09-03-2024
İsmet Berkan

Yeni Türkiye’nin örnek vatandaşları: Bülent Cihantimur ile Eylem Tok

Yeni Türkiye’nin örnek vatandaşları: Bülent Cihantimur ile Eylem Tok

Günlerdir eminim haberlerini takip ediyorsunuz, İstanbul’da bir trafik kazasıyla meşgulüz.

Kaza üzücü ama aslında sıradan. Bir grup erkek arkadaş gece vakti ATV adı verilen minik sportif arazi araçlarıyla dolaşmaya çıkıyor, ama arazide değil hiç çıkmamaları gereken trafikte.

Araçlardan biri arıza yapıyor, üç aracı karayolunun kenarına çekiyorlar, arızalı aracı tamire uğraşıyorlar.

O sırada ortalık zifiri karanlık. Babasının milyonlarca liralık Porsche Panamera otomobilini kullanan 17 yaşında ehliyetsiz bir çocuk geliyor ATV’lerini tamirle uğraşanlara şiddetle çarpıyor.

ATV’lerin başındaki beş erkek çarpmanın şiddetiyle etrafa uçuşuyor, çarpan pahalı ve hızlı otomobil de zaten şarampole giriyor.

Çarpan çocuk ‘Yeni Türkiye’nin örnek anne babasının örnek oğlu. İlk aklına gelen çarptığı kişilerin sağlığı olmuyor. 

Yeni Türkiye bize ‘gemisini yürüten kaptan’ olmayı öğütlüyor, ‘Önce kendinizi düşünün, unutmayın her kötü durumdan kurtulmanın bir çaresi vardır’ diyor bize yeni hakim ahlak anlayışımız.

Çocuk anne babasını arıyor.

Ne doktor olan babanın ne de yazar olduğu söylenen annenin aklına ‘Kimseye bir şey oldu mu’ sorusu geliyor. Gelmemesi de normal. Onlar ‘Yeni Türkiye’nin örnek şahsiyetleri. Tabii önce oğullarını düşünecekler!

Anne hemen arabasına atlıyor, kaza yerinden oğlunu ve yanındaki arkadaşını alıyor.

Aklına yerde ve çalıların arasında yatan yaralıları kurtarmak için ambulans çağırmak, polise haber vermek gelmiyor bile. Niye gelsin ki, o oğlu için orada, geri kalanlar onun için yarı insan o sırada!

Bırakın ambulans çağırmayı, yaralıların telefonlarını görüyor, onları da alıyor yanına. Netflix’te fazla dizi seyretmekten olsa gerek geride iz bırakmamaya çalışıyor aklınca. Oysa 2,5 tonluk ve ikinci el fiyatı bile 4,5 milyon liradan başlayan bir iz var geride: Kaza yapan araç hareket edecek durumda değil.

Anne İstanbul’un yeni zengin sosyetesinin aranan şahıslarından biri, baba ise aynı sosyetenin kadınlarının poposunu ‘kaldıran’ ünlü estetik cerrahı. Oğullarını on binlerce dolar harcayıp gidip Amerika’da doğurmuş, ona doğuştan Amerikan vatandaşlığı almışlar.

Eski Türkiye de tapardı ama yeni Türkiye bir başka türlü tapıyor paraya. Para ve parayla elde edilen her şey onlar için başka her şeyden kıymetli. Oğullarına pasaportu da parayı bastırıp almışlar, Allah bilir kendilerine Golden Visa’yı da parayı bastırıp aldılar.

Gece yarısı, kaza yerinden dönüşte akıllarına tek gelen şey oğullarının hapse girme olasılığı. Hemen valizleri topluyorlar, bir yandan da yurt dışına giden, kolayca binebilecekleri ilk uçağı bulmaya çalışıyorlar.

O saatlerde Avrupa’ya uçak yok; çünkü Avrupa geceyarısından sonra havaalanlarına uçak inmesine izin vermiyor. Onların da sabahı bekleyecek hali yok. 03.50’de Kahire’ye bir uçak var. ‘Hadi’ diyorlar, ‘Ona binelim.’

Babanın şoförü alıyor anne oğulu havaalanına götürüyor. Anne oğul tatile gider gibi kaçıyor kazadan birkaç saat sonra. O sırada oğulun çarptığı insanlardan biri hastanede yaşam savaşını kaybediyor. Ama anne oğulun umurunda mı? Bazı havaalanı kamera görüntülerinde gülümsedikleri bile görülüyor. Telaş yok, panik yok, valizleri ‘carry on.’

Binip uçağa önce Mısır’a, oradan da güvenli limanları ABD’ye gidiyorlar. Belki evleri bile var orada, mesela New York’ta, mesela Miami’de… Oğlan Amerikan vatandaşı, ne olacak, liseye orada devam eder, sonra da üniversiteye zaten ABD’de gidecek…

Yeni Türkiye’nin yeni ahlakı var karşımızda. Her şeyin ama her şeyin yapanın yanına kalabileceğini neredeyse her gün gözümüzün içine sokan bir ahlak bu. Parası ve gücü olanın düdüğünün öttüğü, bazılarının hepimizden ‘daha eşit’ olduğu ve her türlü ayrıcalığa kolayca ulaşabildiği bir Türkiye bu. 

