Karahan: Asgari ücret enflasyonda bir numaralı risk değil ama karar verici değiliz
2024’te TÜİK’in açıklayacağı enflasyonun ne olacağı bilinmez ama gerçek hayatta yaşanan enflasyonun yüzde 30’lar düzeyine düşmesini beklemek hayalcilik.
2023 ortalarında değişen ekonomi politikaları ve yönetiminin görünürdeki iki öncelikli amacı ülkenin döviz varlıklarının güçlendirilmesi ve enflasyonun düşürülmesi oldu. Bu çerçevede yılın ikinci yarısında kademeli geçiş olarak adlandırılan bazı adımlar atıldı. Bu adımlarla döviz rezervlerinde kalıcılığı belli olmasa da kısmi bir rahatlama sağlanmış görünürken, enflasyon oranı ile ilgili henüz kayda değer bir gelişme yaşanmadı. Enflasyon konusunda herkesin ümidi 2024 yılında belirgin bir düşüşün ortaya çıkması. Böylece geleceğe yönelik bakış açısının pozitife dönerek enflasyon beklentilerinin kırılması da hedefleniyor.
Bu hedef doğru belirlenmiş olmakla birlikte enflasyonun belirgin bir düzeyde aşağı çekilmesi mümkün olacak mı?
Bunu görebilmek için öncelikle yapılanlarla ilgili bazı verileri gözden geçirmek gerekir. Son yıllarda bizim yaşadığımız gibi çok yüksek enflasyon yaşanan ve bunun kronikleşmeye başladığı ülkelerde enflasyonla mücadelede yapıldığı gibi, hem para politikasında hem de maliye politikasında çok sıkı önlemler birlikte yürütülmeli.
2023 ikinci yarısında alınan önlemlere bu açıdan baktığımızda; para politikasında alınan önlemlerin doğru, fakat yavaş ve yeterince güçlü olmadığı görülüyor. Maliye politikasında ise gelir artırıcı yönde vergi artışı ve yeni vergi şeklinde önlemler görülürken gider tarafını kısıcı hiçbir önlem alınmadı.
Çoğu kişinin söylediği gibi yaşanan depremin olumsuz etkilerinin bütçe giderlerini artırıcı etkisinin olduğu ve olacağı söylemi doğru. Fakat bu izlenen politikaların gevşek tutulmasını değil, tam tersine deprem harcamalarının enflasyon üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak için diğer gider unsurlarında kısıntıya gidilmesini gerektiren bir durum.
Şu günlerde enflasyon açısından çok da olumlu olmayan gelişmeler var. Başta asgari ücret olmak üzere genelde maaşlara yapılan yüzde 50 zam, kamunun vergi ve harçlar vb. unsurlara yaptığı yüzde 50’nin üzerindeki artışlar ülke genelinde mal ve hizmet fiyatlarında belirgin bir artış yarattı ve yaratmaya devam ediyor. Bu durumun fiyat belirleyen kesimlerde, fiyat artış düzeyinin bu çerçevede olacağı yönünde psikolojik bir beklenti oluşturduğu görülüyor.
Bu sadece yılın başında belirlenen unsurlarla ilgili. Yıl içinde kurlardaki gelişmelerin, hammadde fiyatlarında olası artışlar ile enerji emtiaları gibi her kesimi etkileyen emtiaların fiyatlarındaki değişimlerin fiyatlar üzerinde şu anda düzeyi çok belirgin olmasa da bir etkisinin olacağı kesin. Yine kredi faizleri oldukça yukarıda ve 2024 yılında aynı ekonomi politikaları devam ettirilirse bu düzeylerde kalması yüksek olasılık. Bu yüksek faiz ödemeleri de firmalar tarafından fiyatlara belirli bir düzeyde yansıtılacak. Bunların ötesinde enflasyon beklentileri hem toplumda hem de firmalarda halen kırılamadı. Bu nedenle halk tüketimini mümkün olduğu ölçüde öne çekmeye, firmalar da yüksek enflasyon beklentisi nedeniyle fiyatlamasını maliyet unsurunun ötesinde beklediği enflasyon oranına göre yapmaya devam ediyor.
Bu olumsuz beklentiye yol açan ne?
Yazının başında belirttiğimiz gibi izlenen ekonomi politikalarının tam tutarlı olmadığı toplumun bütün kesimlerince görülüyor. Para politikalarında alınan önlemlerin maliye politikasının gider tarafında desteklenmemesi hem toplumdaki beklentileri bozuyor hem de kamu kaynaklarını kamu yöneticilerinin sınırsız harcama isteği sıkı para politikasına zarar veriyor.
2024 bütçesinde, 2023 yılında gerçekleşen 1,37 trilyon TL’lik bütçe açığının 2,65 trilyon TL ile ikiye katlanması ve bütçe açığının milli gelire oranının yüzde 6.4’e yükselmesi öngörülüyor. Bu yüksek açık bütçe hedefi olup, gerçekte hep daha yukarılarda gerçekleştiğini düşünürsek durumun daha kötü olacağı görülüyor.
Acaba bu yüksek bütçe açığı ile enflasyon nasıl düşürülecek? Bütçe açığını kapatmak üzere vergi artışları ya da yeni vergiler gelecekse bunun enflasyon üzerinde artırıcı etkisi olmayacak mı?
Bugün çok dile getirilmese bile Türkiye’de enflasyonun temel sorumlularından biri devlet. Deprem harcamaları bütçe üzerinde bir ağırlık ancak gereksiz harcamalar yapılan diğer alanlarda yapılacak kısıntılarla etkisi önemli ölçüde azaltılabilir. Halktan harcamalarını kısması istenirken ve bu yönde önlemler alınırken;
-Orta ve üst düzey devlet erkanının ve onların korumalarının lüks araca binme egoları,
-Kamu kurumlarının maliyetleri yüksek gösterişli binalarda hizmet verme tutkusu,
-Kamu özel işbirliği (KÖİ) projeleri yükümlülükleri adı altında sürekli firmalara yapılan yüksek ödemeler,
-İhale denilemeyecek yöntemlerle fiyatların tamamen kamuya mal ve hizmet satanlar tarafından belirlendiği alımlar,
-Teknolojik gelişmelere bağlı olarak azaltılması gerekirken çoğunluğu eş, dost, akraba gerekçeleriyle istihdam edilen kamu çalışanı sayısındaki artış,
-Yanlış ekonomi politikaları nedeniyle artırılmak zorunda kalınan kamu borçlanmalarındaki faiz oranlarına bağlı yüksek faiz ödemeleri
bizim ödediğimiz yüksek vergilerin, yüksek bütçe açıklarının ve nihayet yüksek enflasyonun en önemli nedenlerinden.
Yukarıda saydıklarımızdan son maddeyi dışarıda tutarak, bunlara yönelik önlem almayı ekonomi yönetimi istiyor mu? Şu ana kadarki icraatlarına bakılırsa çok da istemiyor. Peki önlem almayı istese bunu yapabilecek mi? Cevap olumsuz ve bunu yapmaya çalışmak ekonomi yönetiminin muhtemelen sonunu getirir.
Bütün yukarıda belirttiğimiz konuları bir araya getirdiğimizde, 2024’te Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıklayacağı enflasyonun ne olacağı bilinmez ama gerçek hayatta yaşanan enflasyonun yüzde 30’lar düzeyine düşmesini beklemek hayalcilik. Genelde beklentiler yüzde 40-45 arasında yoğunlaşıyor gibi yansıtılmakla birlikte, bunun daha da üstünde bir enflasyona hazırlıklı olunmalı.