Dişini fırçalayanlar kalbini koruyor
Yeni bir araştırma şah damarında tıkanıklık olan hastaları inceledi. Bu kişileri üç yıl takip etti ve endişe verici bulgulara ulaştı: Damarında mikroplastik olanların kalp krizi, inme ve ölüm riski 4,5 kat yüksek. Araştırmayı bir kardiyoloğa sorduk.
Tarım topraklarından denizlere, Everest’in zirvesinden Kuzey Kutbu’na kadar dünyanın her köşesine dağılan küçük plastik parçalarının (mikroplastik ve nanoplastik) insan vücudundaki etkileri konusunda her geçen gün yeni bir araştırma daha yayınlanıyor. Bu araştırmalardan biri geçen ay dünyanın en prestijli tıp dergilerinden New England Journal of Medicine’da alarm verici bulgular ortaya koydu. Araştırmacılar ilk kez küçük plastik parçalarını kan damarlarında biriken yağlı plakların içinde tespit etti. Bulgulara göre damarlarında mikroplastik bulunan kişilerin bulunmayanlara göre kalp krizi, felç ve ölüm riski 4,5 kat daha yüksek. Araştırmayı Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Servet Altay ile konuştuk.
Bu araştırma nasıl gerçekleştirilmiş? Katılımcıların seçimi konusunda bilgi vererek başlayabilir misiniz?
Araştırma, şah damarı (karotis arter) darlığı olan hastaları kapsıyor. Şah damarı boynumuzun her iki yanında bulunur. Kalbimizden gelen temiz kanı baş ve boyun bölgesine iletir. Eğer bu damarda yüzde 70’in üzerinde darlık olursa hastanın inme geçirme riski tehlikeli biçimde artar. Bu riski bertaraf etmek için hastaların damarına stent takılır veya hastanın boynundaki damarın içindeki materyal ‘endartrektomi’ denilen cerrahi işlemle temizlenir. İşte, çalışmaya alınan 257 hastanın tamamı şah damarı cerrahi işlemle temizlenen hastalar.
Peki bu hastalarda mikroplastik nasıl tespit ediliyor?
Araştırmacılar, şah damarındaki darlıkları gidermek amacıyla gerçekleştirdikleri cerrahi işlemler sırasında damar içerisinden çıkarılan materyalleri topluyorlar. Daha sonra bu materyalleri mikroskop gibi çeşitli yöntemlerle detaylı bir şekilde inceliyorlar. Ve şaşırtıcı bir sonuçla karşılaşıyorlar. Toplam 257 hastanın 150’sinde bu materyalde ‘polietilen’, ‘polivinil klorür’ gibi mikroplastikler saptıyorlar.
Aslında olay buradan sonra başlıyor. Araştırmacılar “Çalışmaya aldığımız kişilerde mikroplastik bulduklarımızı ve bulmadıklarımızı kıyaslayalım. Acaba aralarında ne fark var?” diye bakıyorlar. Yaklaşık 3 yıl boyunca bu kişileri takip ediyorlar. Bu süreçte hastaların kalp krizi geçirme, inme geçirme ve ölüm oranlarını inceliyorlar. Mikroplastik bulunan grupta bu olayların anlamlı olarak (yaklaşık 4,5 kat) daha fazla olduğunu tespit ediyorlar.
Mikroplastik saptanan grupta kalp krizi, felç ve ölümün başka sebepleri olamaz mı? Örneğin belki de bu kişilerde kalp-damar hastalığı risk faktörleri daha fazla olduğu için daha fazla olumsuz sonlanım oldu…
Evet, söylediğiniz şey önemli. Fakat araştırmacılar bu konuda pek şüpheye yer bırakmamış. Yaş, kolesterol, şeker, tansiyon, daha önce kalp krizi geçirme gibi sonlanımı etkileyecek çeşitli faktörleri istatiksel olarak düzeltmişler. Bu kontroller sayesinde olumsuz sağlık sonuçlarının mikroplastiklerle doğrudan bir ilişkisi olabileceği sonucuna varmışlar.
Peki şah damarından çıkarılan ve içinde mikroplastik bulunan materyal nasıl bir şeye benziyor?
Bu materyal aslında damar sertliği (ateroskleroz) hastalığıyla ilişkili bir madde. Kolesterol, yağlar, kalsiyum ve diğer hücresel atıklardan oluşuyor.
Bu arada damar sertliği nasıl bir hastalık? Ne tür sonuçları olabilir?
Damar sertliği, vücuttaki hemen hemen her damarda meydana gelebiliyor. Özellikle etkilenen damarlar arasında kalp, beyin, böbrek damarları bulunuyor.
Damar sertliği süreci sigara, yüksek tansiyon, şeker, hareketsizlik gibi nedenlerle yıllar içinde yavaş yavaş gelişiyor. Erken aşamalarda damarın iç duvarında plaklar (birikintiler) oluşuyor. Zamanla bu plaklar büyüyor, damarı daraltarak kan akışını kısıtlayabiliyor. Plaklar yırtılırsa oluşan kan pıhtısı kalp damarını tıkayarak kalp krizine, beyni besleyen damarları tıkayarak inmeye, böbrek damarlarını tıkayarak böbrek yetmezliğine neden olabiliyor.
