Sokaklara, ofislere, toplantı odalarına, uluslararası konferans salonlarına ve dijital dünyanın görünmez geçitlerine baktığınızda aynı sessiz hakikati görürsünüz:
İnsanların büyük çoğunluğu, bir adım atsa kaderinin değişeceğini bilir ama yine de yerinden kıpırdamaz.
Neden?
Çünkü ilk adım, her zaman en zor olanıdır.
Belirsizdir, risklidir, hiçbir garanti sunmaz.
Ve modern insan belirsizliğin karşısında belki de tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar ürkektir.
Bu yüzden dünya yalnız insanlarla doludur.
Sadece sevgisini itiraf edemeyen gençlerle değil; iş dünyasında, girişimlerde, projelerde, arkadaşlıklarda, hatta diplomasi masalarında bile…
Herkes birbirine yakın ama kimse kimseye gerçek anlamda temas edemiyor.
İnsanın en temel korkularından biri “reddedilme”dir.
Bu nedenle:
•Bir mesajı yazıp göndermek yerine sileriz.
•Bir projeyi başlatmak yerine “Hazır değilim” deriz.
•Bir ilişkiyi düzeltmek için adım atmak yerine içine kapanırız.
•İş yerinde hak ettiğimiz terfiyi talep etmek yerine susarız.
Bu korkuların ortak noktası şudur:
Olay henüz yaşanmadan, ihtimali bile gerçeğin önüne geçer.
Ama reddedilmek dünyanın sonu değildir.
Aksine insanı özgürleştiren bir şeydir.
Çünkü reddin olduğu yerde netlik vardır.
Netliğin olduğu yerde ise ilerleme başlar.
Biz ne yapıyoruz?
Reddedilme ihtimaliyle kendi hayatımızı askıya alıyoruz.
Kendi geleceğimizle körebe oynuyoruz.
Bir ülkeyi de, bir şirketi de, bir ekibi de, bir hayatı da cesur adımlar büyütür.
Ama o adımların yüzde doksanı hiç atılmıyor.
Her yerde aynı cümleler:
•“Bir ara konuşacaktım…”
•“Doğru zaman gelsin…”
•“Daha hazır hissetmiyorum…”
•“Önce başkası yapsın…”
Oysa hayatın basit ama sert gerçeği şudur:
Doğru zaman diye bir şey yoktur.
İlk adım, doğru zamanı yaratır.
Bugün dünya büyük kararların ertelendiği dev bir bekleme salonu gibi.
Herkes değişim istiyor;
ama kimse kapıyı açacak ilk harekete geçmiyor.
Yalnızlık artık ilişki eksikliğinden değil, ifadeye dökülemeyen duygulardan doğuyor.
Bir baba oğluna “Sana güveniyorum” diyemiyor.
Bir çalışan yıllardır terfisinin peşine düşmüyor.
Bir genç, söyleyemediği bir söz yüzünden hayatının olası en güzel hikâyesini başlatamıyor.
Bir yönetici ekip arkadaşına minnettarlığını ifade etmiyor.
İnsanı yalnız bırakan eksik insanlar değil; eksik cesaret.
Diplomaside de gördüm, küresel enerji piyasalarında da, iş dünyasının zirvelerinde de:
Bir cümlelik inisiyatif, yılların düğümünü çözebilir.
Bir telefon, bir proje, bir davet, bir yüzleşme…
Bazen tüm hikâyeyi değiştirir.
Bugün “güçlü lider” dediğimiz insanlar aslında geçmişte çok korktukları bir adımı atmış kişilerdir.
Muhtemelen kusurlu olacaktır.
Muhtemelen tam planladığınız gibi gitmeyecektir.
Belki gülerler, belki anlamazlar, belki başarısız olursunuz.
Ama yine de atılmalıdır.
Çünkü:
Kusurlu bir başlangıç, mükemmel bir bekleyişten her zaman daha değerlidir.
Kusurlu adım, yol açar.
Bekleyiş ise yalnızca vakit kaybettirir.
Ve insan bir gün şunu fark eder:
Cesaret, korkunun yokluğu değil; korkuya rağmen adım atabilmektir.
Evet, dünya ilk adımı atmaktan korkan yalnız insanlarla dolu olabilir.
Ama adım atanlar — ister ilişkide, ister işte, ister girişimde — sadece kendi yalnızlıklarını değil, etrafındakilerin yalnızlığını da kırarlar.
Bir kıpırdama bile çoğu zaman bir dönüşümdür.
Ve her dönüşüm, insanlık tarihi boyunca olduğu gibi, yine küçük bir adımla başlar.
Belki bugün.
Belki şimdi.
Sadece bir adım.
7 Aralık 2025 - Dünya, İlk Adımı Atmaktan Korkan Yalnız İnsanlarla Dolu
6 Aralık 2025 - Türkiye’nin Marangozluk Ruhu: Abdülhamid’ten Cem Boyner’e ve Yetiş Ünlü’ye
5 Aralık 2025 - “Bir Ömür Çeşme”: Nuri Ertan ile Ege’nin Hafızasına Yolculuk
4 Aralık 2025 - İran Neden Van’da Başkonsolosluk Açmak İstiyor?
3 Aralık 2025 - Saman Alevi Gibi Parlayan Programlar ve Türkiye’nin Gerçek İhtiyacı