O çocuk tepesi çakarlı bir araçla dolaşmaya çıkmış olsa hiçbirimiz şaşırmayacağız; çünkü her gün bu yeni ayrıcalıklı ve şımarık sınıfa mensup insanları yollarda görüyoruz zaten. İstanbul’un mesela Bebek, mesela Göktürk semtinde birkaç saat geçirin, 16-17 yaşında çocukların anne babalarının tepesi çakarlı pahalı araçlarıyla tur attığını göreceksiniz.

Nasıl bir ülkede yaşıyoruz ki bu kadar çok insanın trafikte geçiş üstünlüğü olabiliyor? Kaç kişi terör tehdidi altında, kaç kişinin bu ayrıcalığı var?

Ben çocukken de ‘görgüsüz’ diye bir kavram vardı; eski para yeni parayı beğenmezdi, ona ‘görgüsüz’ derdi. Şimdi ise yeni para ‘görgü’nün ve ‘ahlak’ın yeni kurallarını kendisi yazıyor. Sıradan nezaket, sıradan görgü kuralı, sıradan insanlık bir nostalji konusu; gencecik insanlar bile ‘ahh’ diyor, ‘Eskiden böyle miydi?’

Bir gün önceyi özler durumdayız.

Bakın anne Eylem Tok hiç utanmıyor, televizyon canlı yayınlarına bile bağlanıyor, yaptığını savunuyor, kendisiyle empati kurulmasını istiyor.

Rahmetli anneannem ‘Hem suçlu hem güçlü’ derdi böyle şeyler gördüğünde; sahiden öyle. Olay yerinden çocuğunu kaçıran, onu alıp yurt dışına götüren bir anneyle empati kuracağız, öyle mi?

‘Kana kan olmasın’ diyor bir de… Yeni Türkiye’nin o ayrıcalıklı yeni sınıfının başına ne zaman gelmiş ki böyle bir şey?

Yeni Türkiye’nin bir başka örnek vatandaşı: Seçil Erzan

Yeni Türkiye’nin bir başka örnek vatandaşı: Seçil Erzan

Yeni Türkiye’nin bize öğütlediği bir başka şey şu: Kestirmeden, kolay yoldan, çok da fazla çalışmaya gerek olmadan zengin olmak mümkün.

İşte bu yeni ideolojinin baş kahramanlarından biri de bankacı Seçil Erzan. Türkiye’de on binlerce banka şubesi var, dolayısıyla onbinlerce şube müdürü bankacı.

Eminim pek çoğu mesleklerinde böyle bir yere yükseldiği için mutludur da.

Ama herkese yetmiyor şube müdürlüğü. İşte bakın, neredeyse bir yıldır Seçil Erzan adlı genç bir kadının kurduğu dolandırıcılık şebekesini konuşuyoruz.

Seçil Erzan kendisi kestirmeden zengin olma, ‘Yeni Türkiye’nin yeni ayrıcalıklı sınıfına katılma arzusunda ama aslında dolandırdıkları da öyle. Herkes paradan para kazanma, kolay yoldan zengin olma, zaten yüksek olan servetine yeni servet katma peşinde.

Seçil Erzan mahkemede yargılanıyor, yargılanması da lazım. Ama bir de milyonlarca dolarını kaptırmış mağdurlar var.

Daha önce aynı konuyu yazarken bir Nasrettin Hoca fıkrası hatırlatmıştım, bir kez daha hatırlatayım: Bu kişiler Seçil Erzan’a teslim ettikleri kazanın doğurduğuna inanıyor ama öldüğüne inanmıyor.

Tayyip Erdoğan’ın son seçimi mi?

Tayyip Erdoğan’ın son seçimi mi?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bir kez daha bize hatırlattı, ‘Bu benim son seçimim’ dedi.

Eğer bir Anayasamız varsa ve uygulanacaksa gerçekten de öyle: Tayyip Erdoğan bir sonraki seçimde (en azından Cumhurbaşkanı adayı olarak) yarışmayacak.

Peki ama bu temel kuralı bize niye ha bire hatırlatıyor Erdoğan?

İnsan ister istemez ‘Acaba gizli bir hesabı mı var’ diye düşünüyor; ama hesap ne olabilir ki?

İki olası yol var, ikisi de aynı kapıya çıkıyor:

Biri daha kolay: Meclis’te en azından beşte üçlük bir çoğunluk (360 oy demek) bulunacak ve o çoğunluk erken seçim ilan edecek, o zaman Erdoğan yeniden Cumhurbaşkanı adayı olabilir.

İkincisi daha zor: Meclis’te en azından beşte üçlük bir çoğunluk bulunacak ve Anayasa değiştirilecek, yeniden adaylığın yolu açılacak. Ama bunun için referandum lazım. Referandumdan kurtulmak isteniyorsa üçte iki (400 oy) gerek.