Genellikle kalp damarı tıkalı olanların şah damarı da tıkalı oluyor. Hatta şah damarının iç tabakasının (intima) kalınlaştığını gördüğümüz bir kişi için biz “Bu hasta kalp hastalığına yatkın biri” değerlendirmesini yapıyoruz. O nedenle şah damarı bizim kalp hastalıklarının erken tanısında kullandığımız yerlerden biri.
Bu arada şah damarındaki materyalin içeriğinin yapısına göre felç riski de belirlenebiliyor. Örneğin içerik çok yumuşaksa yani yağ dokusu bakımından daha yoğunsa “Bunun pıhtılaşma eğilimi daha fazla” diyoruz. İçerik daha sertse yani kireçli bir materyalse “İnme riski daha düşük” demek mümkün.
Daha önceki çalışmalar, damar içindeki materyalde hep enflamatuar belirteçleri, pıhtılaşma faktörleri, kolesterol zemini gibi etkenlere bakmış. Bu çalışma ise ilk kez “Damar içindeki materyalde mikroplastik arayalım, varsa üzerinde düşünelim” fikriyle yola çıkmış.
Damarları tıkayan içerikte mikroplastik bulunması konusunda sizin yorumunuzu alabilir miyim?
Daha önce mikroplastiklerin kanda, anne sütünde, idrarda, plesantada; akciğer, karaciğer ve böbrek gibi organlarda varlığı tespit edilmişti. Yine hayvan çalışmalarında kalp dokularında da mikroplastik gösterilmişti.
Son çalışma ise ilk kez damar yatağının içindeki materyalde mikroplastik buldu. Bununla da kalmadı, damarında mikroplastik bulunan grupta kalp krizi, inme ve ölümün daha fazla olduğunu gösterdi. Üstelik bu kişilerin damarları cerrahi işlemle açılmasına rağmen kalp krizi ve inme riskleri devam etmiş.
Açıkçası ben bu çalışmanın ileriki çalışmalar için çığır açıcı görüyorum. Daha geniş çaplı araştırmaların önünü açacak ilk adımın atıldığını düşünüyorum. Daha fazla çalışmayla mikroplastikleri yakın gelecekte tıpkı sigara, yüksek kolesterol, şeker, tansiyon gibi kalp damar sağlığı için risk faktörleri arasında sayabiliriz.
Araştırmanın sizce eksiklikleri var mı?
Çalışmaya alınanlar tamamen homojen değil. Örneğin incelenen kişiler 18-75 yaş arasında. Aynı cinsiyet, aynı demografik özellikler, damarda aynı darlık oranı gibi özellikler de yok. Ama araştırmacılar istatistiksel olarak bu faktörleri düzeltme çalışması yapıyorlar. Ayrıca hasta sayısı şimdilik sınırlı. Ama bu bir başlangıç. Daha kapsamlı çalışmalar gelecektir.
Bu arada makaleyi yayınlayan araştırmacıların kendi eleştirileri de var. Diyorlar ki “Biz bu çalışmayı yaptık ama işlemler sırasında plastik teması olup olmadığından çok emin değiliz.” Bunu söylemelerinin gerekçesi inceleme sırasında mikroplastik maruziyeti olasılığı. Örneğin serum setinde veya laboratuvar lamında (mikroskop altında inceleme yapmak üzere tasarlanmış cam veya plastik plaklar) bile mikroplastik olabilir.
Araştırmacıların bu notu düşmeleri onların çalışmalarına gölge düşürmez. Bilim zaten böyledir, kesinlikten ziyade olasılıklar ve geçerli kanıtlar üzerine konuşur.
Peki mikroplastikler damar içine nasıl sızmış olabilir?
Araştırmada buna ilişkin bir bilgi yok. Fakat şunu net olarak biliyoruz: Mikroplastikler soluduğumuz hava, içtiğimiz su, yediğimiz yiyecekler, kullandığımız kozmetik ürünleri ve giydiğimiz giysilerden vücudumuza girebilir. Etrafınıza şöyle bir göz attığınızda her yerde plastik görebilirsiniz. Dolayısıyla tehdidin büyüklüğünü varın siz tahmin edin.
Son yıllarda mikroplastiklerin sağlığımız üzerindeki olumsuz etkilerine dair o kadar araştırma çıktı ki… Artık bu sorunu kulak arkası edemeyiz. Bu yüzden mikroplastiklerden korunmak için hepimizin harekete geçmesi gerekiyor. Herkesin plastik kullanımını azaltacak planlar yapması şart. Üstelik sadece bireysel değil, tüm dünyanın birlikte harekete geçip plastik kullanımını kısacak önlemler alması gerekiyor. Daha çevreci ve yeniden kullanılabilir malzemelere yönelik çabaları artırmamız lazım. Yoksa mikroplastik sorunu giderek büyüyecek ve belki de geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açacak.