29-04-2024
İsmet Berkan

‘Özgür Özel, Erdoğan’la görüşmemeli’ diyen enteresan düşünce sistemi

‘Özgür Özel, Erdoğan’la görüşmemeli’ diyen enteresan düşünce sistemi

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel ile Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan herhalde bu hafta buluşup görüşecekler.

Bu görüşme için talep CHP lideri Özgür Özel’den geldi. Partisinin kazandığı seçimin ertesinde önce yumuşak mesaj verdi, ‘Cumhurbaşkanı makamına saygılı olacağını’ söyledi, ardından bayramda ‘büyüğü olduğu için’ Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı arayıp bayramını tebrik edeceğini açıkladı, sonra da görüşme talebi geldi.

Özgür Özel’in bu yaptıkları normal bir ülkede bırakın bir köşe yazısında anılmayı, haber bile olmaması gereken şeyler. Ülkenin iki önemli siyasi liderinin görüşecek olması değil görüştüklerinde neler konuştukları haberdir.

Ama Türkiye öyle değil. Uzun ve can yakıcı bir kutuplaşma döneminden geliyoruz. Ülkemizle ilgili en önemli gerçek bu: Çok şiddetli bir kültür savaşının içindeyiz.

Bizim siyasi partilerimiz de siyasi fikirlerden çok ülkenin kültürel/ahlaki bölünmesinin taşıyıcısı oldukları için ve kültürel/ahlaki bölünmemiz sanki siyasi görüş farkıymış gibi yaşandığı için kültür savaşları en çok siyasi liderler arasında kristalize oluyor.

Dolayısıyla halkımızın bir bölümü için nasıl Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan kristalize bir ‘düşman’sa diğer bölümü için de CHP’nin o anki lideri eşit derecede kristalize bir ‘düşman.’

Şimdi CHP lideri Özgür Özel bu düşmanlığın hiç değilse dozunu düşürmek için girişimde bulundu, Cumhurbaşkanı Erdoğan da onun uzattığı eli havada bırakmadı. Oysa geçmişte Erdoğan birkaç kez böyle elini uzatmış, ama CHP’nin bir önceki lideri Kemal Kılıçdaroğlu o eli havada bırakmıştı.

Halbuki Kemal Kılıçdaroğlu yaşanan kültür savaşının dozunu düşürmek için belki en çok çaba sarf eden siyasetçiydi. Dünün pek çok konu başlığı CHP açısından onun sayesinde artık konuşulur olmaktan çıktı. Bunların başında başörtüsü konusu geliyor. Bugün CHP düne kadar kendisini ‘şeytan’ gören Ak Partili seçmenin oyunu alabildiyse bunda Kılıçdaroğlu’nun geçmiş çabalarının da payı var kuşkusuz.

Ama Özgür Özel’in gidip Tayyip Erdoğan’la görüşmesine itiraz etti Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir’ dedi. Arkası çorap söküğü gibi geldi, CHP çevresinden pek çok kişi Özel’in Erdoğan’la görüşmesine karşı çıktı, bu görüşmeye itiraz eden köşe yazıları ve haberler bugün bile var gazetelerde.

Daha içeriğini bile görmeden sadece yüz yüze görüşmeye itiraz etmek çok tuhaf bir şey. Ya da en azından bana tuhaf geliyor. Siyaset konuşarak yapılan bir şey; hiç konuşmamak, hiçbir diyalog arayışına girmemek beni şaşırtıyor.

Görüşmeye itiraz etme konusunda Kılıçdaroğlu yalnız da değil. Aslında Tayyip Erdoğan’a da itiraz var, MHP lideri Devlet Bahçeli de onun Özgür Özel’e randevu vermesine bozulmuş gibi duruyor.

Hatırlayın, 2018 seçiminden sonra Erdoğan CHP’yi de içeren bir ‘Türkiye ittifakı’ çağrısı yapmış ama çağrı Devlet Bahçeli’nin kuvvetli itirazlarından sonra unutulup gitmişti. Bugün de Ferdi Tayfur şarkıları ve Mehmet Şimşek’e yönelik eleştirileriyle itiraz ediyor Devlet bahçeli; temel sebep Özgür Özel görüşmesi.

Oysa Cumhurbaşkanı her fırsatta MHP ile olan ittifakını saygıyla anıyor, ittifakı sürdürme iradesini sürekli gösteriyor. Yani bu ittifaktan vazgeçip yoluna CHP ile devam edeceğine dair ortada komplo teorisi bile yok.

CHP çevresinden Özgür Özel’e gelen eleştirilerin hemen hepsi dönüp dolaşıp iki yere varıyor: 1. Müzakere edilmez mücadele edilir; 2. Müzakere edersen seni kandırır, mesela Anayasayı değiştirip yeniden seçilmesinin önünü açar.

