Sicilya açıklarında batan süper yat adını neden 1700’lerde yaşamış bir İngiliz rahipten alıyordu?
Geçen haftanın dünya çapında manşetleri süsleyen olaylarından biri Sicilya adası açıklarında batan bir süper yatın öyküsüydü.
22 kişi taşıyan 56 metre uzunluğundaki dev yat 19 Ağustos günü sabaha karşı ansızın çıkan bir fırtına sonucunda sadece birkaç dakika içinde batmıştı.
15 kişi kurtulmuş, yedi kişi hayatını kaybetmişti. Hayatını kaybedenlerin başında bir kutlama için herkesi o yata davet eden İngiliz teknoloji milyarderi Mike Lynch geliyordu. Kazada kızı da öldü.
Bu dev yelkenli yatın nasıl olup battığı kadar adı da ilgimi çekti: Yat ‘Bayesian’ adını taşıyordu.
Kendi kendime ‘Acaba’ dedim, ‘Bu isim ünlü matematikçi Thomas Bayes’ten mi geliyor?’
Evet, ondan geliyordu.
Thomas Bayes 1701-1761 yılları arasında yaşamış bir İngiliz rahip ve matematikçi. Ölmeden kısa süre önce, bugün onun adıyla bildiğimiz ve uygulamalı matematiğin en kritik dallarından olasılık teorisinin en temel metni olan matematik teorisini geliştirmiş ve el yazmalarını arkadaşı Richard Price’a vermişti.
Bayes teorisi her yerde
Bayes’in teorisi o öldükten sonra arkadaşı Price tarafından yayınlandı. Bayes teorisini bugün gündelik hayatımızın neredeyse her alanında kullanıyoruz, örneğin bugünlerde Batı Nil Virüsü’nü konuşurken bu virüsün yayılma olasılığını da, virüsle enfekte olursak hastalanma olasılığımızı da Bayes Teorisini kullanarak hesaplıyoruz.
Teori bize sürekli değişen olasılıkları hesaplama imkanı veriyor. Bu anlamda, modern hayatımızın önemli bölümü bu olasılıklara dayandığı için o hayatı mümkün kılan unsurlardan biri de ister istemez Bayes Teorisi.
Teorinin merkezindeki ‘çıkarımsal istatistik’ (statistical interference) o kadar önemli bir konsept ki, bu sayede görece küçük örneklemlere (örneğin üç bin kişilik bir ankete) bakıp bütün nüfus için çıkarımlar yapabiliyoruz ve açıkçası pek az yanılıyoruz.
Peki ama Bayes Teorisinin Sicilya açıklarında batan yatla ne ilgisi vardı?
İtfaiyeciyle hemşirenin parlak oğlu
Bunun için, bir zamanlar İngiliz medyasında hayli abartılı biçimde ‘İngiltere’nin Bill Gates’i’ olarak nitelenen teknoloji girişimcisi Mike Lynch’e yakından bakmamız gerekiyor.
İtfaiyeci bir baba ile hemşire annenin çocuğu olarak 1965’te dünyaya gelen Lynch son derece başarılı bir öğrenciydi; bu sayede İngiltere’deki katı sosyoekonomik sınıf duvarlarını aşarak bursla çok iyi okullarda okudu, bunlardan da hep dereceyle mezun oldu.
Ünlü Cambridge Üniversitesinden doğa bilimleri diploması aldıktan sonra doktorasını daha 1980’li yıllarda yapay zeka alanında, makine öğrenmesi ve yapay nöral ağlar konusunda yaptı.
Müzik meraklısıydı, kendisi de saksafon çalıyordu. İlk şirketi müzisyenler için elektronik araç geliştiren bir şirketti. 1991’de Cambridge Neurodynamics adlı şirketini kurdu. Bu şirket elektronik ortamda parmak izi tanıma teknolojisiyle ilgileniyordu. Bugün cep telefonunuzu veya bilgisayarınızı parmak izinizle açıyorsunuz ya, işte onun temellerini atan insandı Lynch.
Yapay zekanın öncülerinden
Arkasından ‘Neurascript’ adlı bir şirket kurdu. Bu şirket kağıda basılı dokümanları tarıyor, o dokümanlardaki yazıları ‘okuyor’ ve ortak örüntüler buluyordu. Bugün ChatGPT ve benzeri geniş dil modellerine giden yolun ilk taşlarından biriydi bu. Bu şirketini 2004 yılında Dicom adlı bir Alman şirketine sattı, hemen ardından da Autonomy adlı diğer yapay zeka şirketini kurdu.
