2025 yılında da pazar günleri sanata dalıp her şeyi unutmaya çalışacağım, umarım bana katılırsınız

5 Ocak 2025

Ben pazar günleri 2025 yılında da içinde olunan bu post modern döneme anlam vermeye çalışan yazılar yazmayı sürdüreceğim. Bir tek pazar günü de olsa terör, Suriye, süper güçler, asgari ücretle dolu hayattan mola alıp sanata dalmayı ısrarla sürdüreceğim. bu yolda herkesi bana katılmaya bekliyorum. bence bu molaya herkesin çok ihtiyacı var.

haydi yeniden bakalım bu dönemin nasıl başlamış olduğuna;

***

New York şehrinde ulaşımın atlarla yapıldığı dönemden kalma eski bir ahır binası sonradan dönüştürülüp Stable galerisi olmuştu.

Sanat hakkında felsefi düşünen Arthur Danto 1964 yılında bir gün Stable galerisine girdiğinde o güne kadar sanat hakkında oluşturduğu bütün Hegelci felsefi düşünceler altüst oldu. Çünkü o gün galeride Andy Warhol adlı gencin ürettiği Brillo kutuları sergileniyordu.

Brillo bir popüler temizlik ürünüydü. Warhol süpermarket raflarında görülen brillo kutusunun tıpatıp aynısını atölyesinde üretmiş ve galeride bunları market rafına dizer gibi dizmiş, öyle sergilemişti.

Bu bence gerçeklikle arasına mesafe koyan modern sanata büyük bir tepkiydi. Dahası modern öncesi mimesis dönemiyle de dalgasını geçiyordu. çünkü warhol’un kutuları temsili de değildi; gerçeğine bire bir uygundu.

***

Bu kutuların gerçeğine tıpatıp benzemesinin sanat açısından anlamının ne olduğunu soran sanat felsefecisi Arthur  Danto, Brillo kutularının Batı sanatının müesses nizam ve gidişatını sona erdirip sanatın icra, algılanma ve teşhir edilme biçimini değiştiren yeni bir çoğulculuk dönemi başlattığını düşünmeye başladı. Hegelci Danto bunun sanatın sonunun geldiğini gösterdiğini de söylüyordu.

Baudrillard ise ‘Warhol gerçekten sanatın sonunu işaret etmiştir ama bunun Hegel ile ilgisi yok, Warhol sanatçıyı tüccar yaparak ortadan kaldırdı’ demişti.

***

Modernin büyük anlatısının teorisyeni Clement Greenberg’e göre popüler kültürle herhangi bir bağlantı modernizmin bütün inancına aykırıydı.

Greenberg 1939 yılında Paris Review dergisine yazdığı Avant garde and Kitsch başlıklı önemli ve etkili yazısında popüler kültürü kitsch ile özdeşleştirdi ve üst sanat için bunun reddedilmesini istedi, avangardın soyut eserlerinin üst düzey sanat olduğunu söyledi.

Dediğim gibi modernin bu büyük anlatısı bir süre hakim sanat ideolojisi oldu.

Ancak Marcel Duchamp ve Andy Warhol’un sanatsal ve felsefi müdahalelerinden sonra modernde gerçeklikle arasına uçurum koymuş sanat birdenbire gerçeğin tam içine itilmiş, yani bir anlamda tamamen karşı uca gitmişti. üstelik üst sanat ile alt sanat arasındaki sınırlar da tamamen yıkılmış, Brillo kutuları veya pisuar gibi kitsch diye tanımlanacak nesnelerin de sanat olduğu iddia edilen yeni bir dönem açılmıştı.

***

New York’ta soyut dışavurumcu sanatla süren modern dönemin sonunun bazı araştırmacılar 1960’ların minimalist sanatıyla geldiğini söyler. minimalist sanat soyut modernizme karşı gerçek bir karşıtlıktı, ama modernin hatta Danto’ya göre sanatın sonunu getiren gelişme dönemin sanatçılarının düşüncelerinde Warhol’un Brillo kutuları ve Duchamp’ın hazır nesnesiyle sanat algısında yaptığı devrimdi. Danto o gün Stable galeride gördüklerinden sonra hem modernin kesin bittiğini hem de sanatın sonunun geldiğini düşünmeye başladı. Tabii bu bundan sonra sanatın olmayacağı anlamına gelmiyordu. Danto sadece büyük sanatsal anlatıların sonunun geldiğini ve bundan böyle artık herşeyin mümkün olduğu bir dönemin açıldığını söylüyordu (Sanatın Sonundan Sonra, Arthur Danto, s.23 ‘Modern. Post-modern ve çağdaş’ bölümü).

***

Çünkü sadece modernin büyük anlatısının değil bütün büyük anlatıların sonu gelmişti ve modern dönem aslında büyük anlatıların sona ermesinden önceki son dönemdi.

Gerçeklikten gittikçe uzaklaşan moderne karşı oluşan sanatsal tepkiye bir geçiş dönemi olarak gördüğüm pop sanat yıllarında sanatçı gerçeklikle uzlaşmakla kalmadı hem de gerçekliğin Greenberg’e nazire yapar gibi en kitsch en popüler yönlerini sanatın esas unsuru haline getirdi. Bütün bunlar biçimin içeriğe karşı üstünlüğünü savunan moderne karşı bir tepki olarak içeriğin biçime karşı üstünlüğünde ısrar eden ve modernist estetik değerlerine karşı koyan sanat pratiğiydi.

Sanatını sonunun geldiğini söylemek gayet tabii ki Hegelci felsefe doğrultusuna alınmış felsefi bir tavırdı. Daha önce dediğim gibi bu artık sanatın yapılmasına son verileceği anlamına gelmiyordu. Sadece bu daha değişik bir sanat olacaktı.

***

Ama bu sanatın özellikle Marcel Duchamp ve Andy Warhol’dan sonra nasıl yapılacağı net tanımdan yoksundu. Gidilecek yönü belirleyecek hiçbir büyük anlatı artık yoktu. Büyük anlatı olmadığı gibi bütün büyük anlatılardan şüphe duyulduğu bir döneme de girilmişti. Postmodernizm insanlığın sorunlarının her şeyi kapsayan tek bir çözüm bulma uğraşlarını aptalca, naif ve vesveseli buluyordu.

Postmodern dönem tam bir inanç kaybı dönemidir. Bu nedenle herkesi bağlayıcı modernizmin tekli okumalarına karşı çoklu okumalı küçük uzlaşmalara dayalı bir çoğulculuk dönemidir postmodernizm.

Modernizm geleneği (mimesisi) reddederek yükselişe geçmişti. Buna karşı post-modernizm çoklu okuma ve alternatif bir yaşam dili olarak düşünülebilir.

Postmodernizm hiçbir şeyi reddetmiyordu, her şeyden bir şeyler alınması yanlısıydı.

Postmodernler Wittgenstein’ın dil oyunlarının meydana getireceği heterojen ve çok sesli yapıda mutlak bir anlaşma, konsensus değil zamanın ruhuna özgü ve yerel konsensuslar aramak ister ve büyük anlaşmaların değil geçici sözleşmelerin peşine düşmenin yanındadırlar.

Postmodern sanatın el attığı feminizm, cinsel tercih, ırk sorunları gibi konular bu Wittgenstein’cı dil oyunlarından kavramlaştırılan mikro ve geçici sözleşmelerin örneğidir.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.