Eskiden evden alışverişe hedef odaklı çıkardık. Örneğin 'Ümit'e kot pantolon alınacak.' Geriye geldiğimizde de pantolonun yanında vida takımı olmazdı elimizde. Oysa bugün online alışveriş dünyasında aynı şey yok. İlgili ilgisiz her şeyi alabiliyoruz.
Bugünlerde online alışverişle araba bile satın alabiliyoruz. Tapu teferruatını bilmem ama teorik olarak ev de almak mümkün. Buna karşılık alamayacağınız bazı şeyler var. İşte onları tek tıkla ve sepette ekstra indirimli bir şekilde satın almanız adına linki aşağıya bırakıyor ve daha fazlası için sizleri Zoom üzerinden sınırlı kontenjanla yapacağım bir koçluk seansına davet ediyorum. Şaka şaka, öyle şeyler lazımsa Instagram’a filan gidersiniz. Ben bu konuyla ilgili somut birkaç derdimi sepetinize bırakıp kaçacağım.
Dünyaca ünlü Amerikalı yazar ve mizahçı Kurt Vonnegut, üniversite mezunu olmamasına rağmen, bir kitabı dolduracak kadar üniversite mezuniyet konuşması yapmıştı.
Bu konuşmaların birinde, kültleşmiş Madde 22 romanının yazarı Joe Heller ile arasında geçen bir sohbeti aktarır.
Sohbet sırasında, Vonnegut ve Heller bir multimilyarderin evinde verilen bir partidedirler. Vonnegut, Heller’e; “Bu evin sahibinin (multimilyarderi kastediyor) gelmiş geçmiş en ünlü kitaplardan birinin, Madde 22’nin, kırk yılda, dünya çapında kazanabildiğinden fazlasını, sadece dün, bir günde kazanmasına ne diyorsun?” diye sorar.
Joe Heller’in yanıtı nettir: “Bende onun hiç sahip olamayacağı bir şey var.” Vonnegut’tan hemen karşı soru gelir: “Neymiş o?”
Heller cevaplar: “Yeterince kazandığımı bilmek.”
İşte bir online alışveriş sitesinin dünyaca meşhur indirim günlerinde, acaba alınacak bir şeyler var mı diye gezinirken, iki ünlü yazar arasında geçen bu diyalog birden aklıma düştü. Üç beş yüz liralık indirimlerin peşinde koştuğuma göre bir multimilyarder olmadığım açıktı. Ancak ben de bir şeylere asla sahip olamayacak gibiydim: O da yeterince şeye sahip olduğumu bilmek ve daha önemlisi neye ihtiyacım olduğunu bilmek. Evet, online alışverişle birlikte, şu öldürücü sıcakta evden hiç çıkmadan alışveriş yapma şansına ve aldığım şeylerin kapıma kadar gelmesi kolaylığına sahiptim. Almadan önce fiyatları sıkı sıkıya karşılaştırarak, kolay kolay tufaya da düşmüyordum. Ancak aldığım şeylere şöyle bir göz atınca bazı sorunlar vardı.
Aldığım gerekli gereksiz bazı şeylere göz attıktan sonra, online alışveriş öncesi çağda (ki neredeyse çocukluğuma, ilk gençliğime uzanıyor) çoğunlukla annemle çıktığım alışverişler aklıma geldi.
O zamanlar alışveriş ciddi bir işti. Evden, “bugün Ümit’e kot pantolon alacağız” gibi somut hedeflerle çıkılırdı örneğin.
Henüz kredi kartları da yaygınlaşmadığı için tahmini bir miktar para mutlaka cüzdanda tutulur ve onunla sınırlı kalınırdı.
Evet, tezgahtarın da yeteneğiyle orantılı şekilde “aaa bu kotun üzerine şu tişört de çok güzel yakışır” gibi tamamlayıcı sürpriz alışverişler oluyordu ama pantolon bakarken “şu tornavida seti de indirime girmiş, alayım bulunsun” gibi alakasız uçlara varmak pek mümkün olmuyordu.
Online alışveriş, aslında alışverişten ziyade bir oyun. Bu tarz alışverişte çoğunlukla neye ihtiyacımız olduğuna odaklanmıyoruz. Yaptığımız şey, neye ihtiyacımız olduğunu keşfetmek.
Kimsenin, daha önce haberi yoksa, elektrikli damacana pompasına odaklanarak alışveriş yapacağını sanmıyorum örneğin. Ancak elektrikli damacana pompası karşımıza çıktığı anda basmalı eski tip damacana pompamız gözden düşüveriyor. Gözden düşmek ne kelime, uykulu gecelerde fazladan basıldığında ayağımızı ve yerleri ıslatan o pompa, azılı düşmanımıza dönüşüp üzerimize üzerimize yürüyor.
O noktadan sonra, önemsiz bir kolaylık, bir anda zorunluluk haline geliyor ve olaylar gelişiyor. Sonra bir fırsat kovalamaca başlıyor. Sepette %20 indirimler, sınırlı süreli indirimler, ikincisini alana %10 indirimler, çift motorlusu daha hızlı dolduruyormuş üç beş kuruş fazla versek bir şey olmaz derken; bugün çok kazançlı bir alışveriş yaptım hissi, bilinçli tüketici marşı ve kapanış.
Diğer yandan yüksek enflasyon ülkesinde yaşamanın tüketiciye tanıdığı başka olanaklar da var. O da bir panikle alışverişi tamamlama alışkanlığı kazanmak.
Öyle ya, işin sonunda bugün aldığınız bir şeyin yarınki fiyatını görüp mutlu olmak, iki gün sonraki fiyatını görüp iki kat daha fazla mutlu olmak var. “İyi ki dün almışım” diye diye sürdürülebilir bir mutluluğun içinde yaşamak herkese nasip olmaz. Neyse ki bugünlerde bu şansı bol bol deneyimliyoruz.
Yazıyı bir an önce bitirip depoyu fulleyeyim, neme lazım zam filan gelir diye düşünmek her ülkenin yazarına da nasip olmaz.
Günün sonunda, bu yazıyı yazacak bilinç eşiğine ulaştığıma göre daha bilinçli bir tüketici haline geldiğim varsayılabilir.
Bu bilinç eşiğinin çok uzun sürmeyeceğini üzülerek bildirmek zorundayım. Ancak biraz online alışveriş öncesini hatırlatmayı, neye ihtiyacımız olup olmadığını bilmenin önemini, bu alışveriş deneyimini bir oyun gibi tasarlayanların eskinin anlı şanlı, single malt viskili, Havana purolu reklamcılarından bile daha tehlikeli olduğunu hatırlatmayı borç biliyorum.
En nihayetinde reklamcılar bir insandı. Artık karşımızda, bütün verilerimizi biriktiren, her hareketimizi adım adım takip eden, tüm bunları birbiriyle paylaşan bir yapay zekâ endüstrisi var.
Ve ziller hepimiz için çalıyor. Muhtemelen kargocudur, telefonunuza SMS ile gelen kodu hazır edin.