Askerî Liderlerin Kontrolsüz Gücü: Zaferden Zafiyete

13 Mayıs 2025

Tarih boyunca, kılıcını siyaset meydanına taşıyan askerî liderler, bazen halk tarafından kahraman olarak anıldı, bazen ise tiran olarak hatırlandı. Zaferin sarhoşluğu, çoğu zaman liderin kendi sınırlarını unutarak toplumu kendi gölgesinde yaşamasına neden oldu.

Bugün, geçmişin derslerinden faydalanarak sormak gerek: Askerî gücün kontrolsüz yükselişi, modern demokrasiler için ne kadar büyük bir tehdit?

Zaferin Bedeli: Savaşın Karanlık Yüzü

Orta Çağ’dan itibaren devletlerin meşruiyeti çoğunlukla savaş meydanlarında kazanıldı. Sezar’ın Roma’daki zafer yürüyüşü, Fatih’in İstanbul’u fethedişi, Napolyon’un imparatorluk kurması…

Bu örneklerde, savaş meydanındaki zafer yalnızca toprak kazançlarıyla sınırlı değildi; aynı zamanda halkın kalbini ve siyasi meşruiyeti de kapsıyordu. Ancak bu zaferlerin bedeli büyüktü. Kılıçla elde edilen, çoğu zaman kanla kayboldu. Liderin şahsi karizması, halkın iradesinin önüne geçtiğinde, demokrasi sarsılmaya başlar ve toplum, liderinin gölgesinde yaşar.

Modern Zamanlarda Askerî Liderlik: Demokrasinin Düşmanı mı?

Günümüzde de askeri liderlerin sivil yönetime karşı gösterdiği direnç devam ediyor. Mısır’da Abdülfettah el-Sisi, darbe ile iktidara gelerek kendini “sivil” bir cumhurbaşkanı ilan etti. Pakistan’da Pervez Müşerref, üniformasıyla demokrasiye müdahale etti. Sudan, Myanmar, Nijer gibi örneklerle genişleyen bu liste, askeri gücün sivil yönetimi tehdit ettiği ülkelerin sayısını artırmaktadır.

Bu örnekler, bir gerçeği net bir şekilde ortaya koyuyor: Ordu, güvenliğin garantörü olmaktan çıkarak, siyasetin ana aktörü haline geldiğinde ne demokrasi kalır, ne de kurumsal düzen.

Tehdit Senaryoları: Halkı Tetikte Tutan Bir Strateji

Askerî liderlerin en çok başvurdukları yöntemlerden biri, iç ve dış tehdit senaryoları üretmektir. Halkı sürekli bir korku atmosferiyle yaşamaya zorlarlar. Saddam Hüseyin’in İran tehdidi, Kuzey Kore’nin ABD fobisi, tüm bu stratejilerin örnekleridir.

Halk, bu tehditler sayesinde sorgulamaktan vazgeçer ve iktidara sıkı sıkıya sarılır. Savaş hali, bir yönetim biçimine dönüşür; ekonomik krizler, sosyal huzursuzluklar bu düşman söylemiyle gizlenir. Korku, halkın gözünü kör eder ve yönetimin hataları görünmez olur.

Askerî Gücün Artan Etkisi: Küresel Güvenlik ve Diplomasinin Çöküşü

Bugün, mesele sadece bir ülkenin iç siyaseti değil. Nükleer başlıklı füzeler, siber saldırılar, SİHA’larla yürütülen hibrit savaşlar… Bir askeri liderin tek bir emri, milyonların hayatını altüst edebilir. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un bir tehdit tweet’i, dünya borsalarını sallayabiliyor.

Güç gösterisine dayalı yönetim anlayışı, diplomasiyi değersizleştiriyor ve dünya güvenliğini kırılgan hale getiriyor. Modern dünyada askeri gücün kontrolsüz yükselmesi, global barışı tehdit eden en büyük unsurlardan biridir.

Askerî-Endüstriyel Kompleks: Bir Gölgenin Hakimiyeti

Eisenhower’ın 1961’deki uyarısı hâlâ geçerliliğini koruyor: Askerî-endüstriyel kompleks, siyaset üzerinde görünmeyen bir gölge gibi duruyor.

ABD, Çin, Rusya ve hatta Türkiye gibi ülkelerde savunma sanayi, sadece bir ekonomik alan olmanın ötesine geçerek siyasi kararların motoru haline gelmiş durumda.

Türkiye’de Bayraktar SİHA’ları etrafında yaratılan milliyetçi söylem de bu dinamiğin bir parçası. Ancak, savunma gücünü kutsallaştırmak, farklı görüşleri bastırma aracına dönüşmemeli.

Savunma gücü, halkın birliğini ve güvenliğini sağlamak için kullanılmalıdır, bir propaganda aracı olarak değil.

Güçlü Adam Rejimlerinin Tehlikeleri

Güçlü adam rejimlerinin ortak özelliği, güvenlik birimlerini iç tehditlere karşı kullanmalarıdır. Çin’in Sincan’daki politikaları, Meksika’da ordunun sokaklara inmesi, Türkiye’de 15 Temmuz sonrası uygulamalar… Hepsi devletin, kendi vatandaşını potansiyel bir tehdit olarak görmesinin sonuçlarıdır. Oysa güvenlik, özgürlüklerle dengelenmediğinde, bir baskı rejimine dönüşür. Güvenlik her şeyin önüne geçmemelidir; özgürlükler ve insan hakları da devletin en temel sorumlulukları arasında olmalıdır.

Türkiye’de Askerî Gücün Kullanımı ve Diplomatik İlişkiler

Son yıllarda Türkiye savunma sanayisinde önemli adımlar attı. Mavi Vatan, sınır ötesi operasyonlar, Libya ve Suriye politikası… Ancak, askeri hamlelerin diplomatik karşılıkları olmadığı sürece bu kazanımlar uzun ömürlü olamaz. İç siyasette ise askeri başarıların propaganda aracı haline getirilmesi, toplumu daha fazla kutuplaştırır. Güç dengeleri sarsıldığında, demokrasinin ayakta kalması zorlaşır. Askerî gücün, sivil iradeye dayanması gerektiği gerçeği, unutulmamalıdır.

Yeni Bir Liderlik Anlayışı: Savaşla Değil, Barışla Anılan

Askerî liderliğin, bir tehdit olmaktan çıkıp toplumun güvenliğini sağlayan bir yapıya dönüşmesi için, güçlü sivil denetim şarttır. Meclis, medya ve yargı, askeri yapıları denetleyebilmelidir. Eğitim sisteminde lider adaylarına sadece strateji değil, etik, insan hakları ve diplomasi de öğretilmelidir. Batı demokrasilerinin ayakta kalmasının sırrı burada yatıyor. Demokrasi, yalnızca askeri başarılarla değil, halkın iradesiyle de şekillenir.

Askerî gücün kutsandığı her toplumda özgürlükler gölgede kalır. Tarih, zaferlerle sarhoş olan liderlerin, sonunda halklarını felakete sürüklediğini yazmaktadır. Artık yeni bir liderlik anlayışına ihtiyacımız var: Savaşla değil, barışla anılan; güçle değil, akılla yöneten ve en önemlisi, üniforması kadar vicdanı da sağlam olan liderler.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.