26-03-2024
İsmet Berkan

Fenerbahçe sahiden büyük bir komplonun mu kurbanı? Galiba öyle…

Fenerbahçe sahiden büyük bir komplonun mu kurbanı? Galiba öyle…

Fenerbahçe kulübünün kongre üyeleri 2 Nisanda bir araya gelecek ve geçen hafta Trabzon’da yaşanan dehşet verici olayların ardından Başkan Ali Koç ve yönetim kuruluna Türkiye Futbol Federasyonu’na karşı gösterilecek en uygun tepkiyi vermesi için yetki verecekler.

Biliyorsunuz Ali Koç en başta söyledi, bu yetkiye Fenerbahçe AŞ’nin futbol takımını süper ligden ve Avrupa kupalarından çekmek dahil. Tabii bilmiyorum Fenerbahçe genel kurulu vereceği yetkiye takımı ligden çekmeyi de dahil eder mi etmez mi, ama görebildiğim kadarıyla Ali Koç ve yönetimi bu yetkiyi de almaya çok yakın. Zaten genel kurulun ‘Fenerbahçe’nin haklarını savunmak istiyorum’ diyen bir yönetime sınırlı yetki vermesi de yanlış olur.

Peki Ali Koç ve yönetimi aldığı geniş yetkiler içinden ligden çekilmeyi, yani en uç önlemi devreye alır mı?

Bu, spordan çok siyasetin alanına giren bir soru. 

Futbolu önyargısız konuşmak mümkün değil mi?

Kararın neden spor değil siyaset olduğunu burada tartışacağım ama önce kişisel bir not yazayım: Ben Fenerbahçeli değilim, Beşiktaşlıyım, hatta Beşiktaş’ın kongre üyesiyim.

Bu açıklamayı yapmak zorundayım, çünkü hangi ortamda Fenerbahçe konusunu konuşmak istesem bana ‘Peki sen hangi takımı tutuyorsun’ sorusu soruldu. Anlaşılan Türkiye’de futbolun tarafsız bir gözle analiz edilemeyeceğine, mutlaka işin içine kasıtlı veya kasıtsız önyargıların dahil olacağına ilişkin genel bir kanaat var ülkemizde.

Daha önce bu köşede Fenerbahçe’nin Süper Lig’den çekilme kararı almasının ‘orantısız bir tepki’ olacağını yazdım, Fenerbahçe kongresine ve yönetimine serin kanlılığın, sağduyunun hakim olmasını temenni ettim.

Bugün hala öyle düşünüyorum: Takımı ligden çekmek öfkeyle kalkıp zararla oturmak anlamına da gelecek aşırı ve orantısız bir tepki olur.

Ama bunu söylemem Fenerbahçe’yi haksız bulduğum, aslında bu kulübün mağdur olmadığını söylediğim anlamına gelmez.

Trabzonspor’un ve valiliğin ihmali olayları yarattı

Olaylara bakalım…

Trabzon sahasında yaşanan olayların tamamının o sahanın güvenliğini sağlamakla görevli iki kurumun açık ihmalinden kaynaklandığı artık sanırım gayet net. 

Bu iki kurumdan birincisi Trabzonspor. Tribünlerdeki güvenlik yasaya göre en önce onun sorumluluğu. Maç sırasında tribünde Trabzonspor adına görev yapan özel güvenlikçilerin olay çıkaranlara, sahaya para, su şişesi ve meşale atanlara müdahale etmediğini herkes gördü. Maç sonu sahaya atlayan maskeli kişinin başka birine ait Passolig kartıyla tribüne girmesi ancak bu özel güvenliğin ihmali sayesinde mümkün olabilirdi, o da oldu. O kişi sahaya atladığında da özel güvenlik onu yakalamak için en ufak çaba göstermedi.

Güvenliği sağlamakla görevli ikinci kurum Trabzon Valiliği ve Emniyet Müdürlüğü. Maçta eksik personelle görev yapıldığı gayet net. Özellikle gergin geçeceğini Türkiye’de herkesin bildiği Fenerbahçe maçı için Çevik Kuvvet’in neden stada getirilmediği ve devre arası ile maç sonunda neden sahanın içinde görevlendirilmediği çok büyük bir soru işareti.

