Promenade Anglaise boyunca yürürken gazete bayisinin vitrini dikkatimi çekti geçen hafta. Kapağıyla iddialı bir sayı: L’Express “Paris, capitale des espions” — Paris, casusların başkenti.
Merak edip, alıyorum. Okudukça şunu fark ediyorum: Yazılanların büyük bölümü doğru. Hatta ustaca. Paris gerçekten de istihbarat dünyasının en yoğun kavşaklarından biri. “Casusluk yalnızca devletler arasında değil, şehirler ile varolur” mesajını iyi veriyor.
Bazı kentler vardır; casuslar onları gerçekten sever. Bunun nedeni yalnızca coğrafya değil tabii ki. Kalabalıkta kaybolabilme, dikkat çekmeden hareket edebilme, temas kurma kolaylığı, yüksek yaşam kalitesi ve en önemlisi “normal” görünerek iş görebilme kapasitesi bu tercihi belirliyor.
İstihbarat operasyonları çoğu zaman resmî binalarda değil, şehirlerin ritmi içinde yürüyor.
Fransa’nın Dış Güvenlik Genel Müdürlüğü (DGSE), İngiltere’nin MI6’sı ve Amerika Birleşik Devletleri’nin CIA’i ile aynı ligde yer alan, Fransa’nın dış istihbarattan sorumlu ana kurumu. Savunma Bakanlığı’na bağlı; iç güvenlikten sorumlu DGSI (İç Güvenlik Genel Müdürlüğü) ile yakın ve sürekli bir eşgüdüm içinde.
Özellikle yurt dışında yürüttüğü istihbarat, karşı istihbarat ve örtülü operasyonlarla Fransa’nın ulusal güvenliğini sağlamayı hedefliyor.
Dikkat çekici özelliklerinden biri, doğrudan Fransa’ya yönelik açık ve hasmane bir faaliyet söz konusu değilse, yabancı istihbarat servislerine karşı çoğu zaman sessiz ve kontrollü bir tolerans göstermesi.
Bu, “görmezden gelme” anlamına gelmiyor; aksine her adım yakından izlenir, dengeler titizlikle gözetilir.
Yazılı olmayan bu karşılıklı anlayış, büyük ve kozmopolit şehirleri istihbarat dünyası açısından daha da cazip hâle getiriyor. Çünkü bu şehirler, sadece diplomatların ve iş insanlarının değil, aynı zamanda gölgede kalan aktörlerin de rahatça hareket edebildiği alanlardır.
Benim bildiğim Paris kendini hiçbir zaman bütünüyle ele vermiyor. Devrimlerin, manifestoların, büyük ideallerin şehri gibi görünür hep. Ama asıl ustalığı genellikle perde arkasındadır. Bugün Eyfel’in gölgesinde, müzelerin, otellerin, restoranların ve kafelerin arasında, dünyanın en yoğun istihbarat ağlarından biri sessizce çalışıyor bu kentte.
Çıplak gözle farketmeniz zor.
Sözgelimi, Gazze mücadelesinin küçük ama kritik bir parçası bugün Paris’te oynanıyor. 7 Ekim 2023’ten bu yana Amerikalı, İsrailli, Mısırlı ve Katarlı temsilciler, Paris’in en lüks otellerinde defalarca bir araya geliyor. Ateşkes ihtimalleri, esir takasları, kırılgan dengeler… Ne resmî açıklama var ne de basın toplantısı. Kalın halılar, ağır kapılar ve mutlak sessizlik.
Suriye ve Afrika dosyaları da bu kentte konuşuluyor, AB gizli pazarlıkları da.
Çünkü Paris güven veriyor. Kimseyi ürkütmez, dışlamaz. Fransa; ABD’nin müttefiki, İsrail’in muhatabı, Arap dünyasının ise tanıdık bir yüzü. Katar’la güçlü ekonomik bağları, Mısır’la derin tarihsel ilişkileri var. Bu denge siyaseti, Paris’i hassas dosyalar için ideal bir buluşma noktası hâline getiriyor.
Taraflar burada kendilerini Washington’daki kadar baskı altında, Orta Doğu’daki kadar hedefte hissetmez.
Coğrafya da bu oyunu destekliyor. Paris, Washington ile Körfez arasında neredeyse eşit mesafede. Özel uçakların indiği Le Bourget’den şehir merkezine hızlı ve dikkat çekmeden ulaşmak mümkün. Büyük krizlerin konuşulduğu masalar, turist kalabalığının sadece birkaç sokak ötesinde.
Paris’in casusluk geleneği yeni değil. Soğuk Savaş’tan bu yana şehir, “resmî olmayan diplomasi”nin doğal sahnesi olageldi. Büyükelçiliklerden çok otel lobileri; resmî toplantılardan çok uzun akşam yemekleri belirleyicidir.
Fransız mutfağı bu oyunun ayrılmaz parçasıdır. Doğru seçilmiş bir şarap, iyi bir peynir, en sert pozisyonları bile yumuşatabilir. Paris’te bazen bir strateji, tatlıdan önce şekillenir. Ritz, Lutetia, Le Meurice, George V… Bunlar sadece otel değildir; istihbarat dünyasının hafıza mekânlarıdır. Adres değil, temas noktasıdır.
Modern casusluk artık James Bond filmlerindeki smokin, tabanca ve kovalamacadan ibaret değil. Bugünün istihbaratçısı enerji raporları okur, tedarik zincirlerini çözer, teknoloji ve veri akışını izler, algı ve medya üzerinden zemin yoklar. Bilgi çantada değil, ilişkiler ağında dolaşır.
