Şimdi oturup ciddi ciddi hesaplamaya üşeniyorum ama Ertuğrul özkök ile tanışıklığımızın herhalde bir 40 acı yılı vardır.
Çoğunuz 40 yılı duyunca bana ‘ bunca seneden sonra artık onun tuhaflıklarına alışmışındır herhalde’ diyeceksinizdir.
Vallahi açık söyleyeyim, alışamadım bir türlü, çünkü o yıllar içinde tuhaflıklarında, garip davranışlarında o kadar istikrarlı bir gelişme kaydetti ve kendini sürekli aşan öyle bir performans çıkardı ki, ona ne kadar alıştığınızı zannetseniz de o kısa süre içinde bu düşüncenizin ne kadar yanlış olduğunu size gösteren br başka üst düzeyde hep ortaya çıkabildi.
yıllar içinde onun hemen her davranış tuhaflıklarına alıştım ve bunlara karşı artık kaşarlandım sanıyorum, ama bir tek, en rutin, en olmadık işte bile, neredeyse prensip gereği diyebileceğim otomatik ve güzel yalan söyleme huyuna hiç alışamadım.
örneğin, diyelim sokakta yan yana yürüyorsunuz ve siz yine diyelim bu gece bir işin var mı abi dediniz.
o sizi gerçekten seviyor olsa da, o gece başka hiç işi olmasa da, sizin evine gelme ihtimalinizi baştan kesmek için olmadık yalanlar uydurabilir.
dediğim gibi bunu sizi sevmediği için değil, onun evine gitmenizin hayatta yaşayabileceği diğer potansiyel alternatifleri engellemesini istemediği için, prensip gereği yapar.
hatta geçmişte biz Ayazpaşa’da komşuyken ben bir gece sana geleceğim dediğimde birden boş bulundu, aklına nedense daha iyi yalan gelmediği için gece erken uçakla İtalya’ya gideceği yalanı ağzından çıkıverdi.
daha sonra yalanını yüzüne vurmayayım diye de, daha önce aklında hiç olmadığı halde o gece durup dururken, mecburen İtalya’ya gitti gerçekten ve orada tam beş gün geçirdi.
En klasikleşmiş yalanı da size yemeğe çıkalım dedikten sonra neredeyse aylar boyunca diyette olduğu ve 100 gram fazlasını hemen vermeye mecbur olduğu yalanını söylemesidir.
dediğim gibi ben artık bu yalanlara alıştım ve hatta bana yemeğe çıkalım ben ayarlayacağım dediğinde ben bunu otomatikman ölünceye kadar bir daha hiç yemeğe çıkmayacağız olarak yorumlamaya bile başladım.
Ama son olarak başka bir yalan ekolünü daha benimsemeye başladı.
Son aylarda benimle ne zaman yazarlar hakkında konuşsa Müge Dağıstanlı’yı ne kadar beğendiğini ve hiç kaçırmadan okuduğunu söyler.
bununla bir tartışmam yok. ama böyle bir şey bir insana devamlı söylenirse, eğer o insan bir yazarsa da üstelik, bir süre sonra hayli sinir bozucu olmaya başlıyor.
ben de severim Müge’nin yazılarını ve düzenli okurum. ama bu bir başkasının onu ne kadar sevdiğini size devamlı söylemesinin sinir bozucu olmasını yine de engellemiyor.
bir ara Müge’nin yazılarından o kadar fazla bahsetti ki ben acaba cinayet işlesem mi diye bile düşünmeye başladım.
ama sonunda gerçek yine ortaya çıktı. Gördüm ki adam Müge’yi okuduğunu söylerken bile yalan söylüyormuş, bunu anlayınca içim tuhaf biçimde rahatladı.
çünkü dediği gibi onu gerçekten kaçırmadan okuyor olsaydı Ertuğrul Özkök’ün şu anda Londra’da filan değil Çin Halk Cumhuriyeti’nde astragallus bitkisinin kökünden yapılan hapları düzenli kullanarak hücre kromozomlarının ucundaki telomer sarmalını harekete geçiren tedavinin yeni bölümünün başlamasını bekliyor olması gerekirdi.
çünkü bakın Müge Dağıstanlı son yazısında neler yazmıştı:
Sertab Erener 2017’de de ‘ömrü uzattığına inanılan’ telomer tedavisi için denek olmuştu. Bunun için kendisinden kan ve tükürük örneği alındı. Biyolojik yaşı hesaplandı. Altı ay boyunca Çin’de ‘astragallus’ bitkisinin kökünden yapılan bir hap kullandı. Hücrelerin kromozomlarının ucundaki telomer adı verilen sarmalı harekete geçiren bu tedaviden sonra kendisini çok iyi hissettiğini söyledi.
Bunu neden yaptırdığını Ayşe Arman’a şöyle açıklamıştı: “Yaşlanma diye bir şeye inanmıyorum. Amacım 100’e, hatta 150’ye kadar yaşamak. Neden 100 yaşında konser vermeyeyim?”
Okusaydı Özkök’ün bunu da denemekten geri durmasına katiyen imkan yoktu, ama o bu konuda da nedense yalan söylüyormuş. Fazla prensipleri yok ama bir tek yalan söyleme konusunda fazlasıyla prensipli.
Malum Ertuğrul Özkök de ömrünü uzatma konusunda en azından Sertap Erener kadar kafayı yemiş durumda çoktan. Ama nedense o 150 değil sadece 104 yaşına kadarcık yaşamayı hedefliyor. Hatta son duyduğuma göre Ertuğrul kendi ölümsüzlük koçu olan Osman Müftüoğlu ile birlikte 104 yaşına geldiğinde bir ’yeni bir yüzyıla daha merhaba’ yemeği düzenlemeyi bile planlıyormuş. O gece de ikisi de lapa şeklinde sunulan ana yemeklerini pipetle çekip yuttuktan sonra bize jest olsun diye intiharı bile düşünüyorlarmış.
umarım Özkök yalan söyleme adetinden 104 yaşına kadar biraz kurtulur.