim Ak Parti’nin seçim anketleri dahil araştırmalardan sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Şen de dün Mansur Yavaş’ın çoğu ankette önde olduğunu doğruladı. Bu da bir ilk.

İstanbul’da ise rivayet muhtelif. Ak Parti’ninkiler dahil araştırmalarda Ekrem İmamoğlu burun farkıyla önce gözüküyor. Normal şartlarda görevdeki belediye başkanına karşı rekabet eden aday, ister istemez yarışa geride başlayacağı için farkı yüzde 1-2’ye indirdiğinde sevinir, ‘Yakalamak üzereyim, geçeceğim’ der. Ama Murat Kurum vakasında bu böyle olmuyor.

Daha önce de yazdım, Kurum siyasetçi değil bürokrat. O yüzden de kampanyası bir türlü güç kazanamıyor, bir türlü ilerleyemiyor. Murat Kurum’un kendi partisi içinde de hayal kırıklığı yarattığı artık gizlenmiyor. Yaptığı gaflar ve kırdığı potlar en çok Ak Parti camiasında konuşuluyor.

Dün burada sormuştum: Tayyip Erdoğan İstanbul’a gelmeyecek mi?

Kurmayları onu gelmemeye, daha doğrusu İstanbul’a kutuplaşma yaratacak kadar ağırlık vermemeye ikna etmiş gözüküyor. Ama baksanıza bugün Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan tehlikeyi erkenden görmüş, ‘Erdoğan İstanbul’a gelmeli’ diye yazmış; genel başkanından ilçe ilçe, mahalle mahalle miting yapmasını istiyor.

Ekrem İmamoğlu da aslında Tayyip Erdoğan’ı bekliyor. Sanırım kitabında kaybetmeyi kabullenmemek yazan Erdoğan da kurmaylarını dinlemeyecek ve İstanbul’da sahaya çıkacak. Çünkü Murat Kurum’un kendi başına bir şansı olmayacağı izlenimi giderek yaygınlaşıyor.

Ben bunları yazıp duruyorum ama bu yazının pek az kişiyi ilgilendireceğini de biliyorum; siyasete ilgisizlik ve boş vermişlik havası gerçekten çok yaygın.

Üniversitenin ölümü: Doktora tezini engellemek ne demek?

Üniversitenin ölümü: Doktora tezini engellemek ne demek?

Yeditepe Üniversitesi İstanbul’un eski belediye başkanlarından Bedrettin Dalan’ın İstek Vakfı’nın kurduğu bir özel üniversite. Bazı konularda iddialı bir okul.

Üniversitenin iktisat fakültesinde 2016’de iktisatçı Prof. Dr. Veysel Ulusoy’un tez danışmanlığını üstlendiği bir doktora öğrencisi enflasyon ölçümü konusunda bir araştırma ve doktora tezi önerdi.

Bu öneri çok beğenildi, ortaya bugün hepimizin adını bildiği Enflasyon Araştırma Grubu, yani ENAG çıktı. ENAG araştırmasının her ay bulduğu enflasyon rakamları yıllardır açıklanıyor ve güven de veriyor.

ENAG’ın rakamları önce Türkiye İstatistik Kurumu’nun tepkisini çekti; araştırmaya dava açmaya kalkıştılar. Sonra bir ara barış görüş olur gibi oldu derken TÜİK Başkanı değişince yeniden kavgalı pozisyona geçtiler.

Oysa ENAG bir araştırma. Araştırmanın sağlıklı olup olmadığı da bilimin konusu, siyasi kavganın, çekişmenin değil. Eğer yetersiz bir araştırmaysa doktora tezi kabul edilmez, olur biter.

Nitekim ENAG artık bir tez konusu haline geldi, tez yazımı da tamamlandı. Ama Yeditepe Üniversitesi yönetimi ilginç biçimde bu tezin jüri önünde savunulmasını engelliyor.

Oysa ENAG’la ilgili nihai bilimsel kararı o jüri verecek; tezin bilimsel olup olmadığını ve dünya iktisat literatürüne katkı sağlayıp sağlamadığını onlar söyleyecek. Jüri önündeki sunum beğenilir, jürinin soracağı sorular tatmin edici biçimde cevaplanırsa doktora ünvanı verilecek, tez yayınlanacak.

Yeditepe Üniversitesi kabul edilmesi halinde siyasi iktidarın, adıyla söyleyelim Tayyip Erdoğan’ın kızacağını düşünüyor olmalı, onun öfkesinden sakınmak için tezi engelliyor.

Tayyip Erdoğan’ın ENAG’a sinirlenip sinirlenmediğini ve Yeditepe’ye doğrudan ya da dolaylı yolla tezi engelleme talimatı gidip gitmediğini bilmiyoruz.

Bildiğimiz şu: Üniversite ya kendiliğinden ve korkarak ön alıcı bir hamleyle veya tepeden gelen talimatla tezi engelliyor. Her şart altında üniversite olmaktan çıkmış, siyasal bir kuruma dönüşmüş yani.