Merkez’e göre kartla daha çok harcıyormuşuz ama borç ihtiyacından değil, sadece harcıyormuşuz
Bu kadar yüksek bir enflasyonu sadece para politikası araçlarıyla istenen ölçüde düşürmek mümkün değil. Özellikle maliye politikasının giderler tarafındaki başıboşluğun ve israfın önüne geçilemiyor. TCMB de bunu gördüğünden daha ihtiyatlı.
Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK) geçen hafta politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranının yüzde 50’de sabit tutulmasına karar verdi. Bu, beklenen ve sürpriz olmayan bir karardı. Aslında daha çok merak edilen TCMB’nin yaptığı basın duyurusunda geleceğe yönelik ne mesaj vereceğiydi. Çünkü piyasaların önemli bir kesimi eylülde faiz indirimlerine başlanacağı şeklinde bir beklenti içindeydi.
Yapılan basın duyurusunda bazı noktalar ön plana çıkıyor. TCMB enflasyonun ana eğiliminde ve yurt içi talepte bir düşüş olduğunu belirtmekle birlikte hizmet enflasyonunda henüz yeterli iyileşme olmadığını ifade etti. Basın duyurusundaki şu ifade gerçekte hangi noktada olduğumuzu gösteriyor: “Hizmet enflasyonundaki yüksek seyir ve katılık, enflasyon beklentileri ve jeopolitik gelişmeler enflasyonist riskleri canlı tutmaktadır. Kurul, enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarının öngörüler ile uyumunun dezenflasyon süreci açısından göreli öneminin arttığını vurgulamıştır.” Bu ifadede
TCMB aşağıdakileri söylemek istiyor:
-Hizmet enflasyonu yüksek olmaya devam ediyor.
-Enflasyon beklentileri yüksek kalmaya devam ediyor.
-Jeopolitik gelişmeler önemli bir risk.
-Enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarını bizim beklentilerimize uygun hale getiremezsek enflasyonun istenen düzeye çekilmesi zor.
Önümüzdeki döneme ilişkin verdiği diğer bir mesaj ise şu cümlede yer alıyor: “Kurul, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerini de göz önünde bulundurarak politika faizinin sabit tutulmasına karar vermekle birlikte, enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı duruşunu yinelemiştir. Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sıkı para politikası duruşu sürdürülecektir. Enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşu sıkılaştırılacaktır.”
Bu cümlelerden anlaşılan en azından eylül ve hatta ekim toplantısında PPK faiz indirimi öngörmüyor. Hatta bir bozulma olasılığı oluşursa faiz artırımı bile gündeme gelebilecek. Bugünkü enflasyonun nedenlerini maliyetler, talep, beklentiler ve buna bağlı fiyatlama davranışlarındaki bozulmalar ile güvensizlik başlıkları altında toplayabiliriz.
Bunlardan talepte son dönemde yavaşlama olduğu söylense de yeterince kontrol altına alınabilmiş değil. Maliyetler bölümünde iktidar son iki aylık dönemde muhtemelen TCMB’nin istemediği şekilde kamu mal ve hizmetleri ile vergilere artış yaptı. Bunun özel sektör mal ve hizmetlerinin fiyatlarına da yansıması kaçınılmaz.
Beklentiler ve fiyatlama davranışlarındaki bozukluk, insanların sadece ekonomi değil genel olarak yönetsel uygulamalardaki hatalara bağlı ümitsizliğini ve güvensizliğini yansıtıyor. Talep ve maliyet enflasyonu kontrol edilse bile beklentilerdeki düzelme çok daha farklı unsurlara bağlı olduğundan bugünkü gidişatta hemen hemen mümkün değil.
Örneğin, yazımızın ilk bölümünde belirttiğimiz TCMB tarafından eylül ve hatta ekim aylarında faiz indirimi yapılmayacağı yorumumuz gerçekleşir mi, belli değil. Çünkü TCMB’nin uygulamada kararlarını bağımsız olarak alabilecek yetkilere sahip olmadığı biliniyor ve her an uyguladığı politikalardan vazgeçilebilme olasılığı var. Sadece bu konu bile gelecek belirsizliği olup güvensizlik yaratıyor.
İkinci olarak özellikle TÜİK tarafından açıklanan enflasyon verilerine kimse inanmıyor. Enflasyonun çok daha yüksek olduğu düşünüldüğünden beklentiler yüksek kalıyor ve fiyatlamalar da kafalarda oluşan enflasyon rakamına göre yapılıyor.
Bunların ötesinde TCMB’nin basın bülteninde dillendirilmese bile kendisini muhtemelen rahatsız eden iki konu daha var. Bunlardan ilki son dönemde dövize olan yönelimde bir artış yaşanması. Nitekim son haftalarda döviz mevduatlarında tekrar bir artış eğilimi var. Yine kurlarda bir ay öncesine kadar görülen durağan ortam biraz bozulmuş görünüyor. Ve yine son günlerde serbest piyasa ile bankalararası piyasadaki kurlarda farklılığın artma eğilimi gösterdiği dikkat çekiyor. Bunlar henüz çok rahatsız edici boyutta olmasa da bir faiz indirimi yapılırsa döviz tarafında yaşanabilecek daha büyük bir olumsuzluğun işaretini veriyor. TCMB kararında ve açıklamalarında bunun da etkisi oldu.
TCMB’yi muhtemelen rahatsız eden ikinci konu da enflasyonla mücadeleyi sadece kendisinin yürütmeye çalışması. Bu kadar yüksek ve yapısal hale gelmiş bir enflasyonu sadece para politikası araçlarıyla istenen ölçüde düşürmek mümkün değil. Özellikle maliye politikasının giderler tarafındaki başıboşluğun ve israfın önüne geçilemiyor. TCMB de bunu gördüğünden daha ihtiyatlı olma gereği duyuyor.
Sonuçta TCMB faizi sabit bırakırken, geleceğe yönelik de kısa vadede faiz indirimine gidileceğine yönelik bir mesaj vermedi. Mevcut ortamda bu doğru bir karar olmakla birlikte siyaseten nereye kadar direnip uygulayabileceği belli değil. İşte bu belirsizlik olduğu sürece de enflasyonla tam anlamıyla mücadele etmek ve istenen ölçüde başarılı olmak mümkün görünmüyor.