Bu iki eleştirinin aslında tek bir şey ima ettiği belli: Özgür Özel’e ‘Sen acemisin, anlamazsın bu işlerden’ deniyor.

Oysa bir konu gözden kaçıyor: Özgür Özel Anayasayı değiştirmeden de Tayyip Erdoğan’ın yeniden seçime girmesinin kapısını çoktan araladı. Hatırlayın, ‘Erken seçim çağrısı yapabilirim’ dedi. Erken seçim demek, Erdoğan’ın da o seçime katılması demek. Belli ki Özgür Özel bundan çekinmiyor, Erdoğan’ı sandıkta yeneceklerine inanıyor.

Erdoğan’ın görüşmede Anayasa değişikliğini gündeme getirmesi konusu da tedirginlik yaratıyor, ‘Tuzağa düşme’ deniyor. Oysa unutmayın, bugün Özgür Özel’in yönetiminde olan CHP de aslında Anayasayı değiştirmek istiyor. Bu amaçla beş partiyle birlikte bir yıla yakın çalıştılar ve ortaya bir uzlaşma metni çıkardılar. Ak Parti ve MHP’nin ortak Anayasa önerisi belirsiz, ama CHP’nin önerisi maddelerine kadar yazılmış durumda.

Özgür Özel bir açıklamasında yeni Anayasa konuşmaya prensipte karşı olmadığını söylerken ‘Ama önce mevcudu bir uygulasınlar’ demişti Can Atalay’la ilgili Anayasa Mahkemesi kararını, Osman Kavala ile ilgili AİHM kararlarını hatırlatarak.

Yani ‘Erdoğan’ın bir Anayasa tuzağı’ kurduğunu söyleyenler CHP’nin aslında bu konuda çok güçlü bir pazarlık pozisyonunda olduğunu görmezden geliyor.

Ancak yine de, aslında temel mesele Özgür Özel’in pazarlık pozisyonu veya dile getireceği şeyler değil sanki. Temel mesele Erdoğan’la görüşülecek olması.

Her iki tarafın endişelilerine söylemek istiyorum: Türkiye’de kültür savaşı bitmez, belki sonsuza kadar da devam eder.

Ama siyaseti kültür savaşının tekelciliğinden bir ölçüde olsun kurtarmak mümkün.

Ben kişisel olarak Erdoğan-Özel görüşmesinin bir sonuç yaratmasını beklemeyenlerdenim ama görüşmenin kendisini başlıca sonuç olarak görüyorum ve rahatsız da değilim.

Edanur’un ölümünün bize öğrettikleri

Edanur’un ölümünün bize öğrettikleri

Benim çocukluğumun yaz ayları İstanbul’da Menekşe sahilinde geçti. Mahallemiz (Basınköy) hemen yukarıdaydı, Menekşe’de de mahallemizin küçük bir plajı vardı. Yazın hafta sonlarında Menekşe Tren İstasyonu’nun altındaki tünelden sahile çıktığımızda bizi mahşeri bir kalabalık karşılardı. Kıyıda minik iskelelerde kiralık sandallar ve ‘şambrel’ler olurdu.

1981’de 12 Eylül darbesinin asker belediye başkanı bizim plajı (ve yanındaki iki özel plajı daha) kapattı. 1983’te Menekşe’de ve Florya’da denize girmek de yasaklandı. İstanbul’un en büyük ve en güzel plajları böylece terk edildi.

Yıllar sonra belediye Menekşe sahilinde denizi doldurdu, dev otoparklar ve yeşil alanlar yarattı. Şimdi orası İstanbulluların denize girmek değil parklarda piknik yaptığı veya arabasını deniz kenarına çekip durduğu bir yer. Yaşar Kemal’in romanlarına konu olan küçük balıkçı köyü Menekşe’den eser yok artık.

Burası hafta sonunda yaşanan bir faciayla yeniden gündeme geldi. Beş yaşında bir kız çocuğu Edanur Gezer hafta sonu diye ailesiyle o parka gitmiş oynuyordu. Aile mangal yakıp piknik yapıyordu, zabıtalar onları uyardı. Ama aynı zabıtalar bir gün önce belediyenin iş makinesinin gelip kazdığı çukuru, gece yağan yağmurun suyla doldurduğu çukuru görmezden gelmiş, etrafına bir plastik bant bile çekmemişti. Edanur o çukura düştü, 1,5 metrelik su birikintisinde boğuldu.

Bu olay belediyenin sorumsuz davranışını ve ölüme yol açmasını sergilemesinin yanında başka dramları da beraberinde getirdi. Edanur’un babası hapisteydi örneğin. Annesi ise yabancı uyrukluydu ve o da bir çeşit hapisteydi; yabancılar şubesinde. Onu pikniğe amcası getirmişti.

Edanur’un ölümü bir başka sosyal dramı da gözümüzün içine soktu. Yalnız büyüyen, akrabaların elinde büyüyen annesi babası sorunlu çocukları…