Bir Fenerbahçeli dostum ‘Aynı olaylar Diyarbakır’da veya Afyon’da yaşansa o ilin valisi ile emniyet müdürü görevden el çektirilirdi, Trabzon’da hiçbir şey olmadı’ dedi. Haksız değil. Benim tanık olduğum kadarıyla Fenerbahçeliler arasında Trabzon şehrinin bu çeşit olaylarda kayırıldığına dair yaygın bir kanaat var. Trabzonspor değil, Trabzon şehri.

Yine olaylara bakalım…

Federasyon nerede, bilen var mı?

Türkiye Futbol Federasyonu bu sonu vahim olaylara sahne olan maç için aradan onca zaman geçtiği halde henüz bir kişiyi bile Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk etmedi. Oysa Trabzonspor’un başkanı bile ‘Ceza alacağız’ diyor ama ne Trabzonspor kulübü ne de Fenerbahçeli futbolculara karşı fiili müdahalede bulunduğu, onları darp ettiği açıkça görülen Trabzonsporlu görevlilere yönelik bir disiplin sevki var.

Neyi bekliyor Futbol Federasyonu?

Feoerasyon adil bir karar ve gerçekten caydırıcı cezalar açıklasa Fenerbahçe’nin genel kurul toplamasına, ligden çekilmek dahil şeyleri konuşmasına belki de gerek kalmaz.

Ama hayır, Federasyon kendince ‘siyaset’ yapıyor; karar almayarak Fenerbahçe’yi adeta uçurumun kenarına itiyor, verebileceği tepkinin ve kararların sayısını azaltıyor.

Fenerbahçeliler haksızlık kurbanı olduklarına inanıyor

Fenerbahçe bu sezonun başından beri, ama aslında Ali Koç’un göreve gelmesinden neredeyse hemen sonradan beri kendisine komplo yapıldığına ve şampiyonluğunun kasıtlı biçimde engellendiğine inanıyor.

Türkiye’de hakemler ve federasyon konusunu gündeme getirmeyen kulüp yok ama Fenerbahçe’nin bu şikayeti en fazla yapan kulüp olduğunu, Ali Koç’un da en çok şikayet eden başkan olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Fenerbahçe hem kendisine karşı yapılan haksızlıktan şikayetçi hem de şampiyonluk yarışındaki en büyük rakibi Galatasaray’ın kayırıldığı inancında.

Bu inancı destekleyen önemli bir delil dün sosyal medyaya sızdı. Galatasaray-Antalyaspor maçının hakemleri Galatasaray lehine çalınan penaltıda hata yaptıklarını kabul ediyor. Ama Federasyon bu hakemlere görev vermeye devam etmiş. Çok vahim bir olay.

Daha yakın zaman önce Fenerbahçe’nin başkanı Ali Koç ‘Ben bu görevde kaldığım sürece Fenerbahçe’yi şampiyon yapmayacaklar diye bir inanç var’ dedi.

Son örneğe bakın: Avrupa’da gayet önemli bir maça çıkacak olan Fenerbahçe Süper Kupa finalinin ertelenmesini istedi. Federasyon ve Galatasaray ertelemedi.

Oysa sorulması bile gerekmezdi: Federasyon kendiliğinden bu maçı erteleyebilir, Fenerbahçe’nin Atina’daki maça dinlenmiş gitmesine yardımcı olabilirdi. Çünkü rakibi maça dinlenmiş olarak çıkacak.

Fenerbahçeliler kuruntu mu yapıyor?

Fenerbahçelilerdeki bu bir komploya kurban gidiyor olma inancı sahiden çok kuvvetli. Trabzon’da göz göre göre gelen ve engellenmek için neredeyse hiç çaba sarf edilmeyen olaylar bu inancı iyice pekiştirdi. Fenerbahçe bugün bu yüzden çok vahim bir kararın eşiğinde duruyor.

