20-09-2025
İsmet Berkan

İsrail gelir İstanbul Başakşehir’i vurur mu?

İsrail gelir İstanbul Başakşehir’i vurur mu?

Neden Başakşehir?

İstanbul’un bu görece yeni ilçesinde Hamas’ın gitmeyi sevdiği bir cami, yemek yemeyi sevdiği bir kebapçı, futbol oynadıkları bir halı saha ve muhtemelen Hamas’lı yöneticilerin İstanbul’da geldiklerinde kaldıkları evler olduğunu tahmin ediyoruz da ondan.

Hatta bir grup Hamas yöneticisinin 7 Ekim saldırıları günü saldırı haberlerini buradaki bir kebapçıda aldıklarına dair haberler çıkmıştı iki yıl önce.

Peki İsrail, aynen daha önce İran ve son olarak da Katar’da yaptığı gibi İstanbul’da da Hamas yöneticilerini vurmaya kalkışır mı?

Bu soruya kimse gönül huzuru içinde “Hayır” cevabını veremez herhalde, olsa olsa “Düşük ihtimal” diyen çıkar ama o ihtimal hiçbir zaman sıfır değildir.

Vurur mu vurmaz mı? Bu sorunun sorulması bile Türkiye-İsrail ilişkilerinde erişilen yeni noktanın anlaşılmasına yetiyor.

Oysa daha iki yıl önce, Hamas henüz 7 Ekim saldırılarını yapmamışken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Birleşmiş Milletler yıllık toplantıları için gittikleri New York’ta hararetle el sıkışmış, Netanyahu TürkEvi’ne gelip Erdoğan’la uzun bir görüşme yapmış ve görüşme sonunda İsrail’in Doğu Akdenizden çıkardığı doğal gazın Türkiye üzerinden Avrupa pazarına satılması için prensip anlaşmasına varılmıştı.

Bu Erdoğan ile Netanyahu’nun ikinci, Türkiye ile İsrail’in üçüncü barışmasıydı.

Türkiye, İsrail’de Binyamin Netanyahu bu ülkenin tarihinde görülmüş en aşırı sağcı koalisyonu kurduktan kısa süre sonra ilişkilerin Gazze yüzünden gerginleşmesi sonrası “Netanyahu orada durdukça normalleşme kolay değil” demişti. Netanyahu ve o hükümet bugün dahil orada duruyor.

Ama araya Amerika girdi, Türkiye Doğu Akdeniz’de Mısır-İsrail-Yunanistan üçlüsü tarafından çok sıkıştırıldığını gördü ve sonunda bu ülkelerden üçüyle de ilişkilerini düzeltmeye yöneldi. En zoru İsrail’le düzelmeydi; onu da bazı Hamas mensuplarını ülkeden atarak, Hamas’a finansmanı daha sıkılaştırarak ve başka bazı tavizlerle başardı iki ülke. İşte iki yıl önce, Hamas’ın 7 Ekim saldırılarının arifesinde New York’ta yapılan Netanyahu-Erdoğan görüşmesi buydu.

Geçmişte kavga edip sonra da barışmayı başaran iki ülke ve iki lider gelecekte yeniden barışamaz mı? Elbette barışabilir, bu ihtimale de sıfır diyemeyiz.

Ancak Hamas’ın 7 Ekim saldırılarıyla başlayan İsrail’in Gazze savaşı, bu ülkenin dünyanın geri kalanıyla olan ilişkilerini kökünden değiştirdi. Elbette Türkiye ile ilişkileri de değişti İsrail’in.

İsrail, Gazze’de büyük bir etnik temizlik, sivil halkın üzerinde soykırıma varan büyük bir kötülük yaparken bir yandan Lübnan’daki Hizbullah’ı tarihinde olmadığı kadar zayıf düşürdü; bir yandan İran’la açıktan silahlı çatışmaya girdi ve bu ülkeye de geri adım attırdı.

Bütün bunlar İsrail’de bir özgüven patlaması getirdi ve son aylarda İsrail kamuoyunda sık sık “Türkiye’nin İran’dan sonraki ikinci büyük düşman, hatta yeni İran olduğuna” dair bir tartışma çıkmasına neden oldu. En azından bir kısım İsrail kamuoyunun gözünde Türkiye artık her hafta sonu tatile gelinen bir ülke değil, “düşman toprağı.”

