24-06-2024
İsmet Berkan

Vergi adaletsizliğine ilişkin en sert eleştirilerin Maliye’den gelmesine kaç puan?

Vergi adaletsizliğine ilişkin en sert eleştirilerin Maliye’den gelmesine kaç puan?

Herhalde insanlık tarihi boyunca vergisini gönüllü olarak ödeyen tek bir kişi bulamazsınız. Ödememenin cezası bu kadar yüksek olmasa dünya üzerinde tek bir kişi bile bugün de vergi ödemezdi.

Düşünsenize, emeğinizle çalışıyor, maaş alıyorsunuz ama bu gelirin yüzde 25 ila yüzde 40’ına devlet elkoyuyor.

Şirket kuruyorsunuz, şirket kârının dörtte birine devlet ortak. Zarar ederseniz sizin zararınız, ama kâr ederseniz bir ortağınız var, anında parayı alıyor. Daha fenası şu, siz bu vergiyi (kurumlar vergisi) ödedikten sonra kalan parayı sizin ve ortaklarınızın kazancı olarak cebinize aktarmak isterseniz aynı devlet ondan da yüzde 25-40 arası gelir vergisi alıyor.

10Haber’i düşünün; burada çalışan onlarca kişi her gün fikir emeklerini ortaya koyuyor ve okumanız için size güvenilir ve iyi bir dijital gazete sunuyor. Bu gazeteyi satın alıp okumak isterseniz yüzde 20 katma değer vergisi ödüyorsunuz. Oysa ortada bir katma değer varsa bunu 10Haber ve çalışanları üretiyor, ama parayı sizin cebinizden devlet alıyor. Devlet sadece maaşımızdan, kârımızdan, kazancımızdan vergi almıyor, emeğimizle yarattığımız katma değerin beşte birine de elkoyuyor.

Adı ‘özel tüketim vergisi’ olan bir vergi var. Verginin adından da anlaşılıyor zaten, devlet bazı ürünleri satın almanızı istemiyor, o yüzden o ürünlerin üstüne ilaveten bir vergi daha koyuyor. Bu verginin oranı yüzde 200’e kadar olabiliyor.

Geçen yılın sonbaharında yayınladığım kitabımda (İnsan Uygarlığının Kısa Tarihi) herkesin anlayacağı bir dille anlatmaya çalıştığım konulardan biri de vergi.

İnsanlık 12-13 bin yıl önce yaşanan tarım devriminin ardından tamamen yeni bir yaşama düzenine geçtiğinde bu düzenin getirdiği yeni icatlardan biri vergiydi. Köydeki derebeyi de haraç adı altında vergi alıyordu, tarihin yazdığı ilk büyük devlet olan Sümerler de. Vergi Yahudi ve Hıristiyanların kutsal kitabı ‘Eski Ahid’de de geçen bir kavram. Mısır firavunları üretilen buğdayın üçte birine vergi adı altında elkoyarmış.

Verginin varlığı ve mecburiyeti insanlık için o kadar rahatsız edici bir şeymiş ki insanlar bu sebeple demokrasiyi icat etmiş. 1215 tarihli Magna Carta kralın vergi salma yetkisinin sınırlanması belgesidir esas olarak. Bu belge beraberinde temsili demokrasiyi getirmiştir.

Bugün dünya üzerinde Amerika Birleşik Devletleri adlı bir devletin varlığı da bir vergi isyanıyla ilgili. 1700’lü yıllarda Amerika’daki İngiliz kolonileri ‘Bizim temsil edilmediğimiz bir parlamentonun bize vergi koyma yetkisi yoktur’ deyip önce vergileri ödemedi, ardından da bağımsızlıklarını ilan ettiler. Yani, Amerika’daki koloniler İngiliz parlamentosuna milletvekili gönderebiliyor olsaydı belki ABD diye bir devlet de olmazdı.

Az önce söyledim ya, demokrasi adı verilen yönetme biçimi de aslında vergi sayesinde (veya yüzünden) ortaya çıktı diye; tam da bu sebeple demokrasi adı verilen rejimin özü hesap verirliktir. En önemli hesap da vergilerin nereye nasıl harcandığı konusunda verilendir. Buna demokraside ‘bütçe hakkı’ adı verilir.

Vatandaşından çatır çatır vergi topladığı halde ‘bütçe hakkı’nı ona çok gören, yani hesap vermekten kaçınan rejimlere ‘yarı demokrasi’, ‘otoriter rejim’ gibi isimler veriliyor. Türkiye o rejimlerden biri.

Otoriter yöneticilerin ‘Ben sadece Allah’a ve seçmene hesap veririm’ diyen siyasetçilerin bir ortak yönü var: Kimseye hesap vermeden yönetmek, daha doğrusu para harcamak ister o yöneticiler. Evet, devlet yönetmek esas olarak ne kadar paranın kime aktarılacağına karar vermektir.

Turgut Özal’ın üstünde zayıf da olsa denetim olan bütçe kısıtlarından kurtulmak için bulduğu yol onlarca fon yaratmak, bu fonlara vergi benzeri kaynakları aktarmak, sonra da o fonlardaki parayı dilediği gibi harcamaktı.

2001 krizinde bu fonların tamamı kapatılınca iktidara gelen Tayyip Erdoğan bir süre bocaladı. Biz o bocalama dönemine ‘Erdoğan’ın altın çağı’ dedik, ama kendisi hiç öyle düşünmüyordu. Kısa zamanda kamu-özel işbirliği, yap-işlet-devret gibi bütçe dışı harcama yöntemlerine yöneldi Erdoğan da. O arada Meclis’teki mutlak çoğunluğu sayesinde bütçede de istediği gibi at oynattı.

2018-2023 dönemi bu serbestçe at oynatmanın doruğuydu. Bugün milli gelirimizin yüzde 6,5’una varan, hatta aşması beklenen bütçe açıklarını konuşuyoruz; tam da o serbestçe at oynatma dönemi yüzünden.

Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de bütçede yaratılan her açık sonunda döner dolaşır vatandaşa enflasyon olarak yansır. Türkiye şimdi o enflasyonu indirmeye, yani bütçe açığını kabul edilebilir seviyeye getirmeye uğraşıyor. Günlerdir vergi artışlarını bu yüzden konuşuyoruz.

Konuşuyoruz ama galiba bu tartışmanın hakkını tam olarak veremiyoruz. Çünkü Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Gelir İdaresi Başkanlığı’nın yüzümüze çarptığı gerçeği henüz tam olarak idrak edemedik.

Evet, pek çok kişi kendilerine vergi getirmeye hazırlandığı için Gelir İdaresi’ne ve Mehmet Şimşek’e kızıyor belki, ama kimsenin Türkiye’deki vergi adaletsizliğini bugünkü Gelir İdaresi gibi çarpıcı, doğrudan ve sert biçimde dile getirmediği de aklımıza gelmiyor.

Şöyle düşünün: 

-Vergi paketiyle toplumun bir hayli geniş kesimlerine ‘asgari gelir vergisi’ getiriliyor. Bunu mefhumu muhalifinden okuyunca şunu anlıyoruz: Demek bu kesimler asgari düzeyde bile vergi ödemiyormuş.

-Vergi paketiyle şirketlere ‘asgari kurumlar vergisi’ geliyor. Demek bu şirketler de vergi ödemiyormuş.

-Bugüne kadar ‘basit usulde’ vergilendirilen 825 bin mükellefin son üç yıldır hiç vergi ödemediğini biliyoruz. Şimdi onları ‘gerçek usulde’ vergilendirmek istiyor devlet.

-Gayrimenkul yatırım ortaklığı ve gayrimenkul yatırım fonu adı altında şirketler en azından 20 milyar liralık vergiden kaçınabiliyormuş. Düşünsenize, o 20 milyar lira her yıl iki üç üniversitemize araştırma bütçesi olarak aktarılsaydı bu ülkeden de dünya çapında bilimsel araştırmalar, patentler çıkardı.

-Türkiye Varlık Fonu’nun hepimizden KDV diye para topladığını, ama bu parayı devlete ödemediğini biliyor muydunuz? Gelir İdaresi söylemese durumun vahametini bilmeyecektik.

-Gübre ve yemde KDV’yi kaldırmanın gerçekte çiftçiye hiçbir ucuzluk sağlamadığını, sadece ithalatçı ve tüccara ekstra para kazandırdığını Gelir İdaresi olmasa bize kimse söylemeyecekti.

Demokrasimizde bütçe hakkı ve hesap verirlik olsaydı Gelir İdaresi’nin bugün dile getirdiği eleştirileri yıllardır konuşuyor olurduk.

Milli takımı bu üslupla konuşanlar milli mi?

Milli takımı bu üslupla konuşanlar milli mi?

Türkiye ‘Yerli ve milli’ denince akan suların durduğu, milliyetçilik duygularının bir hayli yüksek olduğu bir ülke.

Ama bu ülke kendi içinden çıkardığı belki en milli şeylerden biri olan milli futbol takımına karşı pek dengesiz ve acımasız. Hatta neredeyse gayrı milli.

Avrupa Futbol Şampiyonasında iki maç oynadık, birini kazandık, diğerini kaybettik. Grubumuzda üç puanla ikinci durumdayız. Gruptaki üçüncü ve dördüncünün birer puanı var.

Türkiye çarşamba günü oynayacağı son grup maçına, Çekya karşısına aslında büyük bir avantajla çıkıyor. Bu maçta beraberlik bile bizi grubumuzdan çıkarıp ilk 16 takım arasına sokmaya yetiyor. Kaldı ki yenilecek olsak da 16’ya yükselme ihtimalimiz yüksek. Ama Çekya’yı yenmek Gürcistan’ı yenmekten daha zor değil. Takım bu maça kazanmak için çıkacak ve kazanma ihtimali de yüksek.

Dolayısıyla aslında çarşamba günü oynanacak olan maç cumartesi günü oynadığımız ve 3-0 yenildiğimiz Portekiz maçından çok daha önemli. Ama biz bu en önemli, en kritik maç öncesinde milli takımımızın oyuncularını da, teknik direktörünü de, diğer yöneticilerini de o maçı düşünmekten, maça konsantre olmaktan alıkoyuyoruz.

Anlaşıldığı kadarıyla milli takım kampındaki oyunculara uygulanan bir sosyal medya yasağı yok. Olmadığı için Türk sosyal medyasında konuşulan her saçma sapan şey bu oyuncuların önüne düşebiliyor. Nitekim milli takım oyuncularından gelen mesajların tamamında kendilerini veya arkadaşlarını bu sosyal medya lakırdılarına karşı savunma güdüsü ön plana çıkıyor.

Bir toplum kendi milli takımının dengesini ve moralini ancak bu kadar bozabilir. Türkiye bunu başardı.