Bütün Fenerbahçe camiasını paranoyak olmakla suçlamak mümkün elbette ama unutmayın, meşhur söz ‘Sizin paranoyak olmanız takip edilmediğiniz anlamına gelmez’ der. Fenerbahçe’nin bu komploya kurban gitme inancı kuruntu bile olsa, hiç kimsenin çıkıp da Fenerbahçe’ye ‘Arkadaşlar sakin olun, Türkiye’de futbol adil oynanan bir oyun’ dememesi, Fenerbahçeli olmayan tek bir kişinin bile çıkıp futbolda adaleti sorgulamaması, federasyonu görevini yapmaya çağırmaması belki de o inancın kuruntu değil gerçeği gösterdiğini söylüyor bize.

Herkes zarar görür

Fenerbahçe’nin ligden çekilmesi sadece Fenerbahçe’ye zarar vermez. Bundan Trabzonspor, Sivasspor, Kayserispor, Galatasaray, Hatayspor, Beşiktaş, kısaca süper ligde oynayan bütün takımlar da zarar görür. Fenerbahçe’nin ekonomik varlığının ligden çekilmesi süper ligin kendisini iflasın eşiğine getirir.

Kağıt üzerinde baktığınızda Türkiye’de futbol özerk. Yani futbolu futbol kulüplerinin kendisi yönetiyor. Futbol kulüpleri tarafından göreve getirilen Futbol Federasyonu’nun bir haftadır kulağının üzerine yatıyor olması ve ne Trabzonspor-Fenerbahçe maçı için ne de Fenerbahçe dahil bütün kulüplerin dile getirdiği adaletsizlik iddiaları için hiçbir çare önermemesi, mevcut gerilimi düşürme ve Fenerbahçe’yi sakinleştirme konusunda hiçbir şey yapmaması son derece vahim bir durum yaratıyor.

İnsanın neredeyse tamamen inanası geliyor: Bir güç Fenerbahçe’nin intihar etmesini istiyor ve onu bilerek isteyerek uçurumun kenarına sürüklüyor.

Cebinizde kaç lira nakit para taşırsınız?

Cebinizde kaç lira nakit para taşırsınız?

Türkiye’de hep bir kayıt dışı ekonomiden söz edilir, bu ekonominin olası büyüklüğü hakkında da spekülasyonlar yapılır ama galiba bu devrin sonuna geliyoruz.

Biliyorsunuz, 2018’den beri devam eden ciddi bir enflasyon sarmalı içindeyiz. Bu sarmal yüzünden elimizdeki Türk lirasının satın alma gücü düştükçe düştü. Ama buna rağmen Tayyip Erdoğan iktidarı dolaşımdaki en büyük banknotu 200 lira olarak tutmaya devam etti.

Bir zamanlar büyük bir satınalma gücüne sahip olan ve nadiren görülen 200 liralık banknot artık çok da anlamlı değil. Hala onu cebimizde taşıyoruz; çünkü ufak tefek alışverişlerimizi kağıt para kullanarak yapıyoruz, ama biraz daha büyük alışverişlerimizin tamamında artık kredi kartı veya banka kartı kullanıyoruz.

85 milyon nüfuslu ülkemizde 120 milyon 400 bin kredi kartı var. Her yetişkinde, hatta bazı çocuklarda bile kredi kartı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Buna alışverişlerde kullanılabilen banka kartlarını ve şirketlerin çalışanlarına yeme içme harcamaları için verdiği ön ödemeli kartları da ekleyecek olursanız toplam kart sayısı 403 milyonu aşıyor.

Bu kart sayısı ülkemizde pazar alışverişi dahil belli bir yekûnun üzerindeki bütün alışverişin kartla yapıldığını bize söylüyor. Yani, harcamalar açısından bakacak olursanız kayıt dışı ekonomi artık çok küçülmüş olmalı, bütün perakende artık kayıt altında ülkemizde.

Musibetten hayır çıkarmak bu olsa gerek…