Rolls Royce’un en lüks modellerinde iki Türk mühendisin de izi var

Dünyanın en lüks otomobili kabul edilen, tamamı elde üretilen, istenirse kişiye özel hale getirilen Rolls Royce arabaların fabrikasını gezerken bir sürpriz bizi bekliyor. Biri Bath Üniversitesinden diğeri Bilkent'ten mezun iki mühendis Türk kadını, bu özel araçlara izlerini bırakıyor.

5 Aralık 2025

Bizi Londra’ya götüren uçaktan indiğimde havalimanında bizi bekleyen Rolls-Royce Ghost ve Rolls-Royce Cullinan ile bu seyahatte lüksün zirvesine yolculuk yapacağımız belli olmuştu. Ancak bu seyahatimizi daha da özel kılan, iki başarılı Türk kadın mühendisin Rolls-Royce’un en özel modellerine bıraktığı izi yakından görmek ve birinci ağızdan dinlemek oldu.

Rolls-Royce Özel Yapım (Bespoke) İç Yüzey Planlayıcısı makine mühendisi İlayda Özaltan ve Özel Yapım (Bespoke) Proje Mühendisi Merve Çetiner ile Rolls-Royce’un üretim bandındaki her bir araca adeta bir sanat eseri gibi yaklaştıkları üretim ve montaj fabrikasında bir araya geldik.

Tesisin neden bu kadar özel olduğunu, etkileyici mimari projeyi, her biri ayrı hikâyeye sahip Rolls-Royce modellerinin geliştirilme ve üretim süreçlerini ve neden Lord March’a ait 12 dönümün üzerindeki Goodwood’un seçildiğini anlatacağım; ancak önceliği göğsümüzü kabartan iki Türk kadınına veriyorum.

Rolls Royce fabrikasının girişinde bizi Refik Anadol’un bir eseri karşılıyor.

Fabrikada çalışan kadınlar

Rolls-Royce’un Türkiye operasyonunun başındaki Hilal Aysal ve Rolls-Royce’un Doğu ve Orta Avrupa İletişim Direktörü Frank Tiemann’ın davetiyle markanın kalbine yaptığımız ziyarette ilk dikkatimi çeken sahadaki yani üretim bandında gördüğümüz kadınlar oldu. Frank Tiemann’dan öğrendim ki 2 bin 500 kişinin çalıştığı tesisteki çalışanların üçte birini kadınlar oluşturuyor. Bu oran son 10 yılda yüzde 10 artmış.

Üretim istasyonlarını tek tek dolaşırken yolumuz Rolls-Royce’ların iç yüzeylerinin planlandığı bölüme geliyor.

Arkamdan bir ses: ‘Merhaba’

Az önce otomobilin içinde gördüğümüz ve üzerinden altın bir çizginin dalgalanarak geçtiği bir paneli masa üstünde incelemeye başlarken, tatlı bir “merhaba” sesine doğru dönüyoruz. Karşımızda Bespoke İç Yüzey Planlayıcısı İlayda Özaltan.

Bespoke yani Türkçe’ye kişiye özel üretim olarak çevireceğim bölümü şöyle tarif edebilirim. Standart ve hafif özelleştirilmiş bir Rolls-Royce genelde 400 bin ile 1 milyon pound bandında iken, daha özelleştirilmiş daha lüks opsiyonlarda 1 milyon poundun üzerinde ve hatta şöyle bir araştırınca mesela özel sipariş Rolls-Royce Boat Tail’in fiyatını Wikipedia’dan 28 milyon dolar olarak görebiliyorum. Yani ısmarlama, özel üretim bölümü Rolls-Royce’un sınır tanımadığı bir bölüm ve burada Türk kadın mühendisleri görüyoruz.

Tesise girerken Frank Tiemann, “Size güzel sürprizlerimiz olacak,” demişti; işte şimdi sürprizlerden biri karşımızda.