Tabii buna paralel Türkiye’de de klasik tehdit değerlendirmesi değişti. Eskiden İran’ın füzelerine karşı kendini savunma arayışında olan, bu amaçla gidip Rusya’dan S-400 alacak kadar riskli hareketler yapan Türkiye artık kendini İsrail füzelerine karşı savunma arayışında. Bu amaçla uzun on yıllardır konuşulan ama bir türlü gerçekleşmeyen “Çelik Kubbe” hava savunma sistemlerinin yapılmasına büyük bir hız verilmiş durumda.

Türkiye’nin liderleri artık açık açık İsrail ile doğrudan bir silahlı çatışma ihtimalini gözeterek konuşuyor.

Nasıl İsrail kamuoyunda Türkiye düşmanlığı tırmanıyorsa Türk kamuoyunda da İsrail düşmanlığı açık açık ve yüksek sesle konuşuluyor.

İsrail’in başbakanı, dışişleri bakanı, savunma bakanı artık sosyal medya üzerinden Türkiye Cumhurbaşkanı ile açık ağız dalaşına giriyor. Hatta son olarak Netanyahu, durduk yerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2020’deki Kudüs sözlerine cevap verdi, “Hayır, Kudüs bizim ve hep bizim kalacak” dedi. Yeni ağız dalaşımız bu konuda yaşanıyor.

Suriye’ye özel bir bölüm açmak lazım. Türkiye’nin büyük çabası ve girişimiyle bu ülkede Esad rejimi devrildi. Yerine gelen Ahmet Şara yönetimine Türkiye ve dünya geniş bir meşruiyet alanı açtı. Baksanıza Ahmet Şara bu ay gidip New York’ta BM’de konuşma bile yapacak. Ama bu durum İsrail’in hiç hoşuna gitmedi ve İsrail Suriye’nin bölünmüş, sürekli iç çatışma yaşayan bir ülke olmaya devam etmesi, Türkiye’nin bu ülkede istediklerinin gerçekleşmemesi için elinden geleni yapıyor, üstelik başarılı da oluyor. İsrail yüzünden bugün Suriye’de ne bir merkezi yönetim var, ne de Türkiye’nin büyük derdi PKK/YPG sorunu çözülebiliyor.

Türkiye’de bir büyük yanılsama İsrail’in ipinin Amerika’nın elinde olduğuna dair anlayış. Bu çok doğru değil, İsrail çoğu zaman Amerika ona yasaklasa bile bazı şeyleri yapıyor. İran’a saldırı, Katar’a saldırı böyle oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan beş gün sonra Beyaz Saray’da eminim İsrail konusunu da konuşacak ama Amerikan Başkanının bu konuda yapabileceği pek az şey olduğunu da biliyor.

Umalım ki İsrail ile Türkiye arasındaki bu tırmanış bir yere kadar devam etsin, kritik sınırı geçmesin.

Otopark cinayeti

Otopark cinayeti

Adana’da bir adam otomobilini evinin önüne park ediyor diye belindeki tabancayı çıkardı ve komşusuna 7 kurşun birden sıktı ve öldürdü.

Bu cümleyi öyle yazıyorum, sanki sıradan normal bir olaymış gibi, ama dün cinayeti öğrendiğimden beri bu cümlenin etkisinde yaşıyorum.

Otopark yüzünden tartışıp insan öldürecek kadar sinirlenmek bana hala inanılmaz geliyor. Çünkü bir otopark yerinden söz ediyoruz alt tarafı.

Biz Türkiye’de maalesef çok az konuşuyoruz ama sorun bu ülkede herkesin istediği zaman kolayca tabanca tüfek gibi silahlara erişebilmesi.

Yoksa gündelik olaylar içinde gereksiz yere büyüyen büyük öfke patlamaları dünyanın her yerinde olur. Bizde fark bu öfke patlamasının taraflarından birinin belinde silah olma ihtimalinin oldukça yüksek olması ve onun kontrol edemediği öfkesinin etkisiyle o tabancayı çekip ateş etmeye başlaması.

Bu bireysel silahlanma başımızın çok büyük bir belası.