Günümüz istihbaratının en ayırt edici diğer özelliği, faaliyetlerin “ajan” kimliğiyle değil, profesyonel ve kurumsal roller üzerinden yürütülmesi. Diplomatik misyonlar, uluslararası kuruluşlar, medya, finans çevreleri, danışmanlık şirketleri, düşünce kuruluşları ve sivil toplum ağları bu mimarinin ayrılmaz parçaları.
Amaç basit: Daha rahat hareket etmek, daha çok temas kurmak, daha derin bilgi toplamak; ajan gibi görünmeden. Bugün en etkili istihbarat, kendini belli etmeyendir.
Fransız istihbaratının bir dönem başındaki isim, kariyerinin önemli bir bölümünü Ankara’da geçirmişti. Türkiye’yi, devleti ve reflekslerini sahadan tanırdı. Aynı şekilde, MİT’in eski müsteşarlarından biri de görev hayatının bir bölümünde Paris’te bulundu.
Bu tür karşılıklı görevler tesadüf değil herhalde. İstihbarat dünyasında bazı başkentler, “sıradan görev yeri” değil, okul niteliğinde.
Paris’in efsaneleşmiş bir yüzü daha var: sekspiyonaj. Abartıldığı kadar yaygın olmasa da ününü hâlâ taşıyor. Baştan çıkarma, zaafları kullanma, yalnızlık ve kibir üzerinden sızma… Casusluk burada sadece teknik değil, aynı zamanda psikolojik. “Bal tuzağı” da deniyor buna.
Uydu, siber istihbarat, büyük veri, yapay zekâ ve yüz tanıma sistemleri… Hepsi oyunu hızlandırdı. Ama tek bir alan hâlâ yerini koruyor: insan istihbaratı (en yaygın adıyla, HUMINT).
Çünkü güven yazılımla kurulmaz.
Sadakat algoritmayla ölçülmez.
İhanet sinyali ekranda değil, yüz ifadesinde görülür.
Uluslararası temaslarda defalarca şunu gözlemledim: En kritik bilgi hâlâ toplantı arasındaki bir kahve molasında, “off the record” söylenen bir cümlede ya da akşam yemeğinde ortaya çıkıyor. James Bond yok artık. Ama insan hâlâ oyunun merkezinde.
Paris, Türk hafızasında yalnızca zarif bir istihbarat vitrini değildir. Aynı zamanda bedelin ödendiği bir sahnedir. 1970’ler ve 1980’ler boyunca ASALA, ardından PKK bağlantılı ağlar Türk diplomatlarını özellikle Paris’te hedef aldı.
1990’ların başındaki gerginliği ve riski burada bizzat yaşadım diplomat olarak.
Bazı saldırıların uzun süre “siyasi bağlam” gerekçesiyle gri alana itilmesi, bu hafızayı daha da ağırlaştırıyordu.
Avrupa ile Asya’nın, Karadeniz ile Akdeniz’in, Orta Doğu ile Kafkasya’nın gerçek kesişim noktası. Göç yolları, enerji hatları, finans akışları, savunma sanayii ağları, diplomasi kanalları ve medya trafiği burada üst üste biner.
Bu nedenle Amerikalılar da buradadır, İngilizler de, Ruslar da, İsrailliler de, Avrupalılar da, Araplar da, Yunanlılar da, İranlılar da.
Bu bir iddia değil; jeopolitiğin kaçınılmaz sonucudur.
Ama İstanbul’un farkı şuradadır:
Burası Paris gibi “arşivlenmiş” bir vitrin değildir. İstanbul canlıdır, akışkandır, gerçek zamanlıdır.
Paris’te istihbarat, büyük ölçüde yönetilebilir bir ekosistem içinde yürür. İstanbul ise başka bir ligdedir. Çok daha dar, çok daha kırılgan ve çok daha sıcak bir jeopolitik hatta yer alır. Burada tehditler teorik değildir. Gecikmenin bedeli vardır. Yanlış okunan bir temas, geç fark edilen bir hareket, zincirleme sonuçlar doğurabilir.
Bu nedenle MİT, alana değil zamana hükmetmeye çalışır.
Paris’te görünmez olmak başarıdır.
İstanbul daha kaotiktir; ama bu kaos düzensizlik değildir. Daha katmanlıdır; çünkü aynı anda birden fazla kriz hattı üst üste biner. Daha hızlı değişir; çünkü gündem haftalık değil, bazen saatliktir. Burada oyunu kurmak nispeten kolay olabilir; ama oyunda kalmak zordur.
MİT, kendi egemenlik sahasında casuslar mücadelesine izin vermez. İstanbul, bu bakımdan Paris’e kıyasla daha rahat bir barınma alanı değildir; bir dayanıklılık testidir. Bu yüzden burada istihbarat, çoğu zaman sessiz değil, kararlıdır. Yumuşak değil, nettir. Gecikmeye değil, ön almaya dayanır.
L’Express haklı: Paris bugün casusların başkenti.
Ama tabloyu tamamlayan cümle şudur:
Paris manşet.
İstanbul gerçek zamanlı.
Paris vitrin.
İstanbul sahne arkası
1 Ocak 2026 - Casusların Başkenti: Paris… Peki Ya İstanbul?
31 Aralık 2025 - 2026 Temennilerim: Zor Bir Yıla Hazırlık, Kendime Şefkat
30 Aralık 2025 - Kurallar Ancak Bedeli Olduğunda İşliyor
29 Aralık 2025 - Brigitte Bardot: Güzelliğiyle Değil, Vazgeçişiyle Efsane Kalan Kadın
28 Aralık 2025 - Ege ve Doğu Akdeniz’de Sessiz, Akıllı Ama Caydırıcı Karşılık Şart