24-10-2024
İsmet Berkan

Terörle mücadeledeki vahim hata: Hepimizi paranoyak dedektiflere çeviren ülke

Terörle mücadeledeki vahim hata: Hepimizi paranoyak dedektiflere çeviren ülke

Bundan 13 ay önce, geçen yıl 1 Ekim sabahı Ankara’nın göbeğinde, İçişleri Bakanlığı’nın Atatürk Bulvarı’na bakan nizamiyesinde bir terör saldırısı oldu.

Bu başarısız ama ses getiren saldırıyı yapan iki PKK’lı Suriye’den Türkiye’ye geçmişti. Kayseri’nin kırsal alanında bir köylünün otomobiline elkoymuş, onu da öldürmüşlerdi. Bu araçla sabaha kadar Ankara’ya ulaşmış, Ankara’nın göbeğinde saldırılarını yapmayı başarmışlardı.

Bu yöntem Türkiye’nin yoğun güvenlik sistemindeki bir basit ihmal sayesinde kullanılabilmişti. Yoksa Kayseri’nin kırsal alanında arabası çalınan köylünün öldürüldüğü gece vakti jandarma tarafından saptanmıştı ama çalınan aracın plakası Türkiye genelindeki plaka sistemine tanımlanmakta geç kalınmıştı. Bu sayede iki terörist Ankara’nın merkezine kadar bu araçla gelebilmişti.

Görüyorsunuz, PKK açısından şehirlerde eylem yapmak artık ne kadar zor. Eskiden İstanbul’da, Ankara’da ‘uyuyan hücre’leri, hatta şehirlere yığdıkları patlayıcıları vardı, artık yok. Kuzey Irak’tan Türkiye’ye geçiş yolları da kapalı. O yüzden teröristler Suriye’den geliyor; bu ülkeyle 900 kilometreden uzun sınırın tamamını aynı dikkatle korumak kolay değil. Kaldı ki, son yıllarda teröristler ‘Para-motor’ denen, çok alçaktan uçan bazı cihazlarla sınırı aşabiliyor ancak.

Geçen yıl Suriye’den gelen iki kişinin durup nefes alacak zamanı kalmamıştı. Para-motordan iner inmez gördükleri ilk otomobili durdurmuş, sürücüsünü öldürüp yol kenarına attıktan sonra hemen Ankara’ya yola çıkmışlardı. Oyalanacak olurlarsa yakalanacaklarını biliyorlardı. Aslında yine de yakalanmaları gerekirdi ama dediğim gibi bir ihmal yüzünden Kızılay’a kadar ulaştılar.

Peki dün Ankara’nın Kahramankazan ilçesinde Türkiye’nin en hassas savunma sanayii tesislerinden biri olan Tusaş’ta gerçekleşen saldırıyı yapanlar Kazan ilçesinin merkezine kadar nasıl geldi? Sırt çantaları sahiden kocamandı, o çantaların içinde otomatik silahlar, bombalar ve ciddi miktarda mühimmat vardı.

Kayseri’de çalınan arabayı plaka tanıma sistemine işlemeyen jandarmalarını dikkatle soruşturan ve cezalandıran Türkiye şimdi bu iki PKK’lının Kazan’ın ilçe merkezine kadar nasıl geldiğini araştırıyor. Ben bu yazıyı yazarken henüz doğru dürüst bilgi yok ama emin olun bu akşama kadar o ikilinin oraya kadar hangi yolla nasıl geldiği ortaya çıkacaktır.

Benim için saldırının kendisinin cüreti ve büyüklüğü kadar o iki teröristin Türkiye’nin son derece sıkı güvenlik ağının deliklerinden nasıl geçmeyi başardığı da önemli.

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin ‘Abdullah Öcalan Meclis’e gelsin konuşsun, PKK’yı feshetsin’ demesinden 26-27 saat, Öcalan’ın DEM Parti milletvekili yeğeninin İmralı’ya gidip Öcalan’la görüşmesinden iki-üç saat sonra Tusaş’a böyle bir saldırının yapılmış olmasını ‘şans eseri böyle denk geldi’ diye göremeyiz.

Tabii söylenecek en kolay şeyi bugün neredeyse herkes söylemiş, bu eylem barış çabalarına bir bomba koymak anlamına geliyor. Barış istemeyenler, çözüm istemeyenler bu eylemi yaptı deniyor.

