10-11-2025
İsmet Berkan

Atatürk, basit bir sevgi-nefret ikilemine sığmayacak kadar büyük bir isim

Atatürk, basit bir sevgi-nefret ikilemine sığmayacak kadar büyük bir isim

Benim çocukluğum ve gençliğimde 10 Kasımlar bir çeşit milli yas günüydü. Meyhanelerin içki satmaması, bazı müziklerin radyoda çalınmaması dahil bir dizi kısıtlama vardı.

Bugün ise 10 Kasım’lar Atatürk’ü anmanın bir çeşit bayram gibi kutlandığı günler. Yas tutmak yerine onu anmak ve sürekli hatırlamak, elbette daha iyi bir şey.

Türkiye’de çok sayıda kültürel/etnik/dini kimlik bir arada yaşadığı için hepimizi birleştiren çok fazla ortak noktamız yok diye zaman zaman yakınıyoruz, ‘Sevinçte ve tasada bir olma’nın lafta kaldığını söylüyoruz.

Ama Atatürk söz konusu olduğunda böyle bir sorunumuz yok. Ona duyulan sevgi ve saygı, bu toplumun ender ortak paydalarından biri.

Yaygın bir algı, Atatürk sevgisi ile nefretinin bu ülkede çarpıştığını söylüyor ama bu doğru değil. Atatürk sevgisi inanılmaz derecede yaygın.

Ama tabii şunu da unutmamak gerek: Atatürk, böyle siyah-beyaz tanımlanacak, sadece sevgi ve nefret gibi güçlü kelimelerin parantezine sığdırılabilecek bir lider değildi.

Onu sağlıklı biçimde de konuşabilmeliyiz.

Atatürk, onu aşmamızı, onun ötesine geçmemizi isterdi. Bütün öğretisi bu yöndeydi.

Ama biz Atatürk’ü bir dogma haline getirdikçe, onu aşamayacağımızı, her durumda onun gerisinde bir yerde kalacağımızı da kabulleniyoruz.

Oysa muasır medeniyetlerin hiçbiri yerinde durmuyor.

Atatürk’ün arzusunu yerine getirecek ve o medeniyetlerin seviyesine geleceksek, işe kendi düşüncelerimizi özgürleştirmekten başlamalıyız.

Bir kez daha saygı ve sevgiyle anıyoruz Atatürk’ü.

“Benim partim kimseyi geri çevirmez…”

“Benim partim kimseyi geri çevirmez…”

Sosyal medyada dün ortaya çıkınca öğrendik, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen ay memleketi Rize’ye yaptığı ziyaret sırasında nasıl olmuşsa iki atanamamış öğretmen yanına kadar gitmeyi ve ona dertlerini anlatmayı başarmış.

Bir türlü göreve atanamadıklarını, Ankara’da Ak Parti Genel Merkezine gidip dertlerini söylemek istediklerini ama kapıdan geri çevrildiklerini söylemişler.

O ana kadar öğretmenleri sabırla dinleyen Erdoğan, “Yalan söylüyorsunuz” demiş, “Benim partim kapıdan kimseyi geri çevirmez.”

10Haber dahil medya buradaki “Yalan konuşuyorsunuz” lafına takılmış ama ben oraya takılmadım.

Tek başına bu haber, memlekette kötü giden her şeyi bir arada anlatıyor.

Vatandaşın derdini çözebilmek için ta Cumhurbaşkanı’na gitmek zorunda kalması bir büyük sorun.

Cumhurbaşkanı’nın onları partiye yönlendirmesi, Türkiye’de siyasetin nasıl yapıldığının en büyük kanıtı. Sen bana muhtaç ol, ben senin işini yapayım, sen bana oyunu ver…

Diyalog sırasında öğretmenler “Muhsin Beye sorabilirsiniz” diyor, Cumhurbaşkanı da haklı olarak “Muhsin kim” diye soruyor. Meğer Muhsin partinin kapısındaki polislerden biriymiş.

Partinin resepsiyon görevlisi gibi çalışmak zorunda olan memur Muhsin bu işin en büyük zarar göreni şu anda.