09-11-2025
İsmet Berkan

CIA’nın 35 yıllık sırrı nasıl tesadüfen çözüldü?

CIA’nın 35 yıllık sırrı nasıl tesadüfen çözüldü?

Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı CIA’nın başkent Washington DC yakınında, Virginia eyaletinin Langley bölgesinde kalan karargahı çok meşhur. 

Onlarca film ve dizide de gözüken bu karargah binasında tam da kapının girişinde binanın kendisi kadar meşhur bir heykel var.

Kryptos adını taşıyan bu heykeli 1990 yılında Jim Sanborn adlı bir heykeltraş, CIA’da çalışan bir şifreleme uzmanının yardımıyla oluşturmuş.

Heykel, açılışı yapıldığı günden bu güne geçen 35 yıldır amatör ve profesyonel şifre kırıcıların başlıca merakı. Herkes heykeldeki şifreli metni okumaya çalışıyor.

CIA da kendi web sitesinde heykeli tanıtırken ve heykelde yer alan şifreli metnin tamamını yayınlıyor ve bir yerde amatör veya profesyonel şifre kırıcıları bu bulmacayı çözmeye davet ediyor.

İşte Kryptos’daki metin

Şifreli metin aslında dört bölümden oluşuyor. Bunlara K1, K2, K3 ve K4 isimleri verildi ve ilk üç bölüm aradan geçen zamanda verilen ipuçları sayesinde çözüldü.

Heykeltraş Jim Sanburn henüz çözülemeyen dördüncü bölüm için de iki ayrı ipucunu yayımladı. Şimdi, yaz aylarından beri bu dördüncü bölümün çözümünün satılacağı bir açık arttırma girişimleri vardı. Bu açık arttırma da birkaç gün önce başladı, 20 Kasıma kadar devam edecek. (Şu ana kadar 21 kişi teklif vermiş ve 166 bin dolar teklif edilmiş durumda, bir sonraki teklif en az 183 bin dolar olmalı.)

Bu da şifre

Meraklısı, açık arttırmada 300 bin ila 500 bin dolar arasında bir fiyat oluşmasını bekliyor.

Ancak bu açık arttırmaya hazırlanılırken Eylül ayında heykeltraş Jim Sanburn bir elektronik posta aldı. Aslında şifre meraklıları sık sık Sanburn’e yazıyor, şifresini çözdüklerini iddia ediyor, heykeltraş da henüz çözülemeyen bu şifreyi elinden geldiğince korumaya çalışıyor.

Jim Sanburn

Eylül ayında gelen elektronik postayı da bu türden, çözüm iddiası içeren bir posta sanarak açtı ama içini okuduğunda postayı yollayan Jarett Kobek isimli gazeteci/yazar ve şifre meraklısının K4’ü gerçekten çözdüğünü gördü.

Ama Kobet şifreyi gerçek anlamda çözmemişti aslında. Deyim yerindeyse kopya çekmiş, doğrudan çözümü görmüştü.

Kendisi Amerika’nın öteki ucunda, California’da yaşayan Kobet, heykeltraş Sanburn’ün bütün arşivini Washington DC’deki ünlü Smithsonian Enstitüsü’ne gönderdiğini öğrenince, belki heykelle ilgili bir ipucu daha yakalarım umuduyla bir arkadaşından, Richard Byrne adlı kişiden yardım istemiş, onu Smithsonian arşivine yollamıştı. Byrne da saatlerce uğraşarak Sanburn’ün arşivinin tamamını fotoğraflamış, bu fotoğrafları da California’daki Cobet’e iletmişti.

Henüz çözülmeyen K4

İşte o fotoğraflardan birinde şifrenin çözümü vardı; Jim Sanburn o kağıdı yanlışlıkla Smithsonian’a gönderilecek kolilerden birinin içine koymuştu.

Heykeltraş yaklaşan açık arttırma nedeniyle iki amatörün şifresinin çözümünü tesadüfen bulmasından çok rahatsız oldu. Emek sarf edilip şifre çözülse belki bir şey demeyecekti ama böyle bir kopyanın yakalanmış olması hoşuna gitmedi.

Bu da K4’teki ipuçları

Gerçi Jarett Kobek ve fotoğrafları çeken arkadaşı Richard Byrne şifrenin çözüm anahtarını yayınlamak niyetinde değillerdi, oyun bozanlık yapmak, belki yüz binleri bulan Kryptos heykelini çözme meraklılarının tadını kaçırmak istemiyorlardı. Ama yine de, birkaç yıl önce kanser teşhisi konan ve ne kadar ömrü kaldığını bilmediği için telaşla bütün arşivini bir araya getiren Jim Sanburn yaptığı bu hatanın hayatının son döneminde kendi planlarını bozacak olmasından rahatsızdı.

Tatsız bazı konuşmalar oldu ama sonunda zaten şifre anahtarı kimseye sızdırılmadı, onu bulan iki kişi bu sırrı en azından açık arttırmanın biteceği 20 Kasıma kadar saklamaya söz verdiler.

K4 adı verilen bölümde iki de ipucu verildi meraklılara. Bu ipuçlarından hareketle şifreli metindeki harflerin yerine ne geleceğini bulmaya çalışan çok sayıda insan var. Bugün pazar, dilerseniz siz de elinize kağıdı kalemi alın, bu şifreyi çözmeye çalışın.

Bir ‘İkili Sarmal’ hatırası

Bir ‘İkili Sarmal’ hatırası

DNA’nın ikili sarmal (double helix) yapısını çözen iki insandan biri olan James Watson geçen hafta içinde perşembe günü hayatını kaybetti.

Bir yanıyla dev bir bilim insanıydı. Sadece DNA’nın yapısının çözülmesine katkı sağlamadı, başka onlarca dev bilimsel buluşta imzası vardı. Ama bir yanıyla da korkunç bir insandı. Egoistti, neredeyse ırkçı ve kadın düşmanıydı. Ama yanında çalışan genç parlak isimlere muazzam alan açmasıyla da meşhurdu. Paragöz bir insandı ama aynı zamanda müthiş cömert olabiliyordu.

The New York Times gazetesinin onun ardından yayınladığı yazı, onun bu çok yüzlü halini gayet güzel anlatıyor aslında.

James Watson, Francis Crick’le birlikte ünlü buluşlarını 1953’te yaptı. İkili bu buluş için 1962’de Nobel Tıp Ödülünü kazandı.

1968’de Watson bütün buluşu da kendine maleden meşhur kitabı ‘İkili Sarmal’ı yayınlar.

Bu kitap popüler bilim yazını tarihinin herhalde en çok satan kitabı.

Sabah Ertuğrul Özkök hatırlattı, İkili Sarmal’ı 1982’de Yazko yayınları tarafından basılan versiyonundan okumuş ve çok etkilenmiş.

1982’de Yazko’nun bastığı İkili Sarmal

Ben o versiyonu bilmiyordum, 90’lı yıllarda TÜBİTAK Yayınlarından çıkan halini okumuştum. Bir de anım var bu kitapla ilgili:

Kitabı okumayı yeni bitirmiştim, yaz tatili için birkaç arkadaşımla benim otomobilimle Marmaris veya Fethiye’ye gidiyorduk, yolda Afyon’da İkbal Tesislerinde kaçınılmaz yemek molamızı verdik. Tandır, sucuklu yumurta ve muhteşem kaymağıyla ekmek kadayıfını boş geçemezdik.

İkbal tesislerinde bir de gazete bayii vardı, orada dolaşırken yığınlar halinde, koli koli İkili Sarmal kitabını gördüm, TÜBİTAK baskısını.

Son derece çirkin, yeşil kapaklı ve çekici olmaktan çok uzak bir adı olan (İkili Sarmal) bu kitabın bir dağıtım hatasıyla oraya öyle yüzlerce yollandığını düşündüm önce, dayanamayıp bayideki görevliye sordum.

“Ne diyorsun abi” dedi görevli, “Bu kitap peynir ekmek gibi satılıyor, yetiştiremiyoruz, TÜBİTAK da çok yavaş kalıyor yeni baskıları yollamakta.”

Yanlış bilmiyorsam bu kitabın sırf TÜBİTAK baskısı 100’den fazla kez basıldı, herhalde Türkiye’nin de (Steven Hawking’in ‘Zamanın Kısa Tarihi’ ile birlikte) en çok satılan popüler bilim kitabı oldu.

Ben Türkiye’yi ve Türk okuyucusunu hakir görmemeyi bu kitabın başarısı sayesinde öğrendim ve kulağıma hep küpe yaptım.