2000’lerin ilk 10 yılındaki yapay zeka ile bugünkü yapay zekayı kıyaslamak doğru olmaz. Ama Autonomy aslında müthiş bir şeyi başarıyordu; çok büyük veri setlerinden Bayes Teoremini de kullanarak bazı örüntüler çıkarıyor, bu örüntülerden sonuçlar üretiyordu. Bugün örneğin e-ticaret sitelerinde sık sık karşımıza çıkan ‘Siz şunu aldınız, bu ürünü alanlar ayrıca şunu da aldı’ diyen algoritmanın temeli Autonomy’nin başlıca işiydi örneğin. Bu algoritmanın (veya yapay zekanın) temeli ise Bayes Teorisiydi elbette.
Yıllarca yargılandı, daha yeni aklandı
Lynch’in kurduğu Autonomy 2011 yılında Amerikalı bilgisayar devi Hewlett-Packard tarafından 11 milyar dolara satın alındı. Ama HP bu alımdan sadece 13 ay sonra Lynch başta olmak üzere pek çok Autonomy yöneticisini ‘Şirket değerini şişirmek için muhasebe kayıtlarında sahtekarlık yapmak’la suçladı.
Oldukça uzun bir suçlama ve yargılama dönemi oldu, en nihayetinde Lynch ülkesi İngiltere tarafından yargılanmak üzere daha iki ay önce Amerika’ya ‘iade’ edildi, Haziranda hakkındaki bütün suçlamalardan beraat etti. Onu ölüme götüren yat gezisi bu beraati kutlamak içindi.
Lynch 2011’de Autonomy’yi sattığında cebine 800 milyon dolar girmiş ve o da bu parayla teknoloji yatırımları yapan bir fon kurmuştu. Autonomy’nin hissedarlarından biri olarak satıştan para kazanan isimlerden biri de Lynch’in eşi Angela Bacares’ti.
Sicilya açıklarında batan 56 metrelik süper yat 2000’lerin başında Perini adlı bir tersane tarafından bir Hollandalı iş insanı için yapılmıştı. Ama sonra iki kez el değiştirdi, 2014 yılında Angela Bacares’in tek hissedarı olduğu Revtom adlı bir şirket tarafından satın alındı ve adı da ‘Bayesian’ olarak değiştirildi.
Haftalık kiralama ücreti 75 bin euroya kadar çıkan bu süper yat ‘batmaz’ olarak anılıyordu ama o talihsiz sabaha karşı saatlerinde bazı inanılmaz şartların bir araya gelmesi sonucu sadece birkaç dakika içinde battı.
Hesaplanamaz olasılıklar bir araya geldi
Bayesian’ı batmaya götüren bütün şartları bilmiyoruz, bu konuda savcılık incelemesi devam ediyor, ama denizcilerin çeşitli tahminleri var.
Birinci ve önemli faktör, deniz yüzey suyu sıcaklığıyla nadir bir iklim durumunun birleşmesi nedeniyle ansızın ortaya çıkıveren hortum elbette.
Hortum teknenin muazzam yüksek ana direğini kırdı. 72 metre yükseklikteki bu ana direk üç parça alüminyumdan oluşuyordu. Tek parça ve titanyum olsa kırılmazdı.
Hortum çıktığında Bayesian kıyıdan biraz açıkta, demir atmış durumdaydı. Tekne demirli olmasa batma olasılığı daha düşüktü.
Ama bir başka faktör daha kritik görünüyor. 543 tonluk süper yatın en büyük ağırlığını kuşkusuz ‘salma’sı oluşturuyordu ve iddiaya göre kaza anında bu salma yukarı çekilmiş durumdaydı.
Hortum teknenin ana direğini kırıp onu kolayca alabora etti. Salma yukarıda olmasa merkezkaç kuvvet devreye girecek, tekne çok sallansa bile alabora olmayabilecekti.
Bu kadar çok faktörün bir araya gelmesi o sırada yataklarında uyumakta olan yedi kişinin ölümüne ve bu dev yatın alabora olup dakikalar içinde batmasına neden oldu.
Yat 1700’lerde yaşamış bir İngiliz rahip olan ve bugünkü olasılık teorisinin kurucusu Bayes’in adını taşıyordu ve Bayes teorisine göre batma olasılığı çok düşüktü ama işte gördünüz, her biri kendi başına çok yüksek olmayan bir dizi olasılık aynı anda gerçekleşti ve yat battı.