Bath Üniversitesi’nde makine mühendisliği okumuş. Dört yıl önce stajyer olarak girdiği Rolls-Royce’da bugün çok önemli pozisyonlardan birine getirilmiş. Daha 30 yaşında bile değil.
100’üncü yılını kutlayan Phantom’ın Centenary versiyonunun en karmaşık ve en incelikli işçilik gerektiren ahşap tasarımının projesini planlamış ve hayata geçirmiş.

Özaltan, “Bu süreçte Rolls-Royce tarihinde üç teknolojik ilke imza attık: 3 boyutlu marküteri, 3 boyutlu mürekkep katmanlama ve 24 ayar altın varak uygulaması,” diyor.

Özetle, pek çok farklı tasarımın yanı sıra altın yaprağın ahşaba işlendiği Rolls-Royce kapılarının hikâyesinde bir Türk mühendisin imzası var.

Bilkentli Merve Çetiner

İlayda’yı yeni projeleriyle baş başa bırakıp üretim istasyonlarını dolaşmaya devam ediyoruz. Bu kez karşımıza Bespoke Proje Mühendisi Merve Çetiner çıkıyor.

Bilkent Üniversitesi’nde makine mühendisliği okumuş, ardından Cardiff Üniversitesi’nde yüksek lisans yapmış. Üç yıl Ford Otosan’da mühendis olarak çalışmış. 2020’de McKinsey Next Generation Women Leaders listesinde 30 güçlü kadın arasında gösterilmiş. Üç yıldır Rolls-Royce’ta hem araçların hem tavanların hem de kapıların geliştirilmesinde görev alıyor.

Bizi havalimanından karşılayan ve seyahatimiz boyunca eşlik eden Rolls-Royce’un gökyüzünde kayan yıldızlarla bezenmiş tavanını görünce “tam bir parti arabası” demiştim. İşte o tavanların mühendislik çalışmalarına imza atan isim Merve Çetiner. Starlight Headliner, yaklaşık 1.300–1.600 optik fiberle oluşturulan, 8 ila 16 saat süren tamamen el işçiliği bir uygulama. Müşterinin birebir yıldız haritasının bile tavana işlenebildiğini öğrenince işin sanata dönüşen boyutu daha da çarpıcı hale geliyor.

Günde 30 araç üretiliyor

Rolls-Royce çalışanlarının yüzde 70’ten fazlası Britanyalı; ancak içeride 50’den fazla milletten personel çalışıyor. İki vardiya halinde, 44 üretim istasyonunda tamamen el işçiliğiyle yürütülen üretimde her otomobil her istasyonda yaklaşık 30 dakika geçiriyor ve günde 30 adet Rolls-Royce üretiliyor. Yıllık üretim 6 bin adedi buluyor.

Renk seçeneklerinin gösterildiği odada dış tasarım için 44 bin farklı renk alternatifi olduğunu duyunca lüksün sınırsızlığı daha da görünür oluyor. Markanın standart sunduğu deri rengi sayısı bile 80.

Türkiye’de yıllık satış 100’ü aşmış

Peki Rolls-Royce’u en çok kimler tercih ediyor? Bu soruya Frank Tiemann, dünyanın her yerine satış yaptıklarını ancak özellikle 40 yaş civarı zengin Çinlilerin Rolls-Royce’a büyük ilgi gösterdiğini söylüyor. Rolls-Royce ABD ve Avrupa pazarının yanı sıra Uzak Doğu ve Orta Doğu’da da özel üretime meraklı zenginlerin ilgisini çekiyor, Türkiye pazarında 2024 yılında ‘yeni araç teslimatlarının üç haneli rakamlara ulaştığı’ bilgisini ediniyorum. Marka 2022 yılında satışlarda üç haneli seviyeye ulaşarak rekor kırmıştı, 2025 yılı için ise Hilal Aysal, ‘iyi bir yıl’ demekle yetiniyor.