Elbette buna kuşku yok. Otomatik silahlarla Tusaş’ın kapısında rastgele ateş edip önüne geleni vurmanın, eşinin evlilik yıldönümü için gönderdiği çiçeği almak için nizamiyeye gelen genç kadın mühendisi öldürmenin bir barış eylemi olmadığı zaten belli.

Evet, PKK her fırsatta Türkiye’yi vurmak, sarsmak ve terör eylemi yapmak isteyen bir örgüt. Buna kimsenin kuşkusu yok. Ama işte görüyorsunuz, bir yıldır tek bir şey yapamıyordu. Peki dün nasıl yaptı? Eylemin nasıl olup da engellenemediğini insan merak etmeden duramıyor.

Yanlış anlamayın, kimseyi kasti hareket etmekle falan suçlamıyorum, ama bizim o çok dar delikli geniş güvenlik ağımızda bir zaaf fark edilmiş olmalı. O deliği hemen onarmak gerek.

Ama en az saldırı kadar vahimi, saldırı anına ilişkin görüntülerin bizzat bazı polis memurları tarafından medyaya ve sosyal medyaya sızdırılmasıydı bence. Bugün Ertuğrul Özkök’ün yazısı da bu yönde, o kimseyi suçlamıyor ama ben suçluyorum: O görüntüleri sızdıranlar o terörü engellemeye çalışan, o terörle mücadele eden kişiler. Bazılarının sesleri bile duyuluyor zaten görüntülerin üzerinde.

Aslında dünkü Tusaş eylemi başarısız bir eylem. İki intihar saldırganının amacı tesisin içine kadar girip çok sayıda insanı rehin almak, hatta öldürmekti. Ama baktığınızda Tusaş’ta öldürülen dört kişi de teröristlerin daha nizamiyede açtıkları rastgele ateşle ve kullandıkları bombayla öldü. Teröristler bir de taksi şoförünü öldürdü.

Bu başarısız eylemi ‘başarılı’ hale getiren şey maalesef o dehşet verici güvenlik kamerası görüntüleri. Ankara’nın uzak ilçesindeki eylem daha teröristlerle özel harekat polisleri ve jandarma çatışmaya devam ederken yurt çapında dehşet yaratıcı bir eyleme dönüştü. PKK inanılmaz bir propaganda yaptı. Unutmayın, terörün bir başka adı ‘silahlı propaganda’dır, o görüntüleri sızdıranlar buna sebep oldu.

Bu sabah itibariyle bile bu görüntüler sosyal medyada durmaya devam ediyordu. Bunun ne kadar vahim bir şey olduğunun, PKK’ya nasıl da arayıp bulamadığı bir fırsatı verdiğinin kimse farkında değil anlaşılan.

Bahçeli’nin projesi durmadı, devam ediyor

Bahçeli’nin projesi durmadı, devam ediyor

İlginçtir, PKK’nın Tusaş tesislerine saldırısından sonra en serinkanlı açıklamayı yapanlardan biri MHP lideri Devlet Bahçeli oldu.

Aynı Bahçeli, bir gün önce Abdullah Öcalan’a çağrıda bulunmuş, ‘Gelsin Meclis’te DEM Parti Grubunda konuşsun, terörün bittiğini, PKK’yı lağvettiğini açıklasın’ demişti.

Bahçeli’nin açıklamasının ardından zaten Abdullah Öcalan’la görüşmek için başvurusu olan yeğeni Ömer Öcalan’a haber gitti, dün sabah için ‘Mudanya’da olması’ söylendi. Dün sabah Ömer Öcalan Mudanya’dan bindiği tekneyle İmralı adasına gitti ve Abdullah Öcalan’a iki saat süren bir görüşme yaptı. Görüşmede Öcalan’ın ‘silahsızlanma sürecinde rol almak istediği’ yönünde haberler var. Ama tabii bu görüşme dünkü saldırı yüzünden ikinci plana düştü, barış çabaları da gölgelendi.

Ancak ben Bahçeli’nin dünkü serin kanlı açıklamasından kendi başlattığı süreci durdurmayacağını anlıyorum.

Esasen dünkü açıklama bu barış projesine ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu bize bir kez daha hatırlattı.