Ve geldik Lord March’a ve arazisinin bir bölümünün neden Rolls-Royce tarafından üretim ve montaj fabrikası olarak seçildiğine…

Lord March’ın tek şartı

Goodwood’u Rolls-Royce ekibiyle gezerken etkilenmemek mümkün değil. Bozulmamış doğa, tarihi malikânenin zarafeti ve tüm alanın estetik bütünlüğü insanı büyülüyor.

Böylesine güzel bir yere bir otomobil fabrikası nasıl yapılır diye düşünürken cevabı mimari veriyor.

Rolls-Royce’un üretim ve montaj fabrikası Lord March’a ait 12 dönümlük arazi üzerinde yer alıyor. Bu unvan bugün Charles Gordon-Lennox (Duke of Richmond) tarafından kullanılıyor.

Lord March’ın tek bir şartı olmuş:

“Benim malikanemden bir fabrika çatısı görmek istemiyorum.”

İşte mimari proje bunu başarıyor ve ortaya dünyanın en ünlü “yaşayan çatısı” çıkıyor.

Goodwood’un rüzgârı yüzüme çarparken, şimdi daha iyi anlıyorum: Rolls-Royce’un evi yalnızca bir üretim tesisi değil; doğayla, tarih ile, İngiliz estetiğiyle kurulmuş bir ittifak. Burası bir fabrikanın yerleştiği arazi değil; bir markanın kendini yeniden tanımladığı yer.

Goodwood’u görünce Rolls-Royce’un neden burayı seçtiği çok net.

Her adımda, “güzellik bir tercihtir” diyen bir marka kültürü var.

Ve bu kültür aslında mimariden başlıyor.

Yaşayan çatı

Nicholas Grimshaw’ın imzasını taşıyan yapı, çevreye ait olma hâlini mimarlığın merkezine yerleştirmiş. Bina, varlığıyla övünmek yerine geri çekiliyor; adeta “ben buradayım ama doğanın dengesini bozmam” diyor. Yüzlerce dönümlük arazinin içine öyle bir yerleşmiş ki, modern üretim teknolojisi ile pastoral İngiliz kırsalı biri diğerinin gölgesine düşmüyor.

Sedumla kaplı sekiz dönümlük çatı, hava koşullarına karşı bir zırh değil; yaşayan bir organizma. Kuşların konduğu, yağmurun süzüldüğü, mevsimlere göre renk değiştiren bir yüzey. Ve asıl çarpıcı olan: Bu çatı bir mühendislik ürünüyken aynı zamanda bir manifestoya dönüşüyor — “Lüks yalnızca tüketmek değil, bulunduğun yere değer katmaktır.”

Goodwood’un seçilme hikâyesi de aynı felsefeyi taşıyor.

Bu yalnızca lojistik bir karar değil; bir marka kimliğinin temeli.

Limana yakın olmak pratik; ama Rolls-Royce’un burada olmak istemesinin nedeni pratiklik değil, kimlik.

Markayı gezerken şunu düşünüyorum:

Rolls-Royce, otomobil üretmiyor; bir ‘İngiliz yaşam kültürü’ inşa ediyor.

Goodwood Estate’in sunduğu uçuş pistleri, motor sporları, at yarışları, kriket ve golf… Tüm bu “aristokratik fon” Rolls-Royce’un yüzyıldır taşıdığı mirasla örtüşüyor.

Burası yalnızca bir üretim merkezi değil; lüksün habitatı.

Otomobil fabrikasında arı kolonisi görmek

Ama Goodwood’u etkileyici yapan yalnızca sahip olduğu tarihsellik ve estetik değil; sürdürülebilirlikteki kararlılık da aynı derecede güçlü.

Araziden çıkarılan çakıl inşaata geri dönüyor, yamaçlar doğal topografiyle uyumlu olacak şekilde yeniden şekillendiriliyor, bitkiler peyzaj süsü değil biyoçeşitliliğin sürdürücüleri olarak seçiliyor.

Bir otomobil fabrikasında arı kolonisi görmek belki de ancak Rolls-Royce’un evinde mümkündür.
250 bin İngiliz bal arısının ürettiği bal, markanın özel misafirlerine